Vatanım Sensin: Daha ne kadar eğileceksin?

Azize… Sana ne demeli? Seni nasıl teselli etmeli? Deliler gibi sevdiğin ve de ölmediğini yüreğinin derinlerinden bir yerden bildiğin kocanın, sana ayrı vatanına ayrı muamelesini nasıl açıklayabilir ki insan? Ölmekten beter şimdi hissettiğin. Ayrılık acısıyla gözyaşın hiç durmazken, şimdi daha bir acıyla akıyor gözyaşların. Kalbin parça parça. “Boşa beni.” diyen dudaklarına inat “Hayır!”diye haykırıyor yüreğin. Aklınla duyguların arasında gidip gelirken daha bir daralıyor ruhun. Üç çocukla yaşam mücadelesi verirken Cevdet’in kaybının sende açtığı yarayla, nefes almak kadardı hayattan beklentin. Şimdi ise hayatın sana oynadığı bu oyunu, ne aklına ne de ruhuna sığdırabiliyorsun. Hepinizde ayrı ayrı yaralar açıyor belki de kapanmamacasına. Ama yine de meydan okuyorsun, her şeye inat tüm bu olanlara.
 
Tevfik… Miralay Tevfik… Sen nasıl bir karaktersin daha doğrusu nasıl bir karaktersizsin? Görünenle görünmeyen, bilinenle bilinmeyen arasındaki dağlar kadar farkı ne kadar güzel yansıtıyor şahsiyetin. Ama hakikat ne kadar gizlenirse gizlensin fark etmez, biliriz ki er ya da geç ortaya çıkacaktır. Tarih boyunca da bu hep böyle olmuştur. Hakikatin bir müddet gizlenmesi başka bir hakikati anlatır aslında bize. Çünkü bazen gözümüzle gördüğümüz şeyler, belki de gördüğümüz gibi değildir. Hatta belki de yanından bile geçmiyordur. O zaman insan nasıl her şeyden emin olabilir ki? Nasıl bildiklerini büyük büyük iddia edebilir? Neyi sonuna kadar savunabilir? O yüzden bizler ne kadar emin olursak olalım, yine de küçük bir parantez açmalıyız doğrularımızın yanına. Farklı pencerelerin de olabileceğini, hiç bilmediğimiz yüzlerin de bulunabileceğini kazımalıyız aklımıza.
 
Albay Cevdet… Vatan için vatan haini olan Cevdet, senin işin mi zor ailenin işi mi? Tabii ki her biriniz için ayrı zor hem de çok zor. Bilsen de için yana yana sürdürmek zorundasın bu oyunu, tıpkı bilmeyenlerin içinin kavrulup kül olması gibi. Cephede düşmanın güvenini sağlamak için askerini gözünü kırpmadan vururken, sana mı yanalım yoksa bu teklifi yaparak şehit olmayı seçen askere mi?  Paşaya “Azize’ye bari söyleyeyim.” dediğinde, Paşa’dan “Azize o kadar güçlü kalamaz, ailenin ve vatanın hayatını tehlikeye atarsın.” diye cevap aldığındaki haline mi yanalım, yoksa ilaç yardımı alabilmesi için hastaneyi Yunanistan’ın Merkez Sağlık Heyet’ine bağlamana rağmen, işin iç yüzünü bilmeyen Azize’nin bunu duyduğundaki hayal kırıklığına mı? Üniformanın içinde hiç şüphe çekmeden el altından yardımlar yaparken, vatan haini damgan yüzünden ailenin tüm masumluğuna rağmen evlerinin yakılmasına mı?
 
İşte biz bu hikâyede böyle duygudan duyguya ve uçtan uca savrulacağız galiba. Hakikati biz bilsek de, bilinmeyenler yüzünden aranızda yaşanacak acıya tanıklık edeceği z içimiz burkularak. Ayrı ayrı hikâyelerinizi izlerken, birlikte atacağınız adımlar kadar karşı karşıya kalacağınız anlara üzüleceğiz gözümüzde yaşlarla. Sonunda selamete kavuşacağını bilmemize rağmen vatanın kurtuluşunda uçurum uçurum gezeceğiz sizinle birlikte. Ne çok canların feda edildiğini görerek, bu vatanın kıymetini bir kere daha anlayacağız sayenizde.  Vatanın sağ olması için canlarını veren atalarımızı şükran ve minnetle anacağız tekrar tekrar biz de…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER