Kiralık Aşk: Eksik kalıyoruz…

Altı dolu olmadığı için İso’yu anlayamıyorum. Normal şartlar altında anlarım, bir arkadaşım eski sevgilisine dönse ben de bu olaya şüpheci yaklaşırım ilk seferde olmayınca ikincide neden olsun diye sorgularım. Aslında bünyem çok müsait empati yapmaya. Ama yapamıyorum. Bana sunulan şu: Defne çok acı çekti, eridi gitti, İso onu kucağında taşıdı. Ben Defne’nin eriyip gittiğini görmedikçe ya da bunun hesabını soran Defne olmadıkça İso’nun bu denli sert çıkışını kafamda hiçbir yere oturtamıyorum. Tamam, ilk seferinde Ömer ile tartıştı, ikinci konuşmada bu ısrar niye, anlamsız geliyor. Defne’nin suratına kapı kapayacak kadar ne olmuş olabilir. Sen arkadaşlığının hesabını soracak bir insan mısın? Bu kadar mantıklı, herkes yanlış söylese de İso doğruyu söyler dosdoğrudur dediğimiz bu karakterin 180 derece dönüşünün altı boş. Yine eksik kaldım. Sevdiğimden, vardır mutlaka bir sebebi diye zorluyorum kendimi anlamaya.

Anlayamadıklarım artarak devam ediyor. Defne’nin İso ile Ömer kavga edince Ömer’i suçlaması, Pamir’i eve alması ve ona anlattıkları çok manasız geliyor. Neden? Nasıl? Niçin? Normalde dizi izlerken sorular sormak ve kafam kurcalansın isterim ama bu şekilde değil. Bir eksiklik ve olmamışlık duygusu ile değil. Nihan’a, can arkadaşına, iki soru sorunca sus be diyen Defne, neden Ömer’i Pamir’e çekiştiriyor. Hadi kendine ilgisi olduğuna inanmıyor diyelim. Araları kötü en azından bunu biliyor.

Bunu örnek vermeden tek cümle ile yazacağım. Zira kaç saniye olduğuna bakmak gibi bir niyetim vardı ama bir arkadaşım akıllıca bir tavsiye ile uğraştığına değmez dedi. Aşırı uzun yavaş çekimler çok yoruyor. Süreleri çok arttı.

Anlayamadıklarımda birincilik buna efendim. Defne Manisa’ya gittiğinde 2 günlük ayrılıktan sonra kavuştuğunda bile daha çok hissettirmişti özlemini. Yeni kavuştunuz yahu nedir bu duygusuz donuk haller. Ömer ensesinden bile testosteron akan, kimseyi umursamayan, saplantı derecesinde aşık bir adam. Defne, ömrüm boyunca başka kimseyi sevmeyeceğim diyen, ayrılıkta eski Türk filmi olsa acısından ince hastalığa yakalanıp yataklara düşecek derecede bertaraf olan bir kadın. 1 yıl geçmiş aradan özlemle, acıyla. Unutamadığı sevdiceğine yeni kavuşmuş bir kadın. Ama anneannem bekler, ben gideyim. Ne konuştunuz? Nasıl kavuştunuz da gidiyorsun? Sevişsinler derdinde değilim, sakın yanlış anlaşılmasın, ama böyle ıstıraplı bir aşkın tutkusu nerede, özlem nerede? Asker arkadaşı mısınız siz? Sit-com mu izliyoruz biz? Bir şeyler eksik işte.

Hiç mi güzel bir şey yoktu bu bölümde. Haksızlık etmek de istemiyorum. Ömer’in isyanı çok doluydu, çok anlamlıydı. Hem İso’ya söyledikleri hem de daha sonra Sinan’a. Bu sezon ilk bölümlerde Defne’nin acısını çok hissediyor ve Ömer’in davranışlarını anlamıyorum diyordum. Bu konudaki fikrimi belirtmem taraf olmak derdiyle değil, hikâyedeki tutarsızlığın etkisiyle. Şu an tamamen tersine döndü fikrim. Açıp açıp tekrar izledim iki sahneyi de. Bir de Koray’ın kendi kendine yaptığı Ömer taklidi, müthişti bence. Ve sonrasında Ömer ile barıştıkları yerleri keyifle izledim. Koray’ın tek başına ya da Neriman dışında olan herkesle sahnelerini keyifle izliyorum hala.

Normalde yazı yazmadan başka kimsenin yazısını okumam. Bu sefer başta yazmaya pek niyetim olmadığından duramadım okudum hepsini. Okurken de yazdıkları her şeyi içimde hissettiğimi gördüm. Mesela Virgo’nun 1 yılı aşkın birbirinden uzak kalmış iki sevgilinin kavuştuklarındaki duruşları için yazdıkları. Gerçekten, Defne yeri geldiğinde kınasından kaçmış. Ömer desen ne zaman sallamış başka insanları ya da iş partisini. Kolundan tutup çekmez mi, götürmez mi cidden. Mesela Ilgaz Gökırmaklı’nın “İnanmıyorum.” tespitleri. Mesela Dilara Pamuk’un 59 bölüm sonunda hala burada mıyız vurgusu. “Konuşamıyorlar, dinleyemiyorlar, mutlu olamıyorlar.” diyor ve bölüm olmuş 59. Her yazdığım yazıda ayrı bir heyecan duyarım, okunacak mı, yorum gelecek mi, beğenilir mi acaba diye. Bunu yazarken o heyecan yok. Mutsuzum. Bu sefer içimi döküyorum sadece.

Sağlıcakla kalın…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER