Shirley bir kadın,
sıradan bir kadın; anlatılan da sıradan bir hikâye, olağan şeyler. Oyunu
bana bu kadar sevdiren de bu olağanlık. Alışılmışın içindeki yeni, küçük
adımlar. Çünkü doğru açıdan bakıldığında tüm insanlar sıra dışıdır ve tüm
yaşamlar anlatmaya değerdir…
Tebdil-i Mekan
Prodüksiyon Tiyatrosu'nun yapımcılığında sahneye koyulan Shirley, İngiliz yazar
Willy Russell'a ait. Oyunu Tebdil-i Mekan'ın kurucularından Evren Ercan
Türkçeye çevirmiş. Oyunun yönetmeni ve tek oyuncusu ise her rolüyle bizi
kendine hayran bırakan Sumru Yavrucuk.
Shirley bir eş, bir
anne, bir komşu, bir dost, bir emekçi ve bir kadın… Hayat gailesinde, zamanın
akışında geri plana attıkça kadınlığını unutmuş ve belki de zamanla
kadınlığından vazgeçmiş bir kadın…
Ama Shirley, aynı zamanda çok neşeli bir kadın; çünkü bize sıkıcı gelebilecek o halini kabullenmiş ve onu da neşesine meze yapmayı becermiş. Kendi sınırları içinde, kendi rutininde yaşayıp giden bir kadın…
Çok tanıdık, çok bizden değil mi?
Shirley değil de
Şermin desek mesela, hiç yadırganmaz, öyle de akar gider oyun.
Jehan Barbur bir
şarkısında "Geç Kalmış" bir
Şermin'den* söz eder, bilir misiniz? Oyun esnasında ve sonrasında hep bu şarkı
eşlik etti düşüncelerime. İki kadının da çıkış noktaları fazlasıyla benziyor
çünkü birbirine. (Hangi kadının hikâyesi
bambaşka bir yerden başlıyor ki zaten?)
Şarkıda bekliyor
Şermin, bir umudu var mı emin değilim ama, yine de pencereden ayrılmadan
bekliyor işte, "kim gelecekse"?*
Shirley bekliyor mu
bilmiyorum, ama onun da "aklı yüklü"*;
mutfak duvarını arkadaş bellemiş kendine, ona döküyor bütün derdini. Ama
Shirley, Şermin'in yapamadığını yapıyor ve bir adım atıyor evinden dışarı. Eşi
olmadan, çocukları olmadan ve hatta yanında bir arkadaşı bile olmadan
karışıveriyor hayata. Dışarı çıkıp nefes almanın, sahilde dolaşmanın, şarabın,
yeni insanlar tanımanın, şehvetin ve güzelliğin tadını hatırlıyor; kendini
yeniden keşfediyor. "Boş kalmış bir
öykü"ydü Şermin'inki, dolduruyor öyküsünü Shirley. Şermin "öyle yabancılaşmış, unutmuş yaşamayı",
Shirley hatırlıyor ve çevresindekileri de katıyor yeni ve renkli yaşamına.
Shirley'i farklılaştıran, yalnızca evinden, düzeninden dışarı bir adım atması
değil; geç kalmışlığın altında ezilip son sürat koşmak yerine tüm adımların ve
geçmişteki o durağanlığın da tadını çıkarması ve o adımdan önceki hayatını
tümüyle silip atmaması. Yani Shirley, hayatını değiştiren değil, sınırlarını ve
ufkunu genişleten bir kadın aslında.
Sumru Yavrucuk'un
defalarca izlenilesi, şahane bir performans sergilediğini söylememe bile gerek
yok sanırım; saçının teline kadar Shirley olmuş bir kadındı sahnedeki ve
Shirley'i bu kadar sahici kılan da buydu belki… Bir de, çeviri oyunların
çoğunda karşımıza çıkan o başka yerlere ait olma hissinin olmayışı. Dedim ya,
Shirley değil Şermin olsaydı adı, hiçbir şey eksilmezdi bu hikâyeden, öylesine
bizdendi, çeviri kokmuyordu replikler.
Shirley sayesinde
bir güzel kadınla daha müşerref oldum ben. Sahne üzerinde ama sahnenin dışında,
sesiyle ve gitarıyla bize eşlik eden, zaman zaman da mizansenin bir parçası
olup oyuna katılarak seyrimize renk katan Selmin Artemiz'i tanıdım ve takibe
aldım. Dilerim başka hikâyelerde ve şarkılarda karşılaşırız yeniden…
Shirley hayati bir
soru soruyor bizlere: "Niye bu kadar çok yaşanmamış hayat var?" Ve
kendi yanıtını veriyor anlattıklarıyla; "yaşayın" diyor,
"zorunda olduklarınızı değil, yaşamak istediklerinizi"…
*Jehan Barbur - Geç
Kalmış Şermin'in Yeri