Hayat Şarkısı: Hepimizin dostu Mahir…

Hayat Şarkısı: Hepimizin dostu Mahir…
İnsanlar değişir mi, değişmez mi? Can çıkar huy çıkmaz demiş atalarımız. Ama bir yandan da aşkın, iyiliğin güzelliğin insanı nasıl değiştirdiğine dair hikâyeler, romanlar okuruz, filmler izleriz eskiden beri. Örneğin Sefiller, bir piskoposun yardımı ile iyiliğe doğru yolunu bulan bir karakter vardır orada mesela. Yine de sorumun cevabını ömrüm boyunca asla bulamayacağımı düşünüyorum. Bu belki de aslında insanları gerçekten tanımanın güçlüğünden geliyor. Tanımadığın insanın değiştiğini de anlayamazsın. Her zaman size yeni bir yüzlerini gösterebilirler. Nereye bağlayacağım bu lafları değil mi? Kendisinden hiç haz etmesem de Filiz’e. “Değiştim artık, oğlumu istiyorum.” diyen Filiz’e. Keyif vermiyor onu konuşmak ama sabah sabah Bayram Bey’in aile kahvaltısını meydan muharebesine çevirdiği için ona bağlayacağım tabii ki.

Şuursuz Filiz, dışarıdan bakınca, maddi durumu yerinde, zamanında bir hata yapmış, oğlunu vermiş (satmış!). Şimdi tedavi de olmuş, pişman, hatasının farkında ve oğlunu geri istiyor. Ama oğlumu isterim de isterim derken, Kerim ve Hülya’yı yan gözle kesmekten de hiç eksik kalmıyor. Toplamış kolluk kuvvetlerini, minnacık yavruyu hacze gelmiş. Yeni bir hayat kuracak oğluyla mutlu mesut. Artık kararlı. Ama Cevher konağının merdivenlerinde Hülya’ya karşı nispet yapıp nasıl da aldım Memo’yu bakışı atan, sonra da evde sinir krizi yaşayıp, sonunda zehrine, alkole vuran Filiz bizim tanıdığımız Filiz. Biz inanmıyoruz ona, tabii bütün Cevher ailesi de. Kendisi ne kadar inanıyor acaba kendisine? Emine anne sen de inanma, bu devirde kimselere güven olmuyor bak dikkat et.

Filiz’in o kadar mahkeme, polis derken aldığı çocuğu evinde 5 dakika barındıramamasına kaç puan verelim peki? Pasta, börek makaron ile karşıladı yavruyu. O kadar altın günü hazırlığı yapacağına bir bakıcı tutmayı akıl etseydi mesela. Filiz’in derdi aslında çocuğuna kavuşmak değil. Derdi Kerim ve derdi Hülya ile yenişmek. Küçücük yavruyu bir zafer malzemesi olarak görüyor. Ama işte merdivenlerden böbürlenerek nasıl aldım çocuğu bakışı atmakla olmuyor bu işler. Aldığı gibi kaybetti anında. Onu bile beceremedi. Bayram Bey’in ufacık bir çabası ile Cem’in kucağında, sabahında da gazetelerde manşette buldu kendini.

Zor durumda kaldığımızda belki biz de yeni bir yüzümüzle tanışıyoruz. Yani aslında biz de kendimizi ne kadar, nereye kadar tanıyoruz. Savunma mekanizmamız çalışıyor bir şekilde ve bizde olan değerler ile hareket ediyoruz o an. Ego, vicdan, merhamet, bencillik, cesaret, ne bileyim daha birçok şey. Şu an cezaevinde cinayetten tutuklu insanlara sorsak mesela, hiç katil olabileceğinizi düşünmüş müydünüz diye? Yüzde kaçı evet ben katil olduğumu biliyordum, hep içimde vardı, doğduğumdan beri böyle der. İşte bir an gelir biz de hiç bilmediğimiz bir yüzümüzle tanışırız. Geçen bölümdeki araba “kazasını” geçtim. Silahını alıp Filiz’in kapısına dayanan Hülya’dan bahsediyorum. Canı yandığında, en sevdiği bağrından koparıldığında, taktı fularını, gözlüğünü, aldı tabancasını (Nereden bulduysa?) düştü Filiz’in peşine. Kendimizi tanıyamadığımız zamanlarda, bizi bizden iyi tanıyan dostların o an bizim için orada olması bu sebeple önemli işte. Mahir işte. Hülya iki saniye önce Filiz’i öldüreceğim derken, iki saniye sonra, ne yaptığının farkına varıp beni bir yere kapatın diye ağlamaya başladı. Mahir’in attığı tokat, bir şiddet eylemi değil, o an için bir yardım eliydi aslında Hülya’yı düştüğü karanlık çukurdan çıkaran. Aynı Mahir yine Filiz’in aslında değişmediğini bilen, belki de Mehmet’i almasının ikisi için de felaket olacağını öngören, Cem ile Filiz’i görünce, Cem’e tekme tokat girişen Mahir. Ellerine sağlık canım. ^.^ 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER