Supernatural 11. sezonu kapatırken, hayranlarını biraz hayal kırıklığına
uğratmıştı. Ne de olsa bir önceki
sezonlarda Winchester ailesinin babası, büyük ve küçük kardeşleri birer kez
Cehennem’i boylamış, anne ise muhtemelen Cennet’e gitmişti. Son 11 yılda
Dean’in ve Sam’in geri dönüşlerine şahit olduk, baba John Winchester anlaşma
yaptı ve geri dönmedi. Bir önceki sezonu nasıl kapattık? Nerede kalmıştık?
Uzun zamandır kim olduğunu merak ettiğimiz ve bazılarının da kimliğini
doğru tahmin ettiği Tanrı (God) artık kendini ortaya çıkarmıştı ve kimliğinin Chuck Shurley olduğunu öğrenmiştik. Sonuçta
Karanlık’ın (Darkness) yenilmesi için Tanrı’dan başkası bu duruma çözüm
bulamazdı. Yine de her sezon sonunda olduğu gibi ya Sam ya da Dean’in kendini
feda etmesi teması işlenecekti ve pek tabii ki Dean Winchester nam-ı diğer “Küçük kardeşimi koruyacağıma yeminler ettim.” Dean gönüllü olarak ayaklı bomba gibi Karanlık’ın
yanına gitti ama olay tahminlerinin tersine çıkarak iki kardeşi birbirine
kavuşturdu. Işıkla Karanlık elele tutuşarak semalara yükselirken Dean de “Tövbe estağfurullah.” bakışları atmaktan başka bir şey yapamıyordu.
Çok tatlı
değiller mi yahu?
Dean bu kadar semavi bir olaya şahit olurken o sırada Bunker’a giren Sam
ve Castiel’in karşılaştığı manzara pek de hoş değildi. Ne hikmet-i ilahi ise
Britanya aksanlı bir hanımın “Hello, hello!” diye selamlaşası tutmuş (Adeta kötü bir
tınıyla seslendirilen The Beatles şarkısı gibi.) ve Castiel’i şutlamıştı.

Şu kanlı
ellerden ve rűn’lerden bir kurtulamadık gitti…
Kanlı elli ablamız Sam’e “Bıktım artık siz iki kardeşin şımarıklıklarından, her şeyi elinize yüzünüze bulaştırmanızdan.” nutku çekiyor ve Sam’i “Benimle Britanya’ya geleceksin!” minvalinde zorluyordu. (Yahu Britanya nedir arkadaş, bari UK
falan de…)Yine tam bu esnada, kendisine en çok
istediği şeyin verileceği sözü verilen Dean ise Bunker’a dönme yollarındayken
hayatının en esaslı şaşkınlıklarından birini yaşamış olabilir.

Mary
ablamızın geceliğinin modası neyse ki hiç geçmiyor…
İşte geçen sezon sonunda tam da burada
kaldık. Supernatural hayranları için nedense büyük bir hayal kırıklığı.
Biz ki Lucifer ile Sam’in Kapan’ın içinde dövüşmelerine, Dean’in kendini
Cehennem’e giderek feda etmesine, Mahşer’in Dört Atlısı ve şahane Ölüm’e (Death),
Kabil’in o korkunç işaretine (Mark of the Cain) ve Havva (Eve) olacak o cadı
ile Leviathan’lara kaptırmış giden hayranlar olarak Tanrı ile Karanlık’ın
karşılaşmasından hiç tatmin olmamıştık. Sezon sonunda da karşımıza çıka çıka
Britanya(!) aksanlı bir abla çıkmış ve birdenbire Mary Winchester anamız geri
dönmüştü. Burada bizi tek sevindiren Mary olabilirdi ama koca sezonu dolduracak
nasıl bir hikaye çıkardı orasını bilemiyorduk. Filler dediğimiz bölümlerle (Vampir, kurtadam, vs. avlamalar, hayalet avına çıkmalar.) sezonları doldurup duran Supernatural bu sefer ne yapacaktı?
12. sezonun açılışı şahsen bana “Yeni bir hikaye çıkar
buradan.” dedirtmedi. Sonuçta Mary’i
Karanlık ve Tanrı’nın getirdiğini biliyoruz, burada bir gizem yok. İngilizler (Çok pardon Britanyalılar.) de özel ve fazladan bir konu anlatmayacaklarsa Sam’i neden
kaçırdıklarını zaten biliyoruz.
Yazı devam ediyor..