Kiralık Aşk: Mutluluğun resmi

Kiralık Aşk: Mutluluğun resmi
Biz bu dünyaya kendimizi bulmaya, kendimizi keşfetmeye geldik. Bu yolculuk esnasında, önümüze çıkan her şey sadece bu amaca hizmet etmek için aslında. Kaçışlarımız, yakalanışlarımız, tutulmalarımız, varsayımlarımız ya da yok saydıklarımız hepsi bu keşfin basamakları, iniş çıkışları. Kimi zaman kaybetmek gibi görünse de bütünün içinde hepsi birer kazanç.

Benzer acıları farklı hayatlar içinde yaşamış iki insan, Defne ile Ömer. Birbirlerinin hayatına girdikleri günden beri, onlarda ne çok şeye tanık olduk. Birbirlerine tutuldular, ayrıldılar, kavuştular, uzaklaştılar, yakınlaştılar. Ama asla birbirlerinden gidemediler. Çünkü en güçlü bağdır kalbin bağı. Birbirlerinin hayatlarından çıksalar da, birbirlerini hayatlarından çıkarsalar da, yokmuş gibi yapsalar da bu durum hiç mi hiç değişmedi. Çünkü arada ki aşk, hiç değişmedi. Çünkü onlar ayrılsalar da hala sevgiliydi.  Ve biz biliyorduk ki, aşk duyguların yoğun haliydi. Tarafların çekim haliydi. İnsan o halin içinde çok düşünerek hareket edemezdi; bazen saçmalayabilir ve de bazen yalpalayabilirdi.

Buradaki evini satıp, tüm anıları ve yaşananları geride bırakarak gitmişti Roma’ya Ömer. Belki de bir daha geri dönmemek üzere terk etmişti buraları. Ama düşündüğü gibi olmamış ve içinin yangını hiç sönmemişti. En zorudur, insanın aklıyla kalbinin arasında kalması. Biri kasırga gibi fırlatırken, diğeri mıh gibi çiviler olduğu yere insanı. Ömer kalbiyle büyük büyük severken, aklıyla oyunun yaşattıklarını anlayamadığı için gitti hep. Şimdi ise aklı da kalbi de tek bir adres gösteriyor ona. Artık, işi şansa bırakmayan bir Ömer iplikçi var karşımızda. Defne’ye gelince, oda kocaman kalbiyle kocaman kocaman sevmiş, aklıyla da bu aşktan hiç şüphe duymamış bir kadın. Sevdiği adamı kandırdığı için gidip gidip geri dönen ve her defasında ayağında ki prangayla tökezleyen bu kadın, yeniden duygularına yenik düşmekten korkuyor. Bu sefer yalan söylediği için değil, tekrar baş edemeyeceği o duyguların içinde boğulmaktan korkuyor. Kendinden, kendi duygularının yoğunluğundan korkan Defne, yine kendine, kendini ispat etmek için gidiyor Ömer’e. Ama aslında o da biliyor yenik düşeceğini, hem Ömer’e hem de kendine.

Defne biziz işte bu tablo, neyini anlamadın ki?

Onu karşısında gören Ömer’in bakışlarında hem şaşkınlık, hem özlem, hem de mutluluk var. Ömer, şimdi sabırla Defne’nin güvenini kazanmaya çalışacak. Bütün bir gün “O şema buraya gelecek.” diyen Defne, Ömer’in oynadığı oyuna katıldı ve o şemayı almaya gitti. Ömer iplikçi bu, ona kayıtsız kalmak ne mümkün?  Nasıl da bütün evi şemayı bulma adına gezdirdi, arada Defne’ye laf çarpmayı da ihmal etmeden. Defne Ömer’in içindeki çocuğu açığa çıkarıyor. Ay sahi! Ne bu şakalar, gırgırlar Ömerim İplikçim? Kızı merdivenin başında nasıl korkuttun ya!  Ay düşsün de tutayım mı istiyorsun? Her odayı muzip muzip gezdirmeler, şemayı bilmiyorum diyerek bıyık altından gülmeler, şakalar, bir şeyler… Ama haklısın, sen de haklısın tabii. Siz böyle çok güzelsiniz ya. Yan yana tablo gibisiniz ki, sen zaten bunu biliyorsun. Gece ve gündüzün birbirini tamamladığı gibi yarım kalan tablonun mavilerini, lacivertlerini sen tamamlarken, hayatına güneş gibi doğan Defne ise sarılarını boyadı. Yalnız sen geçmişin ara sokaklarında Defne’yi bulmak için dolaşıyorsun anlıyoruz da, zaman tünelinde biraz fazla mı geri gittin acaba? Odandaki kuzine soba ve üstünde ki bakır güğüm fazla geçmiş zaman değil mi? Gerçi Defne senin eski evinde kaldığında, polarları üstünden çıkarmamıştı. Sen belki de doğalgaz faturandan korktun, bu önlemi aldın kim bilir? Ama kırmızı kapılı evini özlemekle beraber, eski ve yeniyi içinde barındıran bu mesaj yüklü çalışma odanı da çok beğendim. On numara beş yıldız.

Hani bankta Ömer “Güvenmiyorum.” diyerek çekip gitmiş, sonra Manu’da karşılaşmışlar ve çizmelerinin onda kaldığını söyleyen Defne’ye “Gel kendin al.” demişti ya. Bu bölüm onun yansımasıydı. “Bu kadar vazgeçebiliyorum kendimden.” diyen Ömer’in, ne kadar değiştiğinin kanıtıydı bu sahne. O bölüm de kapıdan çıkmakta olan Defne’ye arkadan seslenen Ömer, buz gibi soğuk bir tonla “Çizmelerin.” demişti, hepimizin içini parçalayarak. Bu bölümse “Biraz daha kal.” dedi yalvararak ve mutlu olmadığını, onsuz hayatının yolunda olmadığını söyledi, yine bizim yüreğimize hançer sokarak.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER