Biz Kiralık Aşk seyircileri olarak alıştık artık boşlukları
doldurmaya, en çok önem verdiğimiz ya da en merak ettiğimiz bazı şeyleri laf
arasında yakalamaya. Hikayemizin tarzı bu, kabul. Ömer ve Defne’yi en son
mihrapta bırakmıştık. Bütün yaz boyunca düğün oldu mu? Nikah kıyıldı mı? Büyük
sırrı öğrenen Ömer’in tepkisi ne oldu? Nasıl bir yüzleşme yaşadılar? Ömer,
Defne dışında diğerlerine ne yaptı? Ne söyledi? Bunları merak ettik. Hatta dense
ki hadi Kiralıkçılar herkes 5 lira versin, o gece karşılıklı bir yüzleşme
sahnesi çekilecek, sanırım 1 milyon TL falan toplanır, o derece. Bu bölümde
bıraktığımız yerde değildi hiç kimse. Hem geçen bir yılda oluşan yeni hayatlarını
hem de o gece olanların detaylarını anlamaya çalıştık bölüm boyunca. Kalamadığımız
yerden, yeni hikaye ile devam ediyoruz.
Mey eşliğinde kalbimin küt küt attığı o sahnede, ışıkların
açılıp Defne’nin Ömer’in kucağına düştüğü andan ya da Ömer’in Defne’yi düşmek
üzereyken kurtardığı andan itibaren olan tepkilerini üst üste defalarca
izledim. Şaşkınlık sonrasında Defne kızgın ve mesafeliydi. Ömer ise artık
affettiği ve hasretini çektiği sevdiceğini gördüğünden, gözünde kocaman bir
ışıltı ile kalakaldı.
Neler anladık peki? Gece nikah kıyılmış, ertesi gün, iptal
olmuş. Defne, Serdar, İso ve Anneanne Ömer’e inanılmaz kızgın ya da kırgın. Orası biraz karmaşık bence. Ömer
çekip gitmekten başka neler yapmış olabilir ki o gece? Ya da sadece gittiği ve
Defne’yi terk ettiği için mi bu öfke? Öfke duyma hakkını da sahibine teslim
edeceksek, evet Defne duyabilir. Ömer bir sırrın varlığını aslında biliyordu,
detayını bilmiyordu, defalarca anlat birlikte çözelim dedi. Ne olabilirdi
hayatta inandığı her şeyi bu kadar yıkabilecek, değil mi? Defne içiydi onun.
Birlikte verdikleri onca savaştan, atlattıkları engebeli yollardan sonra bu
kadar kolay mıydı basıp gitmek? Giderken de kırmış dökmüş mü, onu da bilmiyoruz. Eski Türk filmlerindeki gibi
satılık kahpe diyerek bir tokat atmadığından yüzde bir milyon emin olduğumuza
göre, Ömer gitmek ve Defne’yi dinlememek dışında bir şey yaptı mı? Ne yapmış
olabilir. Yine de sırf çekip gitmesine de Defne’den böyle bir tepkiyi gayet
normal buluyorum. Hem Defne’nin hayattaki en büyük travması terk edilmek.
Babası gitmiş, annesi gitmiş. İso hep sağ duyuludur. Dizideki en istikrarlı
karakterlerimizden biri, karakter yahu bir kere kendisi. Doğru durur, doğru
düşünür, doğru söyler. İso’nun kızgın olması daha çok kurcaladı aklımı. Ve
Serdar, sana bir kafa atmak istiyorum. İçimdeki şiddet uygulama duygusunu
uyandırıyorsun her seferinde. Sen neyine kızıyorsun acaba? O tatlı bebek senden
nasıl çıktı anlamadım, umarım halasına çeker, sana ve Nihan’a çekmez. Ekmek
arasına çekse de olur, o da senden 10 kat daha akıllı. Bir sümüklüböcek bile
senden daha akıllıdır. (Sinirlendi!)
Bu bölüm, yeni sezonun temelini oluşturacağını anladığımız
yeni hikayeler sunuldu bize. Kalanlar değişmiş, gidenler olmuş, yenileri
gelmiş. Önce Defne’yi gördük. Üzgün, acısını düşününce gözlerimin dolacağı kadar
üzgün hem de. Çünkü kalmak en zorudur her zaman. Yataktan zar zor çıkmayı
başarmış, işe adamış kendini, tek tesellisi minik İso ve sonunda Ömersiz bir
hayat kurmayı başarabilmiş. Olduğu kadar. O her zaman bir yolu bulunur,
mucizelere inanmıyor muyuz biz diyen Defne, seçimler, yollar falan diyor
mantıklı mantıklı ve ikinci şanslara inanmıyor artık. Günler süren yatak
depresyonundan sonra, daha kararlı, cesur ve hayatına devam ediyor. Günleri
öylesine başlayıp bitiriyor.
Ömer’i gördük sonra, muhteşem Roma manzaralı terasında, üstü
çıplak, kotuyla oturuyor. Sakallar uzamış. Dün gece seviştiği kadın duşta ve
arkadaşları kapıya dayanmış, Ömer’i almaya geliyor. Kara kral mı olmuş, ermiş
mi ne olmuş anlamaya çalışıyoruz. Uğradığı ihanetin acısıyla, terk etmiş
sevdiğini. Öfkesine yenik düşmüş, sindirememiş olanları. Sırf sevgilisi değil,
ailesi, en yakın arkadaşı gözünün içine baka baka yalan söylemiş ona aylarca. Ömer
karakterinde birinin bu olanları kolay sindirmesi ve kabullenmesini
beklemiyorduk tabii ki. Dede nişana geldiğinde de çekip gitmiş, yüzüğünü
atmıştı. Yenilip yutulması çok zor şeyler bunlar. Ama bu olaylar ve geçen bir
yıl onda çok şeyler değiştirmiş. Roma’da muhteşem manzaralı bir çatı katında
yaşıyor, resim yapıyor. Sarhoş oluyor her gece. Tek gecelik ilişkiler yaşıyor.
Birkaç arkadaşı var, seni ilk tanıdığımızda böyle değildin diyorlar. Mutsuz,
huzursuz, bir yıl boyunca her gün olanları düşünmüş ve karar vermiş. Haksızım
ben diyor, prensip de neymiş ki, aşkın yanında bir tek hatanın ne önemi var
kıvamına gelmiş. Arada yaşananları göremediğimiz için Ömer’in birden bu kıvama
gelmesini yadırgıyoruz. Defne benim yerimde olsa beni bırakıp gitmezdi diyor.
Belki bu bölüm duyduğumuz en kilit cümleydi bu. Mutlu olmak mı? Haklı olmak mı
diye sormuştum bir keresinde. Hayatta karşılaştığımız birçok yol ayrımında
buna göre hareket ediyoruz. Ama aklın seçim yapması da yetmiyor bazen.
Hislerimizin olgunlaşması ve yerleşmesi gerekiyor. Ömer de kandırılmanın,
söylenen yalanın öfkesi sindirmiş ve sonunda anlamış ki, Defnesiz mutlu olamayacak.
İkisi de değişmişler, ikisi de evrilmişler. Şimdi de, kader
ağlarını ördü mü diyelim, Meriç hanım kalemini konuşturdu mu diyelim, yine
altlı üstlü aynı şirket binasında kovalamaca oynayacaklar.
Geçen sezon ile bu bölüm arasında kişileri durumları karşılaştırma
yapma ihtiyacı hissettim, zira bu yeni hikayede roller değişmiş ve zıtlıklar,
benzerlikler üzerinden gideceğiz izlenimi oluştu bende. Bir sonraki bölümde daha
iyi anlarız zaten.
*Kiralık aşk Ömer’e tutulmuştu, şimdi Defne’ye
tutuldu. Muhtemelen Defne’nin Kiralık Aşkı da ona aşık olacak.
*Kapılarını hayatta başka her şeye kapatmış
işkolik Ömer vardı, şimdi aynı şekilde işkolik bir Defne var.
*Defne Neriman’ın verdiği taktiklerle Ömer’i güya
kendine aşık etmeye çalışıyordu. Şimdi fragmanın da verdiği izlenimle, Ömer
Defne’yi kendine aşık etmeye çalışacak. (Zaten aşık da Ömer durumda emin değil
tabii.)
*Ömer prensip denen şey boşaymış vb. diyor,
üstüne artırıyor, ben hata yaptım, Defne benden daha yüce kalpliymiş diyor. Hayata
karşı duruşu tamamen değişmiş demek bu, geçen sene tanıdığımız Ömer gerçekten yok
mu artık ? Biz gerçekten o mihraba giden yola gömdük mü bizim Ömüş’ü?
* Ömer’i hep Defne kıskanırdı, Feryal'i gitti, İz’i
geldi, Gallo’su öttü falan filan. Kısa süreli hikayesi ile Selim’i yok sayarak
devam ediyorum. Bu sefer Defne’nin peşinde Ömer’e rakip olarak (Yazarken bile
gıcık oldum yalnız, kişisel olarak Pamir’e değil de, Ömer’e kim ne rakip
olabilirmiş acaba?) Pamir var.
*Pamir ve Ömer eski dost. Ömer’in aksinde (Eski
Ömer mi desem ne desem bilemedim.) Pamir rahat bir kere. Takılmıyor hiçbir
olaya. Gününün gün edip eğlenme peşinde. İşten çıkartmak istediği faydasız
adamı hem gönderiyor, hem de yine ona bir iş buluyor, çözüm adamı. Keyif adamı.
Hepimizin tespit ettiği gibi çayını sütlü içiyor.
Kiralık Aşk'ı izlerken olayların mantığa uyup uymaması ya da
gerçekçiliği ya da kimin haklı olduğu (Bununla hiç ilgilenmedim zaten.) ile ilgilenmiyorum
artık. Son zamanlarda yaşadığımız über absürt olaylar, ana haberde gördüğümüz
şaka gibi haberlerden sonra kurgu gerçek hayattan daha mantıklı gelmeye başladı
hatta. Benim ilgilendiğim bana neler hissettirdiği. Bu bölüm iki sahnede resmen
kalbim küt küt attı, bir arabanın içinde son hızla gider gibi heyecanlandım.
Asansör sahnesi ve son sahne. Akla gelmeyecek şekilde, ince ince işlenerek, hiç
beklemediğimiz şekilde çıktı iki sahne de karşımıza. Gayet güzel, yeni hikayelere kapı açan, merakımızı
artıran, heyecanlı bir ilk bölüm izledik bence. Tüm ekibe Cuma akşamlarıma
tekrar hoş geldiniz diyorum.
Kavuştuk sonunda. ^.^
Sevgiler...