Eve geldiniz. Elinizdekileri bir köşeye bıraktınız. Kıyafetlerinizi
değiştirdiniz. Üşenmediyseniz de, bir yorgunluk kahvesi hazırladınız kendinize. Sonra? Bu rutinde yaptığımız ilk işlerden biri televizyonu açmak
değil midir? Varlığı asla dert olmayan ancak yokluğu büyük bir yara olan televizyonlarımız,
her proje ile bizleri farklı bir dünyaya kucaklıyor. Her yıl onlarca dizi
izleyicisi ile buluşuyor. Kimi derdini anlatmaya vakit bulamadan, seyircisini
kucaklayamadan, havlu atarken; kimi de kurgu olduğunu unutturacak kadar
rüzgarına alıveriyor bizi, efsaneler hanesine yazdırıyor adını.
Ailece
izlediğimiz dizileri laf arasında yorumlarken evimizin salonundan çıkıp, sosyal
medya sayesinde başka evlere, başka salonlara taşıyoruz. Haftanın çekişmeli
günlerinde sanki o büyük yarışın içindeymişiz gibi büyük bir heyecanla reyting
listesini bekliyoruz. Hatta bazen güzel bir soluk alalım diye gittiğimiz kafede
kahvemizi yudumlarken bile, söz dönüp dolaşıp mutlaka bir diziye gelmiyor mu?
“Yerli dizi yersiz uzun”, “Aaa, bu dizi,
falanca kanaldakiyle aynı!” diye
yakınsak da sağımız solumuz, önümüz arkamız, ekranlarımız dizi dolu! Hep böyle miydik? Diziler dışında televizyonda bizi heyecanlandıran, dört gözle yayın gününün
gelmesini beklediğimiz başka bir şeyler yok muydu? Ekranı azıcık
buğulandırsak ve anımsamaya çalışsak..
Eskiden talk showlarımız, televizyon
programlarımız olurdu, hatırlayanınız var mı? Yoksa hatırlamayacak kadar
geride, tüplü televizyonlarımızda mı kaldı? Talk showlar ile Amerikan televizyonları sayesinde tanıştık. Aşina olduğumuz
Steve Ellenlar, Lary Kingler, Jay
Lenolar, Ellenlar, Oprahlar yıllarca uzaktan el salladılar bize. Talk Show formatının Türkiye’deki ilk temsilcisi olan Rüstem Batur’un ardından Cem Özer’in “Laf Lafı Açıyor” programı
ile “Talk Show nedir?” az çok öğrenemeye başladık. Okan Bayülgen’in "Gece Kuşu"yla başlayan macerası, Televizyon Çocuğu, Zaga, Herkes Bunu Konuşuyor, Televizyon
Makinası, Haber Makinası, Makina, Disko Kralı ile devam etti. Talk show demeyi
içime bir türlü sindiremediğim Beyaz Show ise 1996 yılından bu yana ekranlarda.
Her eğlence-müzik programının talk show olmadığını
hatırlatarak, asıl soruma gelmek istiyorum. İnsanoğlunun en sevdiği eylemlerden biri olan
tüketimden, televizyon programları ve talk showlar da nasibini aldı mı? Yoksa
bugüne dek bize sunulan programların kaybettiği kalitesi mi bizi dizilerle dolu
bir fanusa mecbur bıraktı? Maliyet hesabına bakarsak bir dizinin ilk 20 dakikasının bütçesiyle bir sezon talk show yapılabiliyorsa, sevgili reklam veren bizi neden bu çeşitlilikten mahrum ediyor sizce?
İşin ticari kısmını kenara koyarsak, televizyon izlemeyi seven ve içerikleri dert edinebilen biri
olarak, şimdi mumla aradığım televizyon programlarının ve talk showların biraz da kendi
ayaklarına sıktıkları kanaatindeyim. “Bu
hafta Zaga’da kim var?” diye beklediğimiz günlerden, ekranda izleyecek talk show
programının kalmamasının en büyük nedenlerinden birinin, programların formata sadık
kalamaması olduğunu düşünüyorum. Bir de izleyicisine gösteremediği saygı.. Programlar sadece geyik maksatlı olmaya başlayınca, ipin ucunu kaçırdık.
Beni talk show izlemekten soğutan programlarda neler mi oluyor? Hemen anlatayım. Yapımcılar, sunucular, popüler isimleri ağırlama derdine düşüp, birbiriyle
alakası olmayan insanları aynı masada buluşturunca, programın genelinde olması
gereken “rahatlık” hissi ortadan kalkıyor. Konuklar pot kırmamak için
çabalarken, haliyle doğallıklarını kaybediyor ve bu durum doğrudan izleyiciye
yansıyor. Dizilerde zaten büründükleri rollerde izlediğimiz oyuncuları, kendileri
olarak izlemek ve fikirlerini öğrenmek isterken onlar bu kez de başka rollere
bürünüyor.. Kısacası, başka seçenek sunmadan, mecbur bırakıldığımız televizyon
programlarının şimdiler de tek bir işlevi var. Ünlü isimlerin programda söylediklerinin ertesi sabah magazin
gazetelerinde manşet olması..
Ben işin içinden
çıkamadım, sorumun cevabını arıyorum. Soruyorum bir kez daha, "Buralar eskiden
hep talk showdu” dedirten vaziyetin sorumlusu kim? Gün geçtikçe özgünlüğünü ve
kalitesini kaybedip, basitleşen talk showlar mı, yoksa bu yarışta açık ara
galip olduğunu anlayınca dört bir yanımızı kuşatıp, talk showların son nefesini
de kursağında bırakan televizyon dizileri mi?