Cansu’nun kaza haberini alır almaz kaçışı ile Kerem bir başına endişe ile kaldığında ekran başında hangimiz üzülmedik onun adına? (Gerçi hala arabaya atlayıp peşinden gitmeliydi diye düşünüyorum.) Hiç değilse adresine ulaşmak için aklına gelen ilk yöntem çok doğruydu ama personel dosyasında istediği bilgileri bulamadı. Haftalardır sorguladığımız ‘Patron olarak personeli Cansu’nun soyadını nasıl bilmez?’ konusu böylelikle açığa kavuştu hem de sosyal medyada bulunmamaları açıklamasından daha akla yatkın bir şekilde. Hmm, demek Çalhan Holding’de sigortasız eleman çalıştırılıyor, Sağlık Bakanlığı teftişinden yırttınız ama SGK denetiminden korkun asıl… Alo 170 miydi ihbar hattı?
Kerem Oliva’da personel dosyalarında hiçbir şey bulamadığını haber vermek üzere Mert’i aradığında telefonu Ece açtı ya, o anda gerilim müziği çaldı zihnimde; Kerem’in telefon açıldığında Ece konuşmaya başlamadan ‘Mert’ ile başlayan bir diyaloğa geçmesini bekledim, ama telaşım yersiz çıktı. Oysaki ne güzel olurdu…
Cansu abisinin odasında dolaptan gömleğini alıp sarılıyor ya, tatlım o gömlek tertemiz, yıkanmış ütülenmiş dolaba asılmış, abinin kokusu onda ne yer alsın? Keşke giyildiği belli olan bir kıyafet olsaydı… Yine de Cansu’nun gömleğe sarılıp abisinin geri dönmesi karşısında ona mutlu gelen her şeyden; Ece’den, Oliva’dan hatta Kerem’den vazgeçebileceği haykırışı hangimizin içinin yağlarını eritmedi. Ya siz kaybettiğiniz bir şeyin geri gelmesi için nelerden vazgeçebilirsiniz? Kendi adıma Cansu ile hem fikirim, bölüm hashtagi olarak seçilen #ailemiçin ben de bireysel mutluluğumdan feragat edebilirim.
Biraz da Çalhan’ların mutlu(!) aile tablosuna bakalım… Mert’in Cansu ile tanışma kahvaltısına gitmemesi ile dengeler bozuldu doğru ama görünen o ki babaanne – torun ilişkisi düzelme yolunda. Mert adım adım hayatını yönlendirmelere karşı gelerek kendi kontrolü altına alıyor. Kahvaltıda neleri yiyeceğine karar veren babaanne evleneceği kıza karışmaz mı? İlahi… Acaba Mert’i bu kadar değiştiren ‘kim’ daha doğrusu ‘kimlerden’ sorusunun yanıtını öğrenince ne yapacak? Ama Mert’in yanıtına ba-yıl-dım: ‘Kalbi iyilerden’ Ece’nin gerçekten de pamuk gibi bir kalbi yok mu? Yumuşacık…
Bölüm boyunca çok ağladık, doğru. Neyse ki bizler elimizde mendil Süreyya’nın acısını paylaşırken kahkaha attıran diyalogları ile Ercan sahnelerde… ‘Gudubet dörtlü’ benzetmesine bayıldım. “Arkadaş grubu musunuz, mahşerin dörtlü belası mısınız?” sorusuna yanıt ben de bulamadım. Bi’de haklılar doğrusu; kurşun döktürmek iyidir, kazaları belaları def eder. Neymiş acaba şu Ercan’ın ananesinin adresi? Cansu’nun sahte(!) mahallesinde olabilir mi? Kerem bu bölüm çok çabaladı ama Cansu’nun evini onu bıraktığı mahallede bulamadı. Üstelik Kerem’in haftalardır çözemediği giyim - yaşam standartları dengesizliğini komşu teyzem iki dakikada çözdü bile: “Pek de sosyetikmiş, ne arasın bu mahallede?”
Genel olarak değerlendirirsek Kerem’in telaşı da serzenişi de çok yerinde idi “Sana bir şey olsa soracak kimsem yok, gidecek yerim yok.” İnsan mutlu anında olduğu kadar üzüntülü anında da sevdiğinin yanında olmak ister. Yine de onca gizeme rağmen Cansu’ya kucak açtı…
Sezen Aksu’dan “Gitti cancağazım gitti.” dizeleri ile Süreyya acı haberi aldı ya, kendi adıma işte o an gözyaşları sel oldu. Sizde durum neydi? Şarkı seçimleri bugüne kadar hep başarılı oldu, seçen ekibe kucak dolusu tebrikler… Bu gözler pür makyaj, saçlar düğüne gider gibi yapılı ‘acı haber’ bekleyen ne karakterler gördü. Yüksek Sosyete'deki bekleyişte gözaltı şişliğine kadar düşünülmesi de dikkat çekiyor hayliyle… Bir tebrik de bunun için.
Acı haber sonrasında ailenin en azından bir gün kenetlenmesini beklerdim. Her birey kendine bir kaçış noktası buldu. Süreyya alkole sığındı, Cansu Kerem’e koştu, Begüm şirketteki hırsları nedeni ile kırdığı kardeşinden yine o mekânda özür diledi, Metin ise yersiz yurtsuz Işıl’da buldu geçici huzuru.
Yazı devam ediyor..