“Yuh, öpüşüyorlar.” Kıvırcık Ercan sen çok yaşa e mi! Senin Ece ve
Mert’te yaşadığın şoku izleyici olarak Cansu ve Kerem’de yaşadım.
Cansu’daki bu ‘Türkan Şoray’ kuralları
ile rahat bir beş bölüm daha beklerdik doğrusu…
Sonunda büyük itiraf
öpücüğün peşi sıra geldi mi dersiniz? “Ben Mert değilim, benim adım Kerem” cümlesini duyduk değil mi, yanlış işitmedim?
Yine de verdiği sözü her daim tutan, vefakâr, cefakâr Kerem’in Cansu’ya gerçek
kimliğini açıklama olasılığı yok elbette. Bakalım senaristler bu cümleyi nasıl
bağlayacak…
Şimdi son sahneden geriye
saralım ve bu bölümde neler izledik hızlıca bir gözden geçirelim:
İyi ki bu bölüm
özetsizdi, böylelikle o mükemmel(!) kaza sahnesini bir kez daha izlemek zorunda
kalmadık. Dualarımız kabul oldu ve Mert kazayı hafif bir sarsıntı, birkaç
burkulma, zedelenme ile atlattı. Gerçek kimliklerin ortaya çıkması krizi de
atlatıldığına göre nazlı hasta rolüne
bürünüp en merak ettiği şeyi sorabilir: “Ece
beni sordu mu?”
Ece seni nasıl
sorsun asistan, o buzhanede kapalı kalmış, hem soğukla hem de duyguları ile
savaşıyor. Ece karakteri öyle güzel işleniyor ki, neredeyse her diyaloğu beni
gülümsetiyor. Ya sizi? Bu bölümdeki en sevdiğim sahnelerden biri oldu ‘çilek falı’. Fal sonucu; asistana
yaklaşık bir kasa çilek, patron Mert’e ise hemen hemen hiç…
(Kabul ediyorum,
taraf tutuyorum. Koyu bir EcMer’ciyim… Ama onların sahneleri daha özenli
yazılıyor diye düşünen yalnız ben olamam değil mi?)
Sevdiğini kaybetme
korkusu hayattaki en büyük korkulardan biri, böyle bir korkuyu yaşayınca
duygular daha kolay dile geliyor. Hastanede ilk karşılaşma sahnesi incelikle
işlenmiş, özellikle sokak lambası altındaki görüşmeye ithafen kalbin sesini
duyma hatırlatması çok yerinde olmuş, standart ‘ben seni sevdim, seni seçtim’ den çok daha güzel değil miydi? “Ben
seni istiyorum asistan, sadece seni istiyorum” . Sonuç, Ece mutlu, Mert
mutlu ve izleyici mutlu; bunun yarı sıra Ercan şok, Cansu vefat ^^
Artık koskoca bir
engel aşıldı, Cansu Kerem yolculuğu başlayabilir. Çünkü “Aşk beklemiyor”
Ece Mert’i kaybetme
korkusu ile artık duygularına sımsıkı sarıldı ya, sıra artık Cansu’da, ihtiyacı
olan sadece biraz cesaret. Ne demiştik: “aşk beklemiyor”. Büyük barışmanın en
güzel yanı Ece’nin Cansu’yu cesaretlendirmesi oldu bana göre. İlk adımın hemen
akabinde gelmesi de bunu kanıtlar değil miydi? Artık düğüm çözüldü.
Sevdiklerimizi kaybetmeyelim, koşarak onlara sımsıkı sarılalım…
Gelelim Bedia
Hanım’a: Gün olur, öyle bir pişmanlık yaşarsınız ki… İşte Bedia Hanım’da kaza
haberini duyduğunda soğukkanlı ve bir o kadar da ilgisiz tavırları ile yerinden
kıpırdamadı ya, çok büyük vicdan azabının kıyısından döndü. Ya “ne kurulu, en kıymetli şeyim sensin,
yemişim kurulunu” diyen kadın ile daha torunu hastaneden çıkmadan onu Kerem
ile karşılaştıran, karakterleri yarıştıran kadın arasındaki tutarsızlığa ne
demeli? Gözümden o an düştün Bedia Sultan, net… “Kumaşında yokmuş” ne demek? Bedia Hanım’a bir çift lafım var,
koskoca holdingi yönetiyor ama farkına varamamış. Mert’ten çok iyi bir yönetici
olur. Yönetici olmanın ana kriteri her işi kendisinin yapması değildir, en iyi
ekibi kurup yönetmektir, bunun için önemli kriterler arasında ikna kabiliyeti,
iş bitiricilik yer alır ki Mert bu konularda çok başarılı değil mi?
Ve Süreyya… Sonunda kendi
kozasından Levent sayesinde çıkıyor ve kendi dünyasının haricinde,
kendisininkinden çok farklı bir dünya olduğunun farkına varıyor. Onlarca farklılığa rağmen dertler ne kadar
müşterek… Toplum olarak televizyon başında vakit geçirmeyi seviyoruz. Bu
nedenle iki saati aşkın dizilerin senaryosu içine mesaj içerikli sahnelerinde
yer almasını çok takdir ediyorum. Kadına
şiddete değinip, şiddete karşı durmak için gözü kara olmaya cesaretlendirici
dokunuşları için senaryo ekibine kocaman alkış.
Süreyya’nın aile ve soyadı
takıntısı var ya, bunu yapmazsam olmazdı: Süreyya Karatay. Pek de uyumlu oldu.
Süreyya’nın mutlu olmasını isterim, çok hataları var özellikle anneliği ile
ilgili, ama bu mutluluğu hak etmediği anlamına gelmez ki, donmuş kalbi yeniden
pırpır etmeye başladığında daha ‘iyi’ bir insan olacak. Ve Süreyya Levent ikilisinde bahsi geçmesi
gereken önemli bir detay: buluşma zamanına geri sayım sayacı… Buna tek bir
yorumum olabilir: ‘Yürü be Levent,
büyüksün’
Yazı devam ediyor..