Bu yaz romantik komedi dizileri süslüyor ekranı. Onların arasından biraz hüzün biraz farklılık barındıran bir dizi sıyrılıyor. Ve benim gibi melankolik birini ancak dram keser diyerek başta tanıtımlarıyla ve oyuncu kadrosuyla ilgimi çeken Yüksek Sosyete’yi kendime yenik düşüp izlemeye başlıyorum. İki bölüm geride kaldı ve dizi giderek yükselen bir tempoyla devam ediyor. Ben de fırsattan istifade karakterlerin iç dünyalarında bir gezintiye çıktım. Sizlere de kendimce anlatmaya çalıştım diziye dair ilk izlenimlerimi…
Dizinin başladığı ilk andan ilgimizi çeken hikâyemizin ana karakteri Kerem ile başlayalım anlatmaya. Biraz geçmişte, biraz bugünde, biraz da gelecekte yaşayan bir adam Kerem. Öncelikle belirtmek isterim ki Kerem’in baba detayı çok özel çok güzel olmuş. Çiçeklerin dilinden anlayan naif ve şiir gibi bir adam Kerem’in babası. Daha dizinin en başında 'Her çiçek kendi toprağında açar.' diyerek kazanıyor kalbimizi. Her iki bölümde de gördük ki Kerem’in çıkmaza düştüğünde kapısını çalacağı tek kişi babası olacak. Çünkü ona en güzel yolu gösterecek yüreğine ayna tutacak tek kişi var o da babası. Şahsen ondan alacağımız çok ders var ve kendisini sık sık görmeliyiz diye düşünüyorum.
Dizide flashbacklerle gördüğümüz kadarıyla geçmişini unutamamış bir adam Kerem. Ne yaşarsa yaşasın aklının bir köşesi hep orada. Hep bir miktar gölgede kalmış çocukluğu. Ailesine ve onlara sahip çıkan, onu okutan aileye vefa borcunu ödemek için hep fedakârlık yapmış. Mert’e her zaman kol kanat olmuş tabiri caizse. Kendi hayallerinden vazgeçmiş. Aldığı kararlardan sonra onu tam “Ben de buradayım ben hep buradaydım.” diye kendi hayallerini kovalayıp, gelecekte yapacaklarıyla hayata tutunurken izleyeceğimizi sanarken bugününü ve geleceğini yeniden Mert için belki de bir miktar filizlenen duyguları için feda ederken buluyoruz. Tam evet bu sefer tek parça kalacak derken Kerem yeniden 3 parçaya bölünüyor geçmiş, bugün ve gelecek arasında.
İkinci bölümde bugünüyle mücadele etmeye başlıyor yeniden. Mert’e bir söz verdi ve bu sözü tutarken çok sancı yaşayacağı kesin. Mert ona biraz patron gibi davranması için öğütler veriyor ve o da bunu uygulamaya koyuyor ama az da olsa o dünyaya kaydığını hissedince hemen geri adım atıyor "Hayır." diyor "Ben kendim olacağım." Hiç değişmese de merhameti Mert’in azarladığı garsonların bile gönlünü alacak kadar geniş olsa da o geri adım atıyor çünkü korkuyor içine girdiği bu dünyanın bir parçası olmaktan, çünkü korkuyor hayallerini yarım bırakmaktan… Korkusu olur olmaz yerlerde çıkıyor karşısına. Cansu’nun ani gelen “Sen de onlar gibiymişsin.” çıkışından sonra uzunca bir süre kendine gelemiyor ve en sonunda yine parçalara bölünüyor. Anlıyoruz ki Kerem bu ve biz onu bu bölünmüşlüğüyle ve kendiyle mücadele ederken göreceğiz sık sık…
Yazı devam ediyor..