Ah Defne ah! Her zaman ki telaşınla, gelinlik üstünde iş halletmeye çalışıyorsun. Yedin bir kazan dolusu limonatayı başından aşağı gördün mü? Ama var ya, kusura bakma da biz hiç üzülmedik. O gelinliği hiç birimiz beğenmemiştik çünkü. Tamam, sen çok güzelsin ne giysen yakışıyor da, bu sadece senin düğünün değil ki hepimizin hayali Defne. Tasarruf yapacaksın diye kafana göre takılamazsın. Hem seni verirken ne takı istedik, ne bir şey. Bir perdeye verdik seni. Hayır, yani, damat beyin parası mı yok? Gerçi biz hem erkek tarafıyız, hem de kız tarafı ama olsun. Allah’tan dünyada ki tek gelinlik o değil de, ucuz atlattık. Ters köşeye çok alışkınız, ama bu çok acayip bir ters köşeydi Meriç Acemi. Alkışlar bir kere daha sana.
Gelinlikler içinde kuğu gibi içeri süzülen Defne, onu karşılayan onca insan arasında Ömer ve fonda çalan müzik. Bana 3. Bölümde lacivert tuvaletler içinde, davet verilen bahçeye adımını atan Defne’yi ve onu görünce afallayan Ömer’i hatırlattı. Her şeyin çok başında olduğu o anlar ile şimdi geldiğimiz bu anlar, bizi mucizelerin varlığına bir kere daha inandırdı. Tıpkı, bundan sonra yaşanacak yeni mucizelerin varlığına inandırdığı gibi.
Sinyor İplikçi bize, “kadına poz kazandırırken hem de doğallık vermeli” diyerek bu yıl ki tema üzerinden güçlü bir Defne müjdesi de verdi. Gabriel Garcia Marquez’in kızıl saçlı bir kızın öyküsünü kaleme aldığı “Aşk ve Öbür Cinler” kitabına yapılan vurgu da gerçeğin, doğallığın büyüsü kadar ilhamında aynı kanaldan devam edeceğinin sinyaliydi bize verilen. Aldık efendim aldık, en çok biz aldık, döne döne aldık.
Bekârlığa çoktan veda ettiğini birilerine duyurmak için çırpınan Ömer, konu Defne’yi kızdırmak olunca fırsatları da hiç kaçırmıyorsun bakıyorum da. Ne demek, yok köprüden önce son çıkış, yok sapıtmayı düşünüyoruz falan. Defne’ye bunlar söylenir mi hiç allasen. Kız da kendi kınasından böyle kaçar işte. Kaçak Defne’ye karşı, kaçtığı zannedilen Ömer, ama ikisi de çok şeker. Yalnız ananesinin tarihten kalma bindallısını giymeyeydi, iyiydi Defne. Gelinliği hallettik, ama bindallı arada kaynadı maalesef. Yok, gelin hamamıydı, yok sevdiceğinle tripleşmeydi, yok ananeni ikna etmeydi derken alamadınız anlıyorum da, haber vereydin ben alır getirirdim. Ne var yani.
Bundan sonra daha hareketli olacak diyen Ömer. Aklında ki şahane şeylerle uçmaya hazırlanıyorsun besbelli; tamamlanmış ve bütünlenmiş olarak. Senin sağın solun pek belli olmadığı için, hafiften bir tırsmıyor da değilim. Ama yine de, yüzünde güller açarak söylediğin gibi aşkın enerjisiyle uçurursun sen bizi. Biz sana güveniyoruz, temkinli de olsa güveniyoruz.
Hayatta en zor şeydir insanın sevdiğini kaybetmesi, hele ki bu ayrılık zamansız geldiyse. Varlıklarına daha bir ihtiyaç duyduğumuz günler de ise, bu ayrılık daha fazla koyar insana. Ömer’in mutluluğunu, annesi ve babasıyla paylaşmaya gittiği kabristanda ki o konuşma, acısının ve özleminin ne kadar derin olduğunu bize bir kere daha hissettirdi. Hele hele "Keşke… Keşke bu mutluluğumu paylaşabilseydim sizinle. Keşke yanımda olabilseydiniz” sözleri çok etkileyiciydi gerçekten, çok hüzünlendim. Zaten bizim dizinin en sevdiğim yanı da, her duyguyu bu kadar güzel yaşatması değil mi?
Beklenen an..
“Her şey bir oyunla başladı… Senin evlenmen gerekiyormuş… Neriman Hanım bunun için beni buldu... Bir teklifte bulundu... İki yüz bin liralık bir teklif… Abimin borcu vardı… Sinan beyden saklamasını istediler… Söyleyecek oldu… Sude öğrenince… Koray Bey de biliyordu… Necmi Bey oyun bitsin dedi... Ben sana âşık oldum… İşte hep bu yüzdendi kaçmalarım, çırpınmalarım, yalanlarım” Hepimizin donup kaldığı o sahne. Onlarca insanın gerçeğin su yüzüne çıktığı anı çılgınlar gibi alkışlarken, bizde devrelerin yandığı o dakikalar. Bütün bir yıl topun ağzında yaşayan Defne’nin, yine golü kendi kalesine attığı o an. Sonunun ne olacağını kestiremediğimiz yepyeni başlangıçlar.
Sahneyi defalarca izledim. Defne’nin tüm gücünü toplayarak ve de bir o kadar da zorlanarak gerçeği en yalın biçimde anlatmaya çalıştığı her cümle kusursuzdu. Herkes oyunun içinde bulunduğu kadar, yani etkisi kadar yer kaplıyordu. Eksikti ama yetersiz de değildi. Yeri ve zamanı olmadığı aşikardı, ama böyle bir şey Defne için zaten hiç mümkün olamayacaktı. Bazı şeyleri hazır olduğumuz için değil, mecbur olduğumuz için yaparız. İşte tamda bu durumdu. Ortada, çaresizliğine çare arayan Defne ile poker face Ömer vardı. Çünkü Ömer oyunu zaten biliyordu.
Ben bölümler boyunca, Ömer oyunu biliyor ile bilmiyor arasında defalarca gittim geldim. Defalarca arafta kaldım. Bölüm içinde bile fikir değiştirdiğim zamanlar oldu. Ama bütüne baktığımda, biliyor olma ihtimalinin daha fazla olduğuna karar verdim ki, bu bölüm de tamamen finalde başımıza gelecekler yüzünden, koca yaz içimize öküz oturmasın diye bu konuyla ilgili bize sürekli göz kırptı. Mesela düğün günü bulunamayan Ömer’in kaçmış olma ihtimaline karşı öyle bir şey yapmayacağı, en azından Defne’yi ortada bırakmayacağı söylendi bize. Koray’ın evinde uyuya kalan Ömer’in konuşulanları duyması ise, Ömer’in kulaklarının keskinliğine vurguydu. Yani zekâ ve strateji dehası Ömer İplikçi’nin, bu oyunu zaman içinde çözdüğünün apaçık mesajıydı bana göre.
Yine 50. Bölümün finalinde yüzüklerin çıkmasını da çok gereksiz bulmuş, neden olduğunu anlayamamıştım. Ama bu hafta taşlar yerine oturdu. Yüzüklerin çıkmasıyla, olabilecek en kötü şey yaşanılmış ve çözülmüştü. Yani bundan daha fazlası, artık bu hikâyede olmayacaktı.
Ömer ister oyunu biliyor isterse bilmiyor olsun, her ikisinin de artçıları olacaktır. Ve bu iki şıktan hangisi geçerliyse eğer, Meriç Acemi bize bunu makul ve mantıklı bir şekilde açıklayacaktır. Ama sonuç ne olursa olsun, Defne’nin kâbusunda ki gibi boğulan Defne’ye sırtını dönen Ömer yerine, Ömer’in duvarında ki tabloda ki gibi, Defne'yi boğulmaktan kurtaran Ömer olacaktır. Gerçeği açıklarken nefesi kesilen Defne, artık o yükün altında ezilmeden nefes alabilecek ve de kendi olabilecektir. O kadar çok şey yaşandı ki, oyunun hükmü zaten kalktı ve de ağırlığı. Ortada tarafların en farkında oldukları tek bir şey var; AŞK… HEM KENDİNİ BULDUĞUN, HEM VAZGEÇTİĞİN KENDİNDEN… HEM İÇİNE SU SERPEN, HEM DE CAYIR CAYIR YAKAN…