Kiralık Aşk: Gerçeğin ''aşk'' hâli

Kiralık Aşk: Gerçeğin ''aşk'' hâli
Masallar düşlerin kapısını aralar bize. Beyaz atlı prensler, sağır sultanların bile duyduğu güzellikte ki prensesler, cadılar ve şatolarla bezenmiş büyülü bir dünyanın içinde gezintiye çıkarır bizi adeta. Her şey hem gerçek, hem de alabildiğine gerçek üstüdür. İyilerle kötülerin birbiriyle olan mücadelesini anlatır bu masallar. Sonunda hep iyilerin ve de aşkın kazandığını vurgulayarak. Tıpkı, modern çağların masalsı dünyasını bize yaşatan Kiralık Aşk gibi…

Yalnızlığını paylaştığı kitaplarıyla yaşadığı buzdan şatosuyla, nefes almadan çalıştığı şirketi arasında mekik dokuyan büst adam, aniden yaşadığı vurgunla şaşkına döner. Oysa bugüne kadar, insanlara güvenmek üzerine kurmadığı hayatının kapılarını hep kapalı tutmuş ve kontrolü kimseye bırakmamıştır. Çünkü o sadece kendine güvenir. Hâlbuki bilmiyordur ki hayat, tam da kaçtığı yerden yakalar insanı. Neyi eksikse, orasının tamam olması için gelir her şey insanın başına. Kaçarak değil, yaşayarak ve de anlayarak tamam olur çünkü insan. İşte bu yüzden "tam da bu yüzden” güvenmiyorum diye bir gece yarısı kalktığı o banktan, güvenmek istiyorum diye attığı diğer adıma geçerken yaşadıkları nasıl onu törpülediyse, iyi günde kötü günde bir ve beraber olmak için, sevdiği kadınla mutluluklar içinde yürürken o yolda öğrendiği gerçeklerin ağırlığı da bir o kadar onu törpüleyecek, büyütecek ve de tamamlayacaktır.

Her şeyin bir limiti vardır, ne kadar zorlarsak zorlayalım onun üstüne çıkamayız. Bu hikâyenin de bana göre kaçarak, vazgeçerek olacak kısmı çoktan bitti ki, taraflar bir süredir uzatmaları oynuyordu zaten. Artık yüzleşme ve hayatın getirdiklerini anlayıp kabullenme dönemi başladı. Tıpkı ustanın dükkânın karşısında ki evden kiralık yazısının kalkması gibi, bu aşkın üzerinde ki kiralık yükünün de çoktan sonlanması gerekiyordu. Hiç beklemediğimiz bir anda, yine hiç beklemediğimiz bir şekilde ama hepimizin hem fikir olduğu üzere Defne’nin söylemesi ile tüm kiralıkçılar olarak hem şaşkınlığa uğradık, hem de acayip rahatladık. Yeri miydi, zamanı mıydı burası çok tartışma götürür ki, acelemiz yok daha tartışacağız. Koca bir yaz var önümüzde. Hadi başlayalım ve soruları bir bir sıralayalım. Ömer affeder mi yoksa affetmez mi? Düğünü terk eder mi yoksa imzaları atar ama düğünden sonra mı terk eder? Oyunu zaten biliyor mu, yoksa bilmiyor mu? Bütün bunlara döneceğiz, ama gelin önce düğün arifesinde yaşananları konuşalım.

Huzur... 

Düğün öncesi tarafları stres basar. Bu yüzden de, çeşitli gerginlikler ve tatsızlıklar yaşanır. Tatlı telaşelerin ve heyecanların tuzu biberidir tüm bunlar. Bir şekilde de çözülür ki, anane ile Neriman Hanımın atışmaları da tamamen buydu. Yalnız Defne’nin nazlanması ve Ömer’le restleşmeleri çok tatlıydı. Hele hele Ömer’in kiralıkçıların kutsal kitabı Albertine Kayıp’ı okurken (yani ben o kitap olduğunu düşünüyorum ) kafaya dank ederek soluğu Defne’nin camının altında alması ve camı taşlayarak haberleşmesi çok ama çok tatlıydı. Ne kadar da mahalle delikanlısı havasında bir İplikçi. Ya bu adam mahalle ortamında hiç mi hiç sırıtmıyor değil mi? Bence Ömer evini satsın (hatta bana satsın) mahallede yaşasınlar. Defne’yi aşağı çağırması, haftalardır beklediğimiz özrü bu kadar güzel dile getirmesi, rezil ederim lafına karşılık atağa geçerek naralar atması kalp ben. Hele günlerdir yaşadıkları stresi, çimenlerin üzerinde o muhteşem açıyla toprağa gömdükleri sahne yok mu? O bambaşka güzeldi. Bugüne kadar yaşadıkları tüm negatif enerjiyi bedenlerinden uzaklaştırarak bize de mesajlar verdiler aslında. "Korkmayın, gelecek kötü anlar daha az hasarla yaşanacak” dediler. Ben öyle anladım en azından ve yazdım kenara. Hem daha üç kişi olacaklar, karışmam valla.

Biz bu hikâyede, sorunların hep Defne tarafından çözüldüğüne tanık olduk. Hayatın yükünü tek başına yüklenmeye alışmış olan Defne, ilk defa sorunlarla boğuşup bunalmak yerine, Ömer’le paylaştı. E, fena mı oldu? Hem Remziye ile Kadriye aynı masada oturmak zorunda kalmadı, hem Saadet’in boya badana işi aksamadı, hem de Kazım amca giderayak düğün görebildi (yani inşallah görmüştür, malum akıbetimiz meçhul) Üstüne üstlük, Defne Ömer İplikçi'nin nişanlısı olduğunu bir kere daha hatırladı. Daha ne olsun diyeceğim ama demiyorum, çünkü bu kadarla da kalmadı. Bütün bölüm, baştan aşağıya Ömer’in sorunlara ne kadar rahat yaklaştığını ve de kolayca nasıl çözüme ulaştırdığını gözümüze gözümüze soktu ki, final de yaşananların aynı şekilde çözüleceğinin tüyosuydu bana göre. 


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER