Kiralık Aşk öyle bir dizi ki sadece izlemek asla yetmiyor. Bölümden hemen sonra hatta günler sonra hala ondan bahsetmek, tartışmak; fikirlerinizi, duygularınızı paylaşmak istiyorsunuz. Etrafınızda sizin gibi diziyi yaşayarak izleyen kimseler yoksa kafayı yiyecekmiş gibi olup kelimeleri içinizde biriktirip şişiyorsunuz. Daha kimsenin nedenini çözemediği garip bir büyüsü, gerçekliği olan bu hikâyenin hayatımıza bu denli yerleşmiş olmasının, karakterlerin bu kadar içselleşmiş olmasının sonucu bu delilik hali ve yazmak, paylaşmak isteği. Öncelikle, içimizde fokurdayıp duran bu yazma isteğinin gerçekleşmesini ve size ulaşmasını sağlayan ranini.tv'ye çok teşekkür ederim…
52 bölümlük bir hikâye sonunda sırtındaki yükü attı ve artık özgür Defne ve tabii biz de. Bundan sonra yaşayacağımız her acı, her mutluluk daha anlamlı olacak benim gözümde. Sırrın ortaya çıkmasını ve bunun Defne tarafından anlatılması gerektiğini hepimiz söyledik bölümler boyunca. Ben hiçbir zaman “amann nolcak canım, sır da çıkmasın. Mutlu mesut yaşayıp gitsinler.” demedim, diyemedim. Defne’nin iyi niyetini, çabasını, acısını bildiğimiz için o bahsettiğimiz huzur yastığında onun da yatmasını istediğimden ve benim için en önemlisi; Ömer’in bu kadar iyi ve doğruyken bunu bilmesi ve yollarına öyle devam etmeleri gerektiğinden bu sırrın ortaya çıkması gerekiyordu. Herkes diyebilir düğünde klişe oldu sırrın açıklanması ama daha da klişe ne olurdu biliyor musunuz? Saçma sapan birinin herkesin ortasında bu sırrı Ömer’e açıklaması. Bizim diziye de böyle bir son yakışmazdı zaten. Olabilecek en doğru şeydi Defne’nin anlatması ama peki zaman, yer ve anlatış tarzı doğru muydu?
Ahh diyorum, keşke diyorum Defne daha önceden vicdan yapıp anlatsaydı ama Ömer’i kaybetme korkusundan ve bunu aşamayacaklarını düşündüğü için vicdanını susturmayı seçmişti bunca zaman. Artık sona yaklaştıkları ve mutlu oldukları için de göze alamadı Defne. Ben en başından beri söylüyorum bu yüzden tepki de gördüm. Bana göre aşk insanı bu kadar değiştirmemeli, yanlış yollara sürüklememeli. Karşınızda doğru dürüst biri varken ona karşı ne olursa olsun açık olmak, yalan söylememek en doğru şeydir. O yüzden, ben Defne’nin her zaman hep Ömer’e dürüst olması gerektiğini savundum. Bana göre ilişkide en olmazsa olmaz buydu ve kaybetme korkusu ve ya çok sevmek yalan söylemeyi mazur göstermiyordu benim gözümde.
İnsan ilkelerini koruyarak, dik durarak da sevebilirdi. Kaybetmekten korkuyorsa dürüst olarak hanesine bir puan yazdırıp daha önce yaptığı hatayı tekrarlamayıp kendini affettirebilirdi ama Defne istemeyerek girdiği yolda hep de bir yalanı saklamak için bir sürü yalan söylemişti. Ömer’e “bir yalan”ı anlatmamak için bir sürü yalan söylemeyi seçmişti yani. Benim de artık Defne’yi gerçekten anlamam ve kabul etmem için o itirafı ondan duymaya ihtiyacım vardı. Yoksa kopacaktım Defne’den ve bu hikâye benim için artık anlamlı olmayacaktı eğer sırrı söylemeden evlenseydi Defne. Hem kendisine yakışmadığı için hem de Ömer bilmeyi hak ettiği için yanlış zaman ve yeri unutarak iyi ki söyledi diyorum.
Bunca zaman önce Ömer’i üzmemek adına daha sonra da onu kaybetmemek adına susan Defne, Ömer’in son anda söylediği o güzel sözlerden sonra yeni hayatlarına bir yalanla başlamak istemediğini fark etti. İyi fark etti güzel fark etti de o nasıl aydınlanmaydı ki öyle en mutlu anlarında adamın başına bütün dünyasını yıkabildi? Birazcık da “Ben anlattım gitti. Artık sen ne istiyorsan yap.” gibi oldu sanki. Ayrıca bıçağı sapladım daha çevireyim dermişçesine herkesin adını tek tek söyleyip onları da ifşa etmesi? Evet, Defne bunu planlamadı ama masaya giderken anlatılması ve sonrasında her şeyin Ömer’e bırakılması biraz da vicdansızlık! Vicdan yapıp sırrı o an söylemeye karar veren Defne, vicdanını rahatlattı belki ama sevdiği adamın en mutlu günü kâbusa çevirdi.
Diğerlerinin olayın içinde olduğu tabii ki anlatılmalıydı, ama o şekilde mi söylenmeliydi bilemedim. Yani acılardan acı beğensin Ömer, hayatının en önemli, en güzel anının yaşadığını, yaşayacağını düşünürken. Tabii, hepimiz ilk önce Defne’nin anlatıp kurtulmasına sevindik ve rahatladık. Ee, ama Ömer? Onun dünyası? Çok acı oldu. Zaman da yanlıştı, ama kendilerinin değil başkalarının bilerek isteyerek planlayarak kurdukları ve Defne’nin kendi gibi olamadığı, istediği gibi sevemediği o dünyanın da belki yıkılması gerekiyordu. Şimdi kendi tarihlerini yazabilirler işte. Tabii, önce Ömer’in elleri kalem tutacak hale gelmeli. Ah Ömer ah!
Peki, Ömer ne yapacak? Ben mesela Ömer’in evet diyeceğine neredeyse eminim. Büyük ihtimal bize gösterilmeyecek ama o düğünün o “evet” ten sonra nasıl devam edeceğini çok merak ediyorum. Umarım göstermeseler bile bize bunu kısaca anlatırlar. Ömer nasıl devam edecek mesela o düğüne? O kadar insan var ve mutlu olması ya da öyle davranması gerekiyor. En yakınları diye gördüğü insanlar gelip güya mutluluğunu paylaşıp tebrik edecekler ve Ömer bir şey yokmuş gibi davranmak zorunda kalacak. İşte bu noktada Defne’ye kızıyorum. Evlilikten önce anlatmasına, tertemiz başlamak istemesine tamam, ama Ömer’i soktuğu durum? Tabii hepimiz biliyoruz ki bunun böyle olması gerekiyordu. (dizi olduğunu hatırlayan ben ^^ )
52 haftalık Kiralık Aşk serüveninde herkesi çok sevdim ama evet Ömer’i en çok. Kendime en yakın bulduğum kızdığımda da kırıldığımda da en çok yine anladığım o oldu. Geçen haftalarda Ömer’e saydırırken herkes, ben de şok olmuştum o tavrı karşısında, ama o sözleri içten inandığı için değil sarsıldığı, kırıldığı ve kızdığı için söylediğini de anlamıştım. Sonuçta o bizim gibi her şeyi izlemiyor görmüyordu değil mi? (Arada unutuyoruz sanki.) Ömer gerçekler ne olursa olsun duymak bilmek istiyor. Mantıklı bir şekilde, doğru düzgün anlatıldığında da (Sadri Usta örneğindeki gibi) anlıyor ve kafasında her şeyi bir yerlere koyuyor. İki hafta önce de anladığımız gibi Ömer ne olursa olsun bazı konularda hala taviz vermiyor. Söz konusu doğru ve dürüst olmaksa tabii ki değişmesi gereken bir konu yok ama tavırlarını daha çok yumuşatması lazım.
Yazı devam ediyor..