Poyraz Karayel: Hepsi manyak bunların!

Poyraz Karayel: Hepsi manyak bunların!
Ama biraz dandik…
Yaz bakalım Poyraz Karayelci, vefat ve başsağlığı… Sezon boyunca boğazımı düğüm düğüm yapan, tuzlu suların gözlerimden düşmesine engel olamadığım 3. sahneydi Poyrazın ölümü (biri Ayşegül’ün kürtajı diğeri seferin yari için derin yardan geçişiydi).

Gitti de gitti..
 
"Tarih mutsuzları yazar" diye boşuna demedi Poyraz, haklıydı. Mutlu son ancak masallarda olur. Çocukları uyutmak için neden bir halk hikayesi anlatılmaz, bi Leyla ile Mecnun mesela? Onların sonu mutsuz, onlar acıklı ama onlar gerçek aşk. Âşık Veysel’in dediği gibi, seversin kavuşamazsın aşk olur, onlarınki de aşk oldu. Poyraz'la Ayşegül de o aşklara katıldı, tam mutlu oldular derken hep bir engel çıktı. Düşman ailelerin çocukları mı olmadılar, 97 gün ayrı mı kalmadılar, birbirleri için canlarından mı vazgeçemediler yine birbirlerini korumak için yalan mı söylemediler ayrı mı kalmadılar neler yaşadık neler. Sema ne dedi ‘neler yaşadık be dedem’ neler yaşamadık ki Poyraz Karayel'ciler olarak her hafta hop oturup hop kalktık, küfürler ettik, başımız çok ağrıdı (Adil Topal’a saygıyla diyemiycem anladınız siz) ağlamaktan gözlerimiz kızardı, ayrılık acılarını beraber çektik kah güldük kah şaşırdık bazen de "yuh artık!" dedik ve koca bir sezonu bitirdik.

Çay koy anlatıyorum dedem..

Neler oldu neler… Poyraz kendi halinde akrabadan uzak yaşarken, tek tek ortaya çıktılar; kardeşi, üvey babası, öz babası, ağabeyi... Meltem el öpmeye karşı değişik bi tip anarşistimiz casusumuz elektronik dehamız oldu. İsmail Karayel üvey baba çıktı Poyraz'dan kaçarken Adil’e tutuldu ve kafası en acı şekilde Poyraz’ın önüne geldi. Sonra bir avukat Mete’miz vardı Ayşegül’e âşık olan, Sema’nın hastalığını ilk öğrenen ve aramızdan çabuk ayrılan. Naif, kibar bir hanımefendi olan ve Bahri Baba’nın ‘Anla Despina’ diye şiirler yazdığı Despina Hanım’ın, Bahri Baba’yla sakin saygılı ve evlilikle taçlanan ilişkileri, hatta nikah törenleri önce silahlarla sonra polislerle basılan evlilikleri vardı.

Sema’nın yolda safra gibi başından atacağı Despina Hanım’ın yeğeni vardı. Songül’ün kirli işlerine bulaşan sonu hapishane olan İpek ve sonu ölüm olan Selçuk vardı. Hiç doğmamış, dedesi tarafından cinayete kurban giden junior Karayel vardı. Ayşegül ile kafayı bozan akıl hastanelerine yatan sonunda tenceresi olan Sado’yu bulmuş o tencerenin kapağı olan ve son anda hata yapıp Songül’ün eline düşüp de buralardan giden Begüm vardı. Düğününü Beşiktaş marşıyla yapan Sema tarafından nikâhta terk edilen, yüzüğü çıkaramayınca parmağını kesen, şu hayatta tek kârı sevdası olan, Bahri Baba’nın evladı, bu âlemden geçen bir SEFER vardı.

Bir de; Ayşegül’ün hamileliği, Poyraz’ın Ayşegül’ün ayaklarını gerçek manada yerden kesen evlilik teklifi, sonra Ayşegül’ün sevdiği adam bebeğinin babası yaşasın diye kürtaj olduğu, Seferle Sema’nın evliliği ayrılması Semanın hastalığı sonra tekrar evlenmeleri ve Sefer’in vedası, Poyraz’ın Bahri Babanın oğlu olduğunu kanıtladığı, numaradan da olsa delirip akıl hastanesine düştüğü gibi bölümler vardı.

Sevmekten daha güzel bir şey varsa o da gülmek; sevdiğinle gülmek

Gel gelelim sezon finali bölümüne! İsa’nın son ödevi Albay’a kalmıştı ‘yaz bakalım İsa vefat ve başsağlığı…’ Baştan her ne kadar Poyraz’ın öldüğünü öğrensek de Poyraz’ın o sahnelerine kalbimiz dayanmadı. Ölmeden önce Poyraz’ın son günlerini gördük. Neşet kaçmayı başarmıştı, Poyraz'cımın aklı Ayşegül'de olduğundan oradan kaçabileceği aklına gelmedi. Neşet kaçıp kendini Rus elçiliğine atarken bizimkiler de teslim olmadan sevdicekleriyle son bir gün geçirmek istediler. Poyraz Ayşegül’ü kırmızı minibüsle,  âşıklar tepesine götürür de Orhan Baba çalmaz mı? Âşıklar Tepesi'nde Poyraz oranın hikâyesine öyle bir giriş yaptı ki Roma falan ben de Ayşegül gibi büyük beklentiye girmiştim. Neyse Poyraz’ın dediği gibi illa savaşlar mı çıksın di mi, sevenler kavuşsun tabii. Sonra sıpa göz ile Zülfo’nun sahil sahneleri de çok hoştu ‘savaş yok aşk var’ sahneleri, su tabancalarıyla savaşmaları, Taş Kafa’nın sarmalardan kalp yapışı çiftlerimize uygun hareketlerdi. Fonda Gökhan Güney şarkısında ‘talih kuşu bir gün de şaşırır bize konar’ derken bizimkiler mutluluğun tadını çıkartıyorlardı. 


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER