İstememiz var dostlar, sarmalar, dolmalar, baklavalar,
börekler yapılacak, perdeler yıkanacak, gümüş tepsiler çıkacak, danteller
serilecek, en güzelinden çiçek ve çikolata yaptırılacak. Adet, prosedür yerini
bulacak. İş çok yani.
Bu kadar işin arasında Defne duramıyor artık, bir yolunu
bulup Ömer’e kaçıyor. Sarma yaprağını ve içini de alıp. Sana geldim diyor bizim
kaçak Defne. Gerçekten çok sevimli sevgililer bunlar. Birbirlerine bakarken
verdikleri enerjiyi tarif edemiyorum. Başka hiçbir yerde de hissetmedim bunu
şimdiye kadar. İzlerken serotonin tavan
hepimizde. ^^ Sarmaş dolaş, mutlu mesut ikisi de, ne güzel. Sarma sarmaya da yeni
bir boyut getirdiler. Bence hep
sarsınlar, döne döne, kıra döke sarsınlar. ^^ Bir yandan da geçmişi konuşuyor
birbirlerini daha iyi tanıyorlar. Anneannenin ani gelişi bile engel olamıyor bizim
12 yaşında sarma yapmayı öğrenen ev kızımıza. Eve geri dönmek zorunda kalıp
kapıdan giren Defne, bohçasını alıp balkondan geri kaçıyor sevdiceğine. Ne
güzel değil mi, her şey ne kadar da yolunda.
Ömer, aslında çok acı çekmiş ama bunu bağıra bağıra
anlatmıyor hiçbir zaman. Yeri geldikçe bir yerdeki ses tonundan ya da kısa bir cümlesinden
anlıyoruz neler çektiğini. Hasta anneyi 6 kat kucağında taşımak. Tarifi var
mıdır bunun? Nasıl bir yürek acısıdır? Yaşanır sadece, başka neler neler oldu
kim bilir o dönem. Ve bu kadar zorluğun, travmanın içinde destek yerine köstek
olan bir dede. Nefret etmiş artık, çıkarmış hayatından. Lafını bile etmek
istemiyor. Acıyla yoğrularak çizmiş sınırlarını insanlara ve hayata karşı.
En doğru laflar en doğru adamdan, Sadri Usta’dan geliyor: “İçime sinmiyor, Ömer’in haberi yok, üstelik de sevdiği kızı isteyeceği gün,
aynı yöntemleri kullanarak barışmaya çalışıyorsun.”
Benim de içime sinmiyor. Ne etti bu adam size? Sonunda mutlu
olmak fırsatı bulmuşken, sürekli oyun yalan dolan. Zaten ortada hepinizi dipsiz
bir kuyuya çekecek derinlikte bir yalan var. Yetmezmiş gibi, aynen devam. Dedesinin
yaptığı gibi ezip geçerek müdahele ediyorsunuz kendi çıkarlarınız için.
Neriman, Necmi ve Defne. Neriman ben yetiştirdim, hayata olan duruşu benim
sayemde derken neremle gülsem bilemedim. Yetiştirdiği ve çok iyi “tanıdığı”
Ömer’e göz göre göre bu tuzağı kuruyor. Necmi beye gelince, Ömer hazırlanırken
olan konuşmayı dinlesem sadece, vay be, ne de güzel büyüklük yapıyor derdim.
Ama o da bir öyle bir böyle. Ve Defne, ya sen? Dolmaların illa gerçek olacak,
sen yapacaksın, başkası yapınca içine sinmiyor da, bu yalan dolan içine siniyor.
Dolma mühim mevzu tabi, bir kızın gururudur, dolma bu. Bir de bu konuyu bilen
öğrenen herkesin normal bir şeymiş gibi davranmasına ayrıca deli oluyorum.
İçime sinmiyor ve de korkuyorum. O son sahnede isteme olayına prosedür diyen
Ömer’in elinde çikolalatayı, çiçeği, yüzünde heyacanı, gözünde ışığı gördük
hepimiz. Asla bir prosedür değil bu onlar için, en özel günlerinden biri. Bu
gidişle Ömer’in ayarlarını tamamen bozacaksınız hep birlikte.
Neye güveniyorlar peki?
“Seninle daha önce gittiğim nere varsa farklı bir gözle bakacağım.
Seninle her şey güzel, ben bile eski ben değilim.” diyen Ömer’e her halde. Aşk
Ömer’i o kadar çok değiştirdi ki, acıları yüzünden çizdiği sınırları birer birer kaldırdı. Karşı tarafa geçti, ilk kez! Korkuyorum
çünkü bu işin sonu hüsran olursa bu sefer sınır değil, yüksek hapishane
duvarları çekecek etrafına üstü dikenlisinden hem de.
Yazı devam ediyor..