Ben geldiim! Gitmez dediler gittim, gelmez dediler geldim. EN çok ben geldim, döne döne geldim. ^^ Eh hadi başlayalım.
"Tut tut bir dilek tut açıldı fallar
Sana uzun yollar çıktı bana yeni aşklar
Canın yanacak!’’
Evet, sevgili Gallo, sana uzun yollar çıktı DefÖm’e vuslatlar. Canın yanacak! N’aparsın, sana da ağlamalar yakışıyor hayatım. Colorcu abi sağ olsun parlatmış gözlerini, ağlayınca da başka tatlı oluyorsun. Yalnız o laflar neydi o laflar! Ne yedin sen New York’un ibibiği? Yürek deseem, o da yetmez. Ördek etinin yan etkisi mi yoksa? Neyse, senin ne yediğin değil neyi yiyemediğin ilgilendiriyor bizi. Defo'muzu yiyemezsin mesela canım. Burada işler böyle yürümüyor. Yani, yuva yıkanın yuvası olmaz demişler en basitinden. Ama sen şimdi uzak diyarlarda kalmışsın yıllarca anlamazsın onu da. Karmaya meraklısın ya hani, öyle diyelim. Karma canım, karma works bebeyim. ‘’Ömer’le bir şansım olabileceğine inanıyorum.’’ İmirli bir şinsim ilibiliciğini ininiyırım. SEEN KİMSİN DE BU NE CÜRET?! Ama tabii, Gallo Gallo dediler, tepelere çıkardılar. Ah ah! Zamanında demiştim, Bu kızdan hayır gelmez, bırakın bu işleri. Daha Ömer’e olan takıntısı baştan belliydi. Yok, kadın ruhundan anlamıyormuş bilmem ne! Hep dikkat çekmek amaç, hep. Sanki bilmiyoruz biz bu hareketleri.
Güzel bir İstanbul akşamında senin onuruna verilen bir davetten kaçmış, camı açıp derin derin nefes almıştın Ömer’in arabasında, yanında Ömer’le… Hikâyen böyle başlamıştı. Yakın plan, senin nefes alışlarını izlemiştik. Bu sefer bir taksinin arka koltuğunda, yanında asistanınla ülkeyi apar topar terk ederken eh pek tabii yine derin nefeslere ihtiyaç duydun. (O camı açıp nefes alma, yani daha önceki sahneye olan o gönderme nasıl güzel, nasıl ince düşünülmüş bir sahneydi.) Sonu baştan belli olan bir iddia oynadın sen. Kaybedeceğinin bariz belli olduğu bir oyun… Çünkü Defne’nin sakladığı sır ve yahut aşkına olan senin sandığın eminsizlik bir yana, sen şansın olup olmadığını Ömer’in hareketlerinden çok rahat anlayabilirdin. O gün Cihangir Tepesi’nde sana tavrını çok net koymuştu Ömer. Ama sen Defne’ye o kadar yoğunlaştın ki burnunun dibindeki Ömer’in muazzam aşkını göremedin. Eh, Ömer de senin aşkını göremedi orası ayrı. Zaten ‘’Bunu anlamamış olman mümkün değil.’’ demenden belli de bizim Ömer biraz şey böyle… Bazen önünde duran koca gerçeği göremez. Ama tabii sen nereden bileceksin ki? İki günlük âşık! Yani canım, üzüldük ettik Allah var yukarıda şimdi. Azıcık duygulanmış da olabilirim kendimi senin yerine koyunca ama sonuç olarak…
ELİNDE BİLET
NEW YORK İSTİKAMET
GÜLE GÜLE SANA GALLO FİKRET!
Havai fişekleri sal başgaan! ^^
Taam, üzüldüm hadi geç burayı çabuk geç.
Defne’nin böyle bir oyun, iddia ortaya atmasına başta çok kızsam da bu aynı zamanda bir şeyi de gösterdi ki Defojiğimiz artık Ömer’in ona olan aşkına da kendisine de güveniyor. Arada ‘’Ben ne yaptım!’’ gibi gelgitler yaşasa da e o da insan canım, tabii ki olacak o kadar! Ayrıca Defne durup dururken ve ya Gallo’dan kurtulmak amaçlı öne sürmedi oyunu. Gallo’nun damarına basması, ‘’Korkuyorsun, ondan bu hırçınlığın.’’ demesi sebebiyle hodri meydan dedi. N’apsaydı kız? Kuyruğunu kıstırıp çıkıp gitse miydi? Kuyruk kıstırıp gitmek Gallo’lara, İz’lere yakışır hayatım, bize yakışmaz! Vur de vuralım, öl de ölelim Defo! (Şaka şaka, yurtta sulh cihanda sulh canımlar ^^)
Mahalle tayfasına ölüyorum. İso’nun yürüyen edebiyat kitabı, Nihan’ın 40 fasikül Emlak Hukuku hallerinin başımın üstünde yerleri var. Hala Serdar’a net şudur diyemiyorum ama. Bir türlü ısınamadım bu karaktere. Anneannesini sahiplenişi, Defne’nin arkasında (?) her zaman diğerleri ile beraber duruşu güzel. Ama kendisinden ‘abi’ bir hareket henüz göremedim. Onu da aslında sır ortaya çıktığında bekliyorum. Yani, olmalı bence. Sonuçta her şeyin sebebi onun borcuydu. Ömer’in (umarım olmaz ama) sırrı öğrendikten sonra Defne’den uzaklaşması ve ya ayrılması halinde Serdar’dan Ömer’le esaslı bir konuşma yapmasını bekliyorum. Duymayı beklediğimiz o kadar replik, görmek istediğimiz o kadar sahne var ki… Sabrediyoruz. Zamanının gelmesini bekliyoruz. Kendi adıma şikâyetçi değilim. Zaten kalkıp da ‘’Bu hafta bunları duymak istiyorum. Yaz!’’ değil bahsettiğim. Hayat da böyledir ya hani. Beklersin, olsun istersin, umut edersin. Biri olabilir bu beklediğin ya da birinden duymak için can attığın kelimeler… Birileri sevdiğinin yolunu gözler mesela, başka birileri işinde alacağı terfii bekler. Çeşit çeşittir bu beklemeler. Her şey anını bekler der bir arkadaşım, Ben de her zaman buna inanmışımdır. Her şey anını bekler, biz de bekliyoruz. Bu belki de beklemelerin en tatlısı, en keyiflisi. Eh, bekleyelim o vakit.
Yazı devam ediyor..