Hayat Şarkısı: Bazen kendim olamam ben*

Hayat Şarkısı: Bazen kendim olamam ben*
"Artık senin yanında kalmak için her şeyi göze alan salak yok. Ben o garip hayatımızı istemiyorum" dedi kadın. "Senin yanında kalmak için her şeyi göze alırım, lütfen o garip hayatımıza geri dönelim!" dedi adam. Adamın yalvarır bakışları bizi aldı aylar öncesine götürdü.. Kadın üstünde gelinliği, elinde buruşturulmuş bir mektup ve akan makyajıyla intikam yemini eder.

Bana bu yaptığını ömrün boyunca ödeyeceksin Kerim Cevher! Yemin ederim!

Kadın düğün gecesi kocası tarafından terk edilmiştir. Ve onu terk eden adam nasıl bir sert kayaya çarptığının henüz farkında değildir.

Geçen bölümün sonunda başlayan ve bence bu bölümün en önemli sahnesi olan Kerim-Hülya sahnesi beni ilk bölüme götürdü. Kerim’in kaybetme korkusuyla dolu her cümlesinde, her mimiğinde Hülya’nın ilk bölümde ettiği o intikam yemini geldi aklıma. 

Hülya’yı ilk kez tanıtımlardaki bu sahnede görmüş ve klişelerden klişe beğenip şu anki hikaye örgüsünden çok çok farklı bir gidişat düşünmüştüm diziyle ilgili. Sonra ilk bölümün tekrarı sırasında Melek ile kavgalarına rast geldim. Meğer Hülya ablası evlenemesin diye ablasını başka bir adamla bastırmıştı. Melek’in dağılmış hali ve söylediklerinin inanılmazlığı (ki henüz babasının bu sebeple öldüğünü bilmiyordum bile) da aklıma kazınan sahnelerden oldu. Bu iki sahneyi -ve tabii kafamdaki hikayeyi- birleştirince Hayat Şarkısı hiç bana hitap etmeyen bir iş gibi görünüyordu.

Sonra nasıl olduysa her hafta Salı’yı bekler oldum. Hülya’nın evlerinin önünde Melek’in ithamları karşısında o içten ağlayışı, sanki kibritlerle oyun oynamaya çalışırken tüm evi yakmış bir çocuğunki gibi çaresizce ve pişmanlık dolu geldiği için mi? İnsanı asla suçlu olduğuna inandırmayacak kadar masum ve çaresiz duruşumu mu? Bilmiyorum. Bir şey “Dur ya işin içinde başka bir şey vardır kesin. Bu kız masum olmalı!” dedirtti işte. Sonra oturdum her şeyi baştan almaya karar verdim.

Bugün artık pek anılmasa da çok sağlam bir temelden başladı hikaye. Bayram-Hatice-Salih üçlüsünün hikayesinin şahane icrası damağımda leziz bir tat bıraktı önce. Sonra küçük Hülya, hayalleri- hırsları ve çocukluğun coşkusu ile birleştirdiği aşkı ile çeldi aklımı. Ama en çok düğün sabahı eve gittiğinde hiçbir şey belli etmeyen o hali yakaladı beni. “Hülya olmak” kavramının bir ön gösterimi idi adeta. Hülya’ya ait vaat edilen her şeyi o sahnede gördüm sanki. Çünkü tüm öngörülerimi yıkmış ve beni alt üst etmişti. İşte bu yüzden Hülya’yı izlerken hep bu birkaç sahne referans oluyor. Ettiği intikam yeminini hatırlıyorum, Kerim ona içi titreyerek bakarken.

Ve Hülya “seni istemiyorum, beni rahat bırak” derken biliyorum ki gerçekten içinden geçenleri söylemiyor. Sadece çok iyi oynuyor tıpkı düğün sabahı Cevher Ailesi'ne oynadığı mutlu/memnun yeni gelin oyununu oynadığı gibi. Çünkü Hülya yaralandığında belli etmemek için oynar. Başkalarının yanında asla gerçek yaralarını göstermez. İsterse yaralanmış gibi yapabilir. Ama yarasının gerçek yerini asla söylemez. Biliyorum. Ama yine de içim cız etmiyor değil. Evet Hülya bu. Biz onu böyle sevdik. Evet, Hülya’nın yerinde kim olsa Kerim’e öfkelenirdi. Ama Hülya’nın şu an kazanma hırsı ile attığı adımlar hem kendisine hem de Kerim’e zarar verecek. 



Kerim bir çok noktada - hatta belki de tamamen- farklı Hülya’dan. Hülya ne kadar kapalı ve çözülmez ise Kerim o kadar açık ve net. 1 yıl önce Hülya’nın karşısına çıktığında “seni sevmiyorum, seninle evlenmek istemiyorum” derken de bugün “Seni kaybetmek istemiyorum” derken de gerçek duygularını dile getiriyor. Ne istiyorsa ya da istemiyorsa onu söylüyor. Üstelik Filiz ile ilgili aldığı kararda da haklı bence. “Filiz’e doğurduğu çocuğu görmeyi yasaklamayı vicdanım kaldırmıyor” diyor ve evet bence de olabilecek en zararsız çözüm bu. Hülya’nın korkularını da önemsiyor. Çünkü seviyor, kaybetmekten korkuyor hatta özlüyor, kıskanıyor. Hülya’yı kaybetmemek için ne gerekliyse yapmaya hazır olduğunu söylüyor ve emek veriyor. Kerim’in ilişkilerine baştan başlama fikri de Hülya’ya verdiği değeri göstermenin bir yoluydu ayrıca. Ve önce evlenme sonra çıkma teklifi etmesi çok tatlıydı bence ^.^ Ve tabii Hülya’nın şaşkın hali de.. 


Hoop gitti kafa. Şekil A.1.

Ancak unutulmamalıdır ki yetişkin bir Hülya’nın şaşkınlık halinin 10 saniyeden uzun sürdüğü henüz gözlemlenememiştir. Bu kez de öyle oldu. Hülya oyununu oynamaya devam etti. 

“Filiz büyütsün çocuğunuzu. Ben artık yokum.” 

Kerim ise sabırla, berrak bir su yüzeyi gibi geri yansıttı adeta Hülya’nın acı sözlerini. Aynı zamanda da Hülya’ya ayna olup kendini gösterdi sanki. Hülya farkında mıydı bilmiyorum ama Kerim’in netliğinde gördüğü kendi yansımasını haykırdı yine Kerim’in yüzüne. 

“Benim arkamdan iş çevirdin Kerim!”
“Senin gibi acımasız, duygusuz biri olmak istiyorum!” 
“Ben sana güvenmemem gerektiğini biliyordum!” 

Eğer gün gelir de bu sözleri Kerim’den duyarsa -ki hesapların dönmesi ve pişmanlıklar sadece Kerim’lere has değildir- çok ama çok acıyacak canı Hülya’nın. O gün gelene kadar  da kim bilir hangi maceraların içine bulacak kendini. Ne de olsa savaştığı tek cephe Kerim cephesi değil. Bakalım diğer cephelerde neler olmuş. 
 
Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER