Özellikle Neşet’in işin içinde olması sevindirici. Poyraz Neşet’ten iyice kıllanırken Ayşegül Neşet’in savunuculuğunu yapmaya devam etse, bu arada Sadrettin ve Poyraz beraber hareket etmeye başlasa ve bunu birkaç bölüm –biz dahil- kimse bilmese, gelecek haftalarda biraz heyecanlı bölümler izlermişiz gibi geliyor.
Fakat rica edeceğim, artık aşırı doz vicdan ve pişmanlık yaşayan Poyraz’lar görmeyelim. Lütfen bir kere de Ayşegül haksız çıksın ve birkaç haftalık ayrılığın ardından Poyraz’dan af dileyen Ayşegül’ler izleyelim. Çünkü dünyanın en güzel Ayşegül’ü, Poyraz yanı başında günah çıkarttıktan sonra ağlayan Ayşegül’dü; tüm yaşadıklarını baştan sona özet geçerken dahi Poyraz’ı haksız bulan Ayşegül değil.
İlk sezon sonlarında olduğu gibi bir durum yok ki ortada. O zaman oyunlarla yaşayan bir Poyraz, kendisine yalanlar söylendiğini anladığında gitmek isteyen bir Ayşegül vardı. Üstelik o çaresizlik, o nefret, o terk ediş öyle romantik, öyle sanatsaldı ki ister istemez içine alıyordu bizi. Onlarla üzülüyorduk. Ayşegül’ünki nasıl güzel bir sevmekti ki tüm kızgınlığını, tüm kırgınlığını bir kenara bırakıp sevdiği adam ölmesin diye yanına koşuyordu.
Şimdiyse ortada söylenen yalanlar yok. Bahri Baba’nın karşısına dikilen, onu hapse attıran bir Poyraz yok. Aksine, herkes aynı tarafta ama herkes birbirine düşman. Senin de haklı olduğun noktalar elbette var Ayşegül’cüm; fakat yer yer bencili oynadığını da kabul et lütfen. Eski Poyraz’ı özlediğimiz gibi eski Ayşegül’ü de çok arıyoruz. Yalnızken bol bol düşünecek vaktin olur umarım.
Post-modern yalanlar
Bölümün en keyifli sahnesi de Poyraz’cım Karayel’lerin arabadaki yüzleşmeleriydi sanki. Özellikle fazla depresif olaylar üzerine gelince bir oh dedirtti. Poyraz’ların arasındaki farkın bu kadar belirgin olmasını sadece kıyafetlere borçlu olmamız tabii ki saçma olurdu. İlker Kaleli’ye yine hak edilmiş bir tebrik yollayayım buradan.
1. Poyraz’ın minnoşluğu, 2.’sinin ukalalığı ve 3.’sünün çaresizliği… Kahraman dönüşümünün böyle sıra sayılarıyla somutlaştırılması çok hoş değil mi yahu? Hepsinden güzeli, bölüm boyunca Poyraz’ın eski hayatına çeşitli atıflarda bulunulması belki de. -Mümtaz’ın ve Ünsal’ın konusunun geçmesi mesela.- Bize değişimin koşullarını hatırlatıp durdu. Poyraz’ın davranışlarını meşrulaştırmamız açısından iyi bir hamleydi.
Demem o ki Poyraz Karayel’ci, dizinin eski tadının kaybolmasından çok rahatsızım. Gözlerim, kulaklarım hep 1. Poyraz’ın edebiliğini, o kaybolmuşluğunu, kaybetmişliğini arıyor. 3. Poyraz gitsin, o tutunamayan 1. Poyraz gelsin de demiyorum bak. Sadece mafyanın yanında dururken de tökezlediğini görelim istiyorum Poyraz’ın.
‘Hayaller Oğuz Atay, gerçekler Kemalettin Tuğcu’ repliğinden öteye gitsin istiyorum bölümlerdeki edebiyat. Bu durum senaryoyla, hikayenin çözülmesiyle falan alakalı da değil üstelik. Ara sıra gördüğümüz tiratlardan fazlası olsun istiyorum. Poyraz’ın günlüğünü okuyan Ayşegül’ler, ‘Aç mısın, bir şeyler hazırlayayım mı?’ sorusuna ‘Böyle sanki, seni seviyorum demenin başka bir yolu gibi’ diye cevap veren Poyraz’lar izleyelim.
Bunca hayal kırıklığına rağmen hâlâ Poyraz Karayel hakkında yazıp çizmem, kendisine verdiğim değerdendir. Ethem Özışık’ı yıllardır tanıyormuşum gibi seviyorum, öyle de güveniyorum. Dizi için ‘çok bozdu’ eleştirisi yapan herkese, istisnasız ‘düzelir’ diyorum. Çünkü hiçbir şey olmasa bile, en azından efsane bir final izleyeceğimizi biliyorum. Umarım haksız çıkmam.
Ethem Özışık’a minik not: Yerli dizi sektörünün naifliğinize gölge düşürmesine izin vermeyin lütfen. Yaşanan hiçbir şey sizden ve biricik aklınızdan önemli değil.
Sevgiyle.
*Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek: Bir Behçet Necatigil şiiri, ‘Sevgilerde’