Hem Zeynep hem de Hülya’yı tanımlayacak bir kelime bulmak
gerekseydi, bu ne olurdu? Babaları istediği için onlarla evlenen kocalara sahip
olmalarından mütevellit ‘kaderleri’ ortak diyebilir miyiz? Ya da ikisinin de
bunu görmezden gelip evliliklerini sürdürmeye çabalamaları yani -bu bölüm biraz
da Zeynep’in kışkırtmasıyla karşılıklı itham ve itiraf etmek zorunda kaldıkları
- ‘yüzsüzlükleri’ mi desek? Hayır. Aslında kocaları, soyadları ya da
yaşadıkları ev gibi sonradan sahip oldukları değil; doğuştan sahip oldukları
bir şeyle ilgili olmalı... Hırs? Evet.
Tek kelimeyle; hırs. İkisi de gerçek anlamda hırslı kadınlar. İkisinin kesişim
kümesinin adı olsa olsa Hırs olurdu. Bunu ilk kez altıncı bölümde Zeynep, Melek’i binbir
oyunla eve getirtip ‘mutlu aile’cilik oyunu oynadığında hissetmiştim. O gün
aynı oyunu Hülya da oynuyordu ablası Melek’e karşı ama amacı tamamen farklıydı
tabii ki. Yine aynı gün oyunlarının hiç bir işe yaramadığını da anlamışlardı. Peki,
Hülya’da desteklediğimiz yer yer takdir ettiğimiz hırslarının peşinden gitme
meselesinde Zeynep’in davranışlarını yanlış bulmamızın sebebi nedir?
Ben, beni alıp bambaşka bir
dünyaya götürmesini istediğim ve bundan keyif aldığım karakterlerin yapacakları
hakkında söz sahibi olmak düşüncesinden hoşlanmıyorum. Tam tersi beni ne kadar
sarsar, şaşırtırsa o kadar keyifli oluyor onunla geçirdiğim zaman. Bu sebeple
izlediğim karakterin benim düşündüğüm, hissettiğim gibi düşünmesini,
davranmasını bekleyip “Neden şöyle yapmıyor ki!” demektense, “Neden böyle
davrandı acaba?” diye anlamayı hatta hak vermeyi tercih ediyorum. Bu nedenle
gelin önce Zeynep’in sonra Hülya’nın davranışlarının arkasındaki sebeplere daha
dikkatli bakalım. Belki de yukarıda sorduğumuz sorunun cevabı bulabiliriz.
Aslında önce şunu sormak lazım; hırsların mantıklı, genel geçer sebepleri olur
mu? Mantıklı mıdır bilmiyorum ama tüm hırsların en temelinde “açlık” olduğunu
düşünüyorum. Kimi için manevi, kimi için maddi açlıklar..
Zeynep maddi bir eksiklikle büyümemiş
görünüyor. Babası tarafından el üstünde tutulduğu da aşikâr. Belki de bunlar
insan ruhunu doyurmak için yeterli değildir. Kendini değerli hissetme isteği doyurulamaz bir açlığa dönüşmüş olabilir
örneğin. Kişi kendini gerçekleştirecek, var
edecek bir mecrayı kendi yaratamazsa sahip oldukları üzerinden kendini
tanımlamayı seçer. Perde arkasına baktığınızda özgüven eksikliği olduğunu
göreceğiniz bu şey en çok da sahip olma dürtüsü ile gösterir kendini: Statü
sahibi olma, ad/unvan sahibi olmak gibi. Dün bürokratın kızı olarak anılan
Zeynep’in bugün elbette hayatındaki en önemli şey maden kralının gelini,
başarılı iş adamının karısı olmak olacaktır. Zeynep’in kaybetmek istemediği
budur aslında. Aldatılmak, boşanmak elbette çok zor atlatılacak sarsıntılardır
insan hayatında (ki Bayram babadan öğrendik: Boşanmak bir sanattır ^.^ ) ama başka birini sevdiğini söyleyen bir adamı
adeta duymazlıktan gelip bu durumu yok saymaya çalışmak ne yazık ki yine
ayakları üzerinde duramamak ve özgüven eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Oysa Hülya’nın açlığı tüm maddi
eksikliklerine rağmen sevgiyedir. Büyük bir aileye sahip olmak ve en çok da
sevilmek.. Birinci bölümde küçük Hülya yine ailesine, yoksulluğuna kızıp
“Görürsünüz, zengin bir koca bulup evlenicem, çok zengin olucam!” der. O an
çoğumuz “yoksa Hülya Kerim’e bu yüzden mi kafayı takacak acaba?” diye
düşünmüşüzdür. Sonra Hülya Kerim’i görür, gözlerine bakar ve âşık olur. Kim
olduğunu bilmez. Adını bilmez. Zengin olduğunu bilmez. Bayram Cevher’ in oğlu
olduğunu bilmez. Zaten Bayram Cevher kimdir onu da bilmez. Gördüğü gözlerin
sahibine âşık olur. O andan sonra eksikliğini hissettiği ailenin düşünü
kurarken onu koyar baş köşeye.. Düşlerine ulaşmak için önüne çıkan her engelde
ise büyür açlığı. İşte böylece Hülya’nın doyurulamayan açlığına dönüşür, sevgi
açlığı.
Hülya’nın hırsının ve
davranışlarının kaynağında aşkı, mutlu bir aileye sahip olma ve hep sevilme
arzusu varken Zeynep sevgiden çok, ait olma-sahip olma dürtüsüyle davranıyor.
Evliliğinin anlamından çok adına önem veren; Hüseyin beni sevmese de, başkasını sevse de yanımda kalsın diyen Zeynep ile Kerim’in gözlerinden
fışkıran aşk kıvılcımlarına rağmen Kerim’in kendisini sevdiğine hala inanamayan
ve hala onun için eli ayağına dolanan (bakınız; omlet yapamama sahnesi) Hülya, bu sebeple gözümüzde ve gönlümüzde çok
farklı yerlerde olsa gerek.
Yazı devam ediyor..