Hülya ise bunların farkına varabilecek durumda değil maalesef.
Yakınlarında patlamış bir el bombası tozu dumana kattığından net
göremiyor belki Kerim'in üzerindeki etkisini. Kaybetmeyi kabullendiğini
sanmıyorum ama şimdilik o cephede de taarruza geçecek gücü yok gibi.
Aklı fikri ablasında haklı olarak. Ablası gerçekte sahip olduğu tek şey
aslıda ama o Cevher'lerin gelini olarak çıkıyor yola ablasına giderken.
Oysa yolun sonunda, ablasının yanında onun haylaz kız kardeşi olmaktan
kaçamayacak.
Melek, Hülya'nın annesi, babası,
ailesi, evi, ilk arkadaşı, yoksulluğu, üşüyen elleri, delik ayakkabısı,
çocukluğu ama en çok da güvenli bölgesi. Bu yüzden Hülya tüm
şımarıklıkları yapmayı kendinde hak görüyor ablasına karşı. Kimi var ki
zaten başka şımarıklık yapabileceği? Hele ki ablası bu kadar fedakarken.
O kadar iyi tanıyor ki ablasını "Çevrendekiler üzülecek diye nefes
almaktan çekinirsin sen." diyor. Ama yine tam da bu yüzden acıtmaktan
korkmuyor ablasının canını, "Ailemin başına dert açmana izin
vermeyeceğim" de diyebiliyor.
Hem kıyamıyor ablasına kendini değersiz
hissettiğinde; hayatında ilk defa aşık olduğunu öğrendiğinde içi cız
ediyor hem de evinde huzurlu olmak istediğini öne sürerek ona evlenecek
birini bulmayı teklif edebiliyor. Peki kızabiliyor muyuz Hülya'ya?
Ablasının arkasından dolu dolu gözlerle "Beni yine sensiz bırakma!"
dediğinde; ablasının yatağına kıvrılıp elinde çocukluk fotoğrafıyla
ablasının yastığını koklayarak uyuyakaldığında; hiç değilse küçük Hülya
olarak yaptığı yaramazlıkları parmaklarıyla sayarken gördüğümüzde
affedivermiyor muyuz? Hülya bu işte, her daim çocuk aslında. Bakmayın
şimdi küçük ziyaretçisiyle anlaşamıyor gibi göründüğüne.
Kalbimizden
geçenler yerine başkalarının dayattığı doğruları dikkate almaya
başladıkça büyümüş sayılıyoruz. Hayal kurmak yerini gerçekçiliğe, umut
etmek yerini pes etmeye, inatçılık yerini itaate, aşk yerini gurura
bıraktıkça çocukluğumuzdan uzaklaşmış oluyoruz. Peki bu durumda, Kerim
ile birlikte büyük bir aileye sahip olma hayalinden vazgeçip kimsesiz
olarak uzaklarda yaşamak isteyen Hülya, bugüne kadar hep hayatının daha
güzel olacağını umut ederken bugün pes eden Hülya; aşkının uğruna tüm
'olmaz'lara, 'sen onu unut'lara, 'meseleyi büyütme'lere hatta
'eşyalarını topla ve git'lere rağmen yolundan dönmemişken bugün gururu
yüzünden Kerim'in gözlerinde gördüğü ışığı sırf diliyle söylemediği için
görmezden gelen Hülya büyümüş mü oluyor gerçekten?
Bu
sorunun yanıtı bence 'Hayır'. Hülya hala küçük bir çocuk. Hala hayal
kuruyor, hala umut ediyor, hala inatçı ve hala aşık.. Sadece 'büyümüş
gibi' yapıyor. Sizce?