Julie Delpy: Oyunculardan iyi bir performans almak istiyorsan, iyi diyalog yazman gerekir

Julie Delpy: Oyunculardan iyi bir performans almak istiyorsan, iyi diyalog yazman gerekir
Geçen gün bir arkadaşım Julie Delpy için, “Avrupa sinemasının John Turturrosu” dedi. Pek doğru bir tespit. Tam bir bağımsız film kraliçesi ve hatta hayal ettiği gibi, her sene bir film yapmayı başarabilirse, bağımsız film stüdyosuna dönüşecek olan Julie Delpy’ye olan hayranlığım, sanıyorum birçoğunuz gibi “Before Sunrise” ile başladı. Ergenliğimizi ve romantizme bakışımızı derinden etkileyen filmin devamı için yüzlerce yıl beklememiz gerekse de, Julie Delpy, Celine karakteriyle hafızamıza kazındı. Serinin son iki filmini yönetmen Richard Linklater ve rol arkadaşı Ethan Hawke’la birlikte yazan Delpy, bu üçleme sırasında, kendi filmlerini yazıp yönetmeye de başladı ve“Paris’te İki Gün” ile başlayan yolculuk, başrollerini Chris Rock ile paylaştığı “New York’ta İki Gün” ile devam etti.

Birbirine benzer bu iki filmden sonra, konudan bağımsız ve son derece Fransız “Lolo” ile yeniden karşımıza çıkan Delpy’nin, senaryosunu Eugenie Grandval ile yazdığı ve 72. Venice Uluslararası Film Festivali’nde prömiyerini yapan film, yönetmenin diğer eserleri gibi, tam bir karakter komedisi. Toronto ve Venice’te ortalama yorumlar alan Lolo, en kısa haliyle, bir anne oğulun hasarlı, obsesif, tuhaf ilişkisini anlatıyor.

Moda sektöründe çalışan ve oğluyla Paris’te yaşayan Violet’in aşkta yüzü bir türlü gülmez. Eski kocası dahil olmak üzere, hayatına giren herkes dramatik bir şekilde onu terketmiştir. Oğlu Lolo, resim yapan, işsiz, 19 yaşında kendi halinde bir genç gibi görünür, ta ki annesi bir seyahatte Jean-René ile tanışana kadar. Ünlü Fransız oyuncu Dany Boon’un canlandırdığı Jean-René‘in evlerine taşınmasıyla ipler iyice kopar ve annesine fazlasıyla düşkün Lolo’nun tüm iblisliği ortaya çıkar, olaylar gelişir… Türkiye’de geçtiğimiz Aralık ayında gösterime giren ve Amerika’da Şubat ayında seyirciyle buluşacak filmin Los Angeles’daki özel ön gösterimine katılan Delpy, seyircilerin sorularını yanıtladı. 

Bu gibi özel gösterimlere, filmin sonunda aheste aheste gelen diğer filmcilerin yanında, saatler 7’yi vurmadan, filmi izlemek üzere, eşi ve arkadaşlarıyla güle oynaya salona gelen Delpy’nin hepimizi şaşırttığını itiraf etmem gerek. Tanıştırıldığımızda, Türk olduğumu öğreniyor ve soruyor: Mustang’i izledin mi? Filme ne kadar bayıldığını anlatıyor ve bir süredir Los Angeles’da, Oscar öncesi basın turlarında olan yönetmen Deniz Gamze Ergüven’den bahsediyoruz. Küçük bir sohbetten sonra, filmin başlamasına beş kala, eş dost ve basın danışmanları önünde rezil olma pahasına, utanmadan gidip sarılıyorum Julie’ye. Beni hiç terslemeden, gayet kibar “Filmden sonra görüşürüz” diyor ve salona yürüyor. O sırada, ergenliğim tepeden bir yerden bana bakıp sırıtıyor!

Söyleşide, her zaman yönetmen olmak istediğini ama 14 yaşında oyunculuğa başlayıp, bir süre öyle devam ettiğini anlatan Delpy, "Jean-Luc Godard filmi için seçmelere gittiğimde ona, gerçekten filminde yer almayı arzu ettiğimi ama oyuncu olarak olmasa bile, bir şekilde sette bulunup nasıl çalıştığını izlemek istediğimi söyledim. Beni oyuncu olarak işe aldı ve ‘En azından hem para kazanırsın, hem de oyunculuk yaparsın. İstersen her gün sete gel, nasıl çalıştığımızı gör’ diyerek önüme yeni bir kapı açtı.” Ne şans!

Daha önce de birlikte çalıştığı, oğlu Lolo’yu canlandıran genç aktör Vincent Lacoste'nin bu rol için ilk tercihi olduğunu söyleyen Delpy, Jean-René rolünü de Fransız sinemasının ünlü oyuncusu Dany Boon’u düşünerek yazmış. Oyuncu son derece meşgul olmasına rağmen, senaryoyu okur okumaz filme dahil olmaya karar vermiş.
Filmlerinde başrolü hep kendisine yazdığı hatırlatıldığında, bu konuda son derece pratik düşündüğünü ve kendisine uygun olmayacak bir rol yazmak istediğinde, bittabi başka aktörlere yöneldiğini söyleyen Delpy, yapım şirketlerinin film finanse ederken, ünlü isimlerle çalışmak istediğini ve senaryoyu yazarken başrolü kendine ayırmasının onay sürecini hızlandırdığını anlatıyor. Kendi yazıp yönettiği ilk filmi “Paris’te İki Gün”ü, başrolde yer aldığı için yapabildiğini söylüyor. “Hiç egomanyak değilim. Her yazdığım filmde başrolü ben oynayacağım diye bir kaide yok. Yalnızca, çoğu zaman, başrolü kendime yazdığımda, filmde yer alacak ilk oyuncuyu seçme stresinden kurtuluyorum ve elimde en azından biri oluyor; ben!”

Birçok kişinin kendisini Woody Allen ile karşılaştırdığı söylendiğinde, çok gurur duyduğunu belirten Delpy, bundan sonra temposunu arttırarak, ünlü yönetmen gibi yılda bir film yapmak istediğini söylüyor. Aynı anda 4-5 senaryo üzerinde çalışan oyuncu, hepsini arka arkaya çekmek istiyormuş. Durmak yok, yola devam Julie!

"Before Sunrise-Sunset-Midnight” serisini yaparken, “dokuz senede bir” Richard Linklater ve Ethan Hawke ile adeta komün hayatı yaşadıklarını ve lokasyon bulmaktan, yazmaya, kıyafet seçiminden, provaya her şeyi birlikte yaptıklarını anlatan Delpy, bu tecrübeden çok şey öğrendiğini söylüyor.


Yazı devam ediyor...
 
 
 
 
 
 
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER