Gelelim ustaların bir tanesine! KA
perilerimden sevgili "Franco" Sadri Usta'nın dükkanına "yaşam
atölyesi" adını koymuş ve bunu benimle paylaştı. Bayıldım, çok sevdim,
benimsedim bu ismi. Ömer, işte bu yaşam atölyesinin en şahane ürünü. En mutlu
haberini de ustasıyla paylaşmayı elbette ihmal etmedi... "Mutluluklar
çarpılır, üzüntüler bölünürse, tek başına değil, kalp eşini bulup birlikte
mücadele ederlerse, hayat daha yaşanır hale gelir" diye öğüt veren ve
"sen kalp eşini buldun" diyen Sadri Usta yine gönüllerimize dokunmayı
başardı. Ömer'ini çok sevmiş Sadri Usta; kanadı kırık, hayalleri yıkık,
isyankar Ömer'e, yeni kanatlar takmış, hedefler sunmuş, oğlu gibi sevmiş,
evlatlarından ayırmamış ve yeniden yeşertmiş Ömer'i... Kök saldırmış Ömer'e.
Çayların eşliğinde kutlama yapan çırak ve ustası hiç sevilmez mi zaten? Biz de
sevdik.
Eski
temposuna geri dönen Ömer Bey, odasında işlerine gömülmüş bir halde, sinirden
çatlarken, nereye bağıracağını, kafası dosyalara gömülüyken, neye kızacağını
şaşırmış bir haldeyken odasına süzülen "su peri"sini ilk başta fark
edemedi. Kafasını kaldırmasıyla birlikte karşılaştığı manzara karşında
bildiğimiz karizmatik Ömer, bir yumuşadı mı desem, bir buharlaştı mı desem bir
şekercik-Ömer'cik haline dönüştü. Hepimizin kalbi var, nasıl kayıtsız kalalım
aralarındaki konuşmalara ve beden dillerine. Alt yazıya vurursak eğer, Defne
tabiriyle "ölelim mi ne yapalım" biz. Defne'yi ceketinden çekmeler,
akşam ev planları yapmalar, ateşle yanmak isteyenler mi dersiniz, baş başa
kalmak için tutuşan ve paraşütsüz uçuşa geçen bir Ömer mi dersiniz artık ne
derseniz deyin! Hepimiz okuduk bu alt yazıları, mesajlarıda aldık. Sabaha kadar
uyuyamamış, sahnelerin etkisinden çıkamamış
beni mesaj yağmuruna tutan, coşan KA perilerimin hepsi candır can!
Hepimiz ölmedik, ama bu sahnelerden de pek keyif aldık. Di mi ama?
Sıra
geldi "en" favori sahneme. "En" keyif aldığım, oh çektiğim,
gülüşler attığım sahneye. "Se-lim" hem de "Dr.Selim." Ömer
Bey, havalı havalı girer odalara, hani dünyayı ben yarattım tarzında, bir
"merhaba" bile demeden. İşi bitince "teşekkür" bile etmeden
çıkar odalardan. Çünkü o bir Ömer İplik'çi. Aa A! O da ne? İrkilir, birden
kendine gelir... Defne'sinin "Ömer aşkım" hani yağmur sahnesindeki
evlilik teklifindeki
ses tonlamasıyla "Selim" dediğini duyunca kaynar sular şöyle bir
dökülür tepesinden. Gözler fal taşı gibi açılır, zemin biraz oynamaya başlar.
Doktor Selim'in "Defne'(M)
hitabıyla Ömer'e ilk gol gelir. Bu sahne de Sinan' a bayıldım. "M"
harflerine dikkat mi çekmeler, eliyle gözünümü kapatmalar, "bir konuş ilk
önce" demeleri hepsi harikaydı.
Ne diyorduk? Selim'in Ömer'in Defne'sinin
saçlarını ellemelerinde hatta çilek'li rüyadaki kıvırcık saçları soruşunda mı
kalmıştık. Selim de mi böyle bir rüya gördü yoksa? İkinci golde böylece gelmiş
oldu. Ya^^!!! Ömer Bey, "merhaba" demeden girdiğin odaya ışık hızıyla
dalışlara geçerek geri gelirsin işte böyle! Defo'ciğim de ne yapsın, yetişkin
halde aşk yaşamayacağını "sözlendim" diyerek temizleyiverdi. Kıyamadı
Ömer'ine üçüncü golünde atılmasına.
"Kiminle sorusu" yalnız ayyuk da kaldı. Ah Ömer, açaydın
kollarını, sarsaydın Defne'ni benimle sözlendi keşke diyebilseydin. Yine
olmadı... Selim karakterini pek sevdim, Gallo kaç bölüm kalacaksa bence Selim
karakteri de o kadar kalmalı.
Defne'miz
biraz inletseydi Ömer'ini, azıcık delirtseydi. Daha da bir mor hatta mosmor bir
Ömer tanısaydık. Güzel olmaz mıydı, söyleyin lütfen? Tabiiki yapamadı, boşuna
Defne'miz demedik ona. Güzel kalbi, saflığı dayanır mı aşkına kıskançlık acısı
çektirmeye. Hemen öpücüklere boğuverdi Ömer'cikini. Ama kıskanılmakta Defne'yi
bir dört köşe moduna soktu:)
Yasemin
ve zarif daveti ne hoştu ve içtendi. Evliliğe karar verilişi, aşklarının nasıl
başladığını kat kat meyveli bir pastanın yedikçe tadına varılan lezzeti gibi
çok sevdik. Ömer'in hayran hayran bakışları arasında Defne'yi dinledik. Kapı
çalınana kadar bir bahar havası esiyordu. Gallo, çözmekte zorlandığım boşa
koyup dolduramadığım, doluya koyup boşaltamadığım bir karakterdi ama bu
Yaso'nun evinde ki buğulu bakışlarıyla sanki birazcık çözdüm Gallo'yu. Umarım
beni hayal kırıklığına uğratmaz. Gallo, Ömer Defne'nin elini tutuyor falan diye
değildi gözlerindeki mutsuzluk. Gözlerinde ki mutsuzluk kiskançlık da değildi.
Kendi samimiyetine Defne'nin
prensinin ismini vermeyerek gösterdiği samimiyetsizliğe kırılmıştı Gallo.
"Arkadaşız, öyleyiz değil mi Defne?" Bu sözler aslında "neden
Defne güvenebilirdin" anlamını taşıyordu. Peki Defne'nin aşık olduğu Sinan
olsaydı, Gallo aynı tepkiyi verir miydi diye de soramadan geçemiyorum kendime.
Bu kadar kırılır mıydı? İşte bu noktaları düşündükçe karamsarlık çöküyor
yazımın üstüne. Cevabımsa, Gallo'ya güvenmek istiyorum, gerçek bir arkadaş
olabileceğine, Simurg'lar dokuyan bir kızın, birbirlerine deliler gibi aşık
olan iki insanın arasına girmeyeceğine. Sinan gibi, İso gibi Ömer'in ve
Defne’nin hayatında bir kardeş olabileceğine inanmak istiyorum. Bu aşk'ı
Deniz'den Sude'den korumak için yardım edebileceğini görmek istiyorum.
Bu
aşk öyle güzel bir aşk ki; Defne ayrı yanar halde, Ömer farklı yanar halde.
Birbirilerini gözleriyle sevmelerine hayran olmamak elde değil. Bol DefÖm
sahneleriyle kendimize geldik. Dans etmeleri, sarılmaları, yanaklara kondurulan
ateşli öpücükler bizi bizden aldı. Araba sahnesi, Defne'nin mırıldanışları,
Ömer'in arabayı durdurup zevkle sevgilisini dinlemesine büyülendik. Defne'nin
kucakta uyuyan bir prenses gibi itinayla taşınmasıyla çok mutlu olduk. Kamera
hareketleri de çok etkileyiciydi. Tepelerinde birer yıldızmışız gibi hissettik,
izledik. Ömer'in Defne'sinin yanına uzanışını, küçük dokunuşlarını, ellerini
öpüşünü, sevişini seyretmek mükemmeldi. Uykudan uyanan Defne'nin Ömer'in
kollarından kurtulamaması, çabaladıkça Ömer'in onu daha kıskıvrak yakalaması,
saçlarının içine gömülmesi "nefis"ti. Kaçak Defne, yerlerde küpe
ararken, üstüne döktüğü şaraplarla ilgiyi dağıtmaya çalışa dursun, Ömer
Beyimizin gözleri yalnız yerinde hiç duramıyordu, fıldır-fıldırdı... Spordan
vazgeçmiş bir Ömer görmek de bu bölüme nasip oldu.
Yazı devam ediyor...