Tarih 19 Haziran 2015, sıcak bir Cuma akşamı. Saatler 20.00’yi
gösterirken Kiralık Aşk vesilesiyle hayatımıza “Genç kızların sevgilisi”
klişesini büyük bir yüreklilikle dolduran, şahane mi şahane, Everest Dağı'nın
biricik prensi Ömer İplikçi girdi. Ancak ben bu yazıda Ömer İplikçi’yi bir
kenara bırakıp -ki bu sanılanın aksine oldukça güç olacak- bizim buzlar kralı
MR İplikçi’mize hayat veren sevgili Barış Arduç’a değinmeye çalışacağım. Kendisine
ve oyunculuğuna olan hayranlığımı bir kenara bırakıp -ki bakın bu da hiç kolay
bir şey değil- tamamiyle objektif bir yaklaşımda bulunacağıma; kalemim, kâğıdım
ve dürtülerim üzerine and içer, size de sıcak bir şeyler eşliğinde arkanıza
yaslanarak bu yazıyı keyifle okumanızı öneririm efenim (inşallah^^) Hazır mıyız?
Başlıyorum
Kendisi daha önce birçok projede, belli başlı roller ile
karşımıza çıkmış olsa da şu an ardına kadar araladığı “şöhret” diye
nitelendiren kapılar Bugünün Saraylısı dizisi ile bariz bir şekilde tak tak çalınmıştır.
Yılda bir diziye şans veren/vermek isteyen seyirci olarak izleyemediğim dizi olsa da kendisini birkaç defa göz ucuyla gördüğüm doğrudur. Daha
sonrasında Deliha filmi ile beyazperde de izlemiş olduğum da doğrudur. Yanlış
olmasını istediğim kısmı kendisini ıskalamış oluşumdur. Evet, efenim itiraf ediyorum:
ISKALADIM!
Ne Selim karakteri ile Bugünün Saraylısı'nda, ne de Cemil karakteri ile
Deliha da bende yeterince farkındalık yaratamadı. Bunda elbette ki kendisine
biçilmiş olan rolün etkisi yadsınamaz bir gerçek bakınız: Ömer İplikçi. Hiç
öyle "cık cık cık" yapmayın biliyorum ki birçoğunuz da benim gibi aynı durumdan
muzdarip (ama ben hatamı telafi edip eski dizilerini izlemiş bulunmaktayım^^) Tabii ki
bir yetenek avcısı değilim ancak üç aşağı beş yukarı bu işlerden anladığımı
düşünüyorum (düşünüyordum). İnsan beşer
kuldur şaşar, ben de şaştım o sebeple çok da abesle iştigal olmasa gerek.
Rotamızı tekrar Barış Arduç’a çevirecek olursak, televizyon sektöründe ilk başrolünü
Racon’da Tekin karakteriyle üstlendi. Maalesef
şahane oyuncu kadrosuna rağmen dört bölümlük bir serüven olarak arşivlerde yer
edinerek, reyting savaşlarına kurban gitti. Bir yanıyla maalesef dediğim bu
olay, gerçekten de bir kapının kapanıp öteki kapının açılabileceği tezini büyük
oranda güçlendirdi aslında. Nasıl mı? Aynı yıl içerisinde karşımıza Ömer
İplikçi olarak çıkan Barış Arduç’un ününün ülke sınırları dışına çıkmasının ve
şu an sadece sosyal medya bazında 2 milyonu aşkın takipçisi olmasının başka bir
açıklaması olabilir mi? Hiç sanmıyorum.
İşte yazımın başında da demiştim ya
Barış Arduç’u anlatırken Ömer İplikçi’yi bir kenara bırakmak oldukça zor olacak
diye, tam da o zorlu noktaya gelmiş bulunuyoruz. Vitesi arttırıyorum.
Yazı devam ediyor...