1920’li yıllarda
sabahın ilk ışıklarına kadar süren gece davetlerinin yanı sıra nehir kenarında
yapılan gündüz programları da oldukça popülerdi. Rus balelerinden ilham
alınarak hazırlanan bembeyaz kroşe ya da keten elbiselerin şapka ve
eldivenlerle kombinlendiği kostümler, Crawley ailesinin muhteşem pikniklerinin
olmazsa olmazlarındandı. Bu davetleri görünce bazen kendi kendime keşke o zaman
yaşasaymışım diyorum.
Günümüzde ne yazık ki çok özel bir davet olmadığı sürece
bu kadar abartılı ve şık tasarımlar giyme şansımız olmuyor. Kıyafetlerimiz
konusunda özenmek istesek de, bir ortama girdiğimizde hemen çirkin ördek
yavrusu gibi dikkatleri üzerimize çekiyoruz. İnsanlar hemen göz ucuyla bakarak
fısıldaşma başlıyor. Düşünseniz bir alışveriş merkezinde beyaz elbiseler içinde
kocaman şapkasıyla gezen bir kadın gördüğümüzü ya da gece dans etmeye
gittiğimizde püsküllü elbiselerle pistte salındığımızı...
Ah o eski günler
ah... Şimdi moda, tek bir tip görünüm oldu. Eskiden anneannelerimiz her sezon
başı terzilere gider, tüm mevsim giyecekleri kostümleri diktirirlerdi. Şimdi
kaldı mı öyle gelenekler. Hayır, tabii ki... İşte Downton Abbey’in beni bu
kadar etkilemesi de ondan.
Yazı devam ediyor...