Gerçek asla iyileştirmez ancak yaralar..
Yaralarıyla da herkes baş edemez, güçlü olmak zor gelir bazen, ayakta durmayı bile başarmazsın. Pusulasını kaybetmiş alabora bir gemi gibi çırpınır durursun.
Nazlı'nın üzerine belki de hayatta en çok sevdiği kişinin yani annesinin geçmişindeki kirli bir su sıçramıştı, bu leke yıkansa bile çıkmayacak türdendi. Bundan böyle bu lekeyke yani bu gerçekle yaşamaya o da mahkum olmuştu.
Çok küçük yaşta büyümek zorunda kalmış olan Nazlı şimdi bu yükle biraz daha büyümüştü. Baba sevgisini hiç görmemiş ama herşeye rağmen yine de babasını çok seviyordu ki bu gerçek biraz da bu yüzden yakıyordu canını..
Paramparça olmuş Nazlı'ya kim iyi gelebilirdi ki?
Tabii ki de sevdiği adam Savaş.. Aralarındaki ayrılık bile engel değildi onların birlikte olmalarına. Çünkü Savaş ne olursa olsun Nazlı'nın sığındığı tek limanıydı. Nazlı denizindeki her türlü fırtınaya direnebilecek güce sahipti ama bu sefer başkaydı ve onu anlayacak, konuşmadan sahip çıkacak en güçlü ve sessiz limanıydı Savaş..
"Burada saklana bilir miyim? Burada kalabilir miyim?" derken, Savaş'ı hiç olmayan babası yerine koymuştu. Hani babalar çınar ağacıdır ya, gölgesinde hep saklanmak istediğimiz, Nazlı tam da böyle hissediyordu. Savaş'ın omzu onun en huzurlu yeriydi; başını koyduğu an hiçbir şeyden korkmuyordu.
"Sonsuza kadar. Burası senin yerin, tek sahibi sensin" diyen Savaş da küçük kız çocuğunu teselli eden,onu herşeyden korumak isteyen şefkatli bir baba gibiydi..
Öyle an gelir ki kaybetme korkusu sarar tüm benliğini insanın. Sevdiklerimizi kaybetme korkusu, korkuların en acımasızıdır ki Savaş da, Nazlı da çok iyi biliyordu bu korkuyu. Çaresizlik bir insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden belki de en birincisidir. Kardeşini kurtarmak için çabalarken çaresizliği ve korkuyu en dibe kadar yaşadı ve yaşattı Nazlı ve yine yanında kendi korkularını unutup sevdiği kadını teselli eden bir Savaş vardı..
"Küçükken korktuğumda başımı annemin göğsüne yaslardım" deyip, başını Savaş'ın göğsüne yaslaması "annemden sonra en güvendiğim insansın, beni sakın bırakma korkularımla sen yanımdayken başedebilirim Savaş" demenin bir başka şekliydi sanki Nazlı için..
Nazlı her Savaş'a sığındığında Savaş devleşiyordu Nazlı'yı korumak, ona zarar gelmesin, o üzülmesin diye her şeyi yapabilecek güce sahipti artık. Nazlı Savaş'ı en eksik kalan yanının yerine koydu, Savaş'la tüm boşluklarını doldurdu. Savaş da kaybolan yıllarını, çocukluğu, acılarını Nazlı ile unutmuştu.
Onlar bu hikayenin mağdurları, bir tarafı hep eksik iki küçük masum çocuklardı, birbirlerine sarıldıklarında ağızlarından
"Sığınmak istiyorum"
"Burada saklanabilir miyim"
diyen sorular dökülen masum çocuklar..
Yazı devam ediyor..