Sonra herşey değişti..
SavNaz çiftini özel kılan o kadar çok şey vardı ki, birlikte graffiti çizdikleri SavNaz duvarı, gökyüzüne bakarak seçtikleri ışıl ışıl parlayan ve bir o kadar da “atarlı bir şeye” benzeyen SavNaz yıldızı, birbirlerini bir daha göremeyeceklerini düşünüp veda ederken değiştirdikleri, bir zamanlar ayrılık sürecinde birbirinin kokusunu içine çekip eski anılarını hatırlayacaklarını düşündüğümüz t-shirtleri, dertlerini anlattıkları maymunları.. ‘Vardı’ kelimesini bilerek kullanıyorum zira bir anda yok oldular. duvarı yıkılmış, t-shirtler yırtılıp yakılmış, maymun Zafer ile birlikte ortadan kaybolmuş, yıldız parlamayı bırakmıştı. Atarlı değildi yıldız, yılmıştı artık, ışığı sönmüş ve uzayda kaybolmuştu..
Aslında SavNaz’ın sonu Melisa konusu tamamen kapanmadan sevgili olmaları oldu. Güneşin Kızları'nın gün değişikliği için Mustafa Sandal eşliğinde harcanan ilk öpücük, iki bölüm sonra apar topar eski sevgili konusu kapanmadan sevgili olan ve oğlanın aynı bölümde eski sevgilisinin elini tuttuktan sonra yeni sevgilisini öpen bir çift haline geldiler ancak SavNaz çiftine yapılan ‘hakaret’ bununla sınırlı kalmamıştı.
Fragmanlardan yok olmaya başlamış, SavNaz’a ruh veren Burcu Özberk ve Berk Atan ikilisinin sahneleri ve setleri azalmış, Savaş karakteri figüranlıkla sınırlı görülmüş, ayrılık süreçlerinde birbirlerini hatırlayıp acı çekeceklerine, bir tarafın aşkının yok oluşuna kadar her şeyi yaşadı bu çift ve bu çifti sevenler. SavNazzedeler en büyük zirveyi 19. bölümde tek bir tane dahi SavNaz sahnesi olmayışıyla yaşamış sanmıştık ki beterin de beteri varmış oysaki..
Şimdi düşünüyorum da o zamanlar bile mutluyduk..
En azından SavNaz diye bir çifti vardı ortada, ne Savaş başkasınındı ne Nazlı başkasının. Ne Savaş eski sevgilisiyle nefes nefese gelmişti ne Nazlı sevdiği adamın düşmanıyla yemeğe çıkmıştı. Savnaz’dı onlar, klişeden uzaklardı, ne oldu da klişeyle boğuşan bir çift haline döndü? "Ayrılık da sevdaya dahil" derler, acı da, keder de. Biz bunları izlemeye her zaman hazırdık, içimizde hala o eski derin Savnaz’ın özlemi vardı, acıyla derinlik izleriz diye umut ettik.
Lakin SavNaz ponçik bir çiftten ötesi olamadı onları yazanlar için. Yiğit’in gelişiyle Savaş karakteri 180 derece dönmüştü. Nazlı’sını üzdüğünü düşününce bile deliye dönen, kendini kum torbasına veren adam gitti, Nazlı’sını düşünmeyen, paranoyakça kıskançlık triplerine giren, normalde her koşulda güvendiği kızın aşkından şüphe eden ve eski sevgisiyle yakınlaşan bir karakter oldu çıktı. Kavga anındaki replikler öyle manasız, öyle anlamsız ki izlerken bu çiftin SavNaz olduğuna kendimi inandırmam uzun sürdü.
Hırçın Prenses Savaş’ın tabiriyle dominant, Bohem Prens ise Nazlı’nın tabiriyle depresif olmuştu. Onları SavNaz kılan, onları Bohem ve Hırçın yapan özellikler adeta yok olmuştu. Senaristler Yiğit ve Melisa’ya yol açmak için Savnaz’ı bir kez daha harcamıştı. Bu sefer gün değişikliği için değil, bu iki karakter için yapılmıştı bu ama yine de pes etmemişti SavNazzedeler. Yılbaşında Savaş’ın Melisa ile yakınlaşma sahnesi dönüm noktası oldu Savnaz için. O günden sonra SavNaz eski SavNaz olamadı.
O yakınlaşmanın aldatmak olduğunu dahi düşünmeyen senaristler iki bölüm sonra kullandılar bu sahneyi. Sahiden, SavNazcılar bu kadar isyan etmeseydi o sahnenin konusu tekrar açılır mıydı? Ayrılık için bahane edilmiş, Savaş Nazlı’yı gerçeklerden kaçmak için terk etmiş ama bunlar yetmemiş gibi Melisa'nın sakatlığıyla, Yiğit’in kalp hastalığıyla kilitlenmiş, Nazlı Yiğit’le, Savaş Melisa ile yakınlaşmıştı.
Yazı devam ediyor...