Sevgili "KA ekibi" belki de klişelerden
biraz yardım almanız lazım. Kıskanç Ömer hallerini görmek istediklerini
söyleyen o kadar çok mesaj aldım ki dün, bu yazımla da sizlere iletmek istedim.
"İçten içe kendine gel, sakin^^ sakin^^" diye telkinlerde bulunan bir âşık adam görmek
isteyen bir seyirci kitleniz var. Benden iletmesi üstümde kalmasın.
"Elma Elma! Söyle
bana! Var mı senden daha yasak, var mı senden daha, sosyal medyayı karıştıran
bir meyve"? Nasıl olsun ki! Elma, elma olalı herhalde böyle gündem
yapmamıştır.
Evet, yeniden başa dönüyoruz. Sıcacık bir
partiyle ekranımız şenlendi. Karakterlerin doğallığı, ev ortamı, arkadaşlık
güzel tasvir edilmişti. Tabii ki birbirlerini gözleriyle gece boyunca seven,
konuşan Defne ve Ömer'e de haksızlık yapmayalım. Bir de Ömer'i değişik içkiler
hazırlarken görmek, "Cocktail filmindeki Tom Cruise"un çekici,
havalı halleri vardı sanki üstünde. Defne gizleyemediği bakışlarıyla
"bilmediğin bir şey yok mu?" dercesine bakıyordu. Koriş sayesinde
"Havva'nın Âdem’i nasıl bir elmayla kandırdığını" da ilk defa
dinliyormuşuz gibi sırf Koriş kırılmasın diye gülümseyerek izledik.
Partinin bitmesiyle ortamın havası
"Muhtemelen Aşk" şarkısıyla anında değişti. Her çaldığında, dünya bir
farklı döner hale geliyor. Nefes alışlarımız değişiyor, "vuslat bu bölümde mi
yoksa" soruları kafamızda çınlıyor. Ama bir bakıyoruz, ağır bir çekimle yine
kalbimizi sektelere uğratmak isteyen bir KA ekibi, işlerini ustaca gerçekleştirerek
heyecanımızı kursağımızda bırakmayı yine başarıyorlar. Kapılardan dönen Ömer'e
bu sefer kızamadım. Alkolün etkisiyle alınmak istenilen bir birliktelik kararı,
bizim çiftimize, (Defne'nin de hayır demeyeceğini anladığımız anda) Ömer'in
kendine yakışır bir şekilde banyonun önünden ayrılması da “aşk’ın yalın” haline
yakışır, güzel bir detaydı. "Ne oluyor bana", yazmaya başladıkça,
isyan bayraklarımı suya mı indirmeye başladım?
Sadri Usta’nın "bir hayat biter-kapanır,
diğeri başlar" sözüyle hemfikir olmaya çalıştım ama olamadım. Hayatlar
kolay kolay değişmez. Değişenler hayatın içindeki dönemlerdir. Dönemleri
kapatmak kolaydır ama bir hayattan diğer bir hayata geçiş hiç de kolay
değildir! Şirkette ikna edilmeye çalışılan Ömer'den "evet" cevabını
almak çok zor çünkü bu adam dönem atlamakta zorlanıyor. İplikçi egosunun
törpülenme zamanı çoktan geldi de geçiyor.
Defne de akıllanıyor, büyüyor! Kendinden emin bir kadın olarak tatlı
bir mesajla "senin kurduğun oyunda değil, benim kurduğum oyunda seni piyon
yaparak, hem de aklını karıştırmayı-aklını almayı, keyfim her ne zaman isterse,
hedefliyorum" dedi, en azından benim kulaklarım böyle duydu. Keşke bu
cümleleri kurarak demiş olsaydı. Çok daha mutlu olurdum.
Gelelim ilginç "vuslat volume 1, 2, 3..."
sahnelerine. Kâh kalemle bir araya geliyorlar, kâh tene değen bir parmakla, kâh
ayakların birbirini hapsedişiyle... Türk ya da yabancı yapımlarda Kiralık Aşk’ta
tanık olduğumuz "bu tarz" enteresan sahnelere hiç gördünüz mü?
Ömer ayaklarıyla egemenliğini yakaladığını sandığı
anda, "keyfim ve canım, birlikte aynı anda" sözcükleri Ömer'in
omuriliğini yerle bir etti. Arkasından kutu içinde gelen bir elmayla da
hepimiz, doğru ama yasaklı yoldalar diye ümitlere kapılmadık mı? Kapıldığımız heyecanlı
düşüncelerimiz, yine hayallerimiz de kaldı. Kitap elinde uyuyakalan bir Defne
görmek beni çok memnun etti. Defne'nin daha çok kitaplarla, dergilerle,
gazetelerle haşır neşir olduğunu, kendini yetiştirmek için uğraştığını görmek
istiyorum. Sadece Ömer'in zevklerini kendine örnek alarak, onları severek
değil. Kendi sevdiklerinin neler olduğunu da keşfederek kendisini yenilemesine
tanıklık etmek istiyorum.
Defne'nin odalara çekilmesini, Ömer'in Defne'ye
servisler yapması ne güzel olurdu. Hayat müşterekse her iki taraf da rol
değişikliğine açık olmalı! Pilavlar yapan, sürekli kollayan, destekleyen,
anlayışlı Defne elbette güzel. Biraz değişiklik hepimize iyi gelir aslında...
Ömer'in bu aşkta hep özne olduğunu görmek sıkıcı bir hal almaya başladı. Özne
olma sırasının artık Defne'ye geçtiğini görmek istiyorum.
Yazı devam ediyor...