HER ŞER'DEN BİR HAYIR DOĞAR
“Kumarda kaybeden aşkta
kazanırmış” derler. Ömer de işte yani her zaman başarılı olduğu tek alanda
kayıp yaşarken, bu vesileyle ona taşınan Defne sayesinde evde huzuru bulmaya
başlamıştı. Kendisiyle birlikte çalışan her elemanının hayatına bir şekilde
dokunan ve onları ortada bırakmak istemeyen Ömer ilk kez hayatında
prensiplerinden ödün vermişti. Egosunu bir kenara bırakmıştı. Aşk için bile
kolay kolay gururundan vazgeçemezken kendisine bağımlı olan insanları yüz üstü
bırakmamak adına kendine hiçbir zaman hesabını veremeyeceği bir çıkış yolunu
seçmek zorunda kalmıştı: “Bir çıkış yolu var aslında, tabi çıkış denilirse. Korkunç
bir teklif, olacak gibi değil. Başka her türlüsü de uçurum. En azından bunda
ihtimal var. Ama ‘evet’ dersem hesabını verebilir miyim kendime onu bilmiyorum.”
Hayat işte... "Yapmam" dediğimiz ya da başkaları yaptığı için eleştirdiğimiz şeyleri bazen
kendimiz de yaparken bulabiliyoruz. Aynen Tranba’ya tasarımını sattığında
Defne’yi eleştiren Ömer’in başına geldiği gibi. Evlilik teklifine “evet” demek
adına önüne çıkan ilk çıkış yolunu seçerek yere çakılan Defne’ye “Bir bildiğin
vardır” demek yerine “güvenmiyorum” demeyi seçen Ömer, şimdi onun gibi
Tranba’nın kendisine sunduğu bir çıkış yolundan dışarı çıkmıştı. Ben Defne
olsam belki ilk bunu duyduğumda hemen aklıma kendi başıma geleni düşünür ve bir
şekilde Ömer’e “bak işte böyle hataları çıkmazda olduğunda herkes
yapabiliyormuş” derdim. Ancak Meriç Acemi yine yapıyor büyüklüğünü ve Ömer’in
yanında dimdik duran bir Defne’yle karşımıza çıkmayı tercih ediyor: “Ne yaparsan yap doğru olacağını biliyorum. Sen
halledersin, sana inanıyorum.” Ve
böylece aralarındaki sorunlardan biri gizlice ortadan kalkıyor. Her insanın
hayatında bir Defne olmalı. Yaşadığın her türlü zorlukta yanında elini tutarak
sana koşulsuz güvenen insan bulmak zordur hayatta. O sahnede Defne ekran
başında duran bende bile sakinleştirici etki gösterdiğini söyleyebilirim. Bana
da #neiyigeldin be Defne!
Ancak şunu da belirtmek
lazım ki bölüm sonunda Ömer hiç istemediği bir çıkıştan çıkmasına rağmen bunu
çok güzel bir şekilde aleyhine çevirmeyi başardı. Zaten Eymen de okuldaki
konuşmasında bizlere bunun ipucunu vermişti: “Bazen çok istediğiniz bir şeyi
almak için hiç istemediğiniz bir şeyi yaşamak zorundasınız. Akıllı olan
istediğini almak için istemediği şeyi bir süreliğine olsa yaşamayı seçer. Ama
daha akıllı olan istemediği bir şeyi tam da istediği hale çevirir.” Ömer
İplikçi zekasını bir kere daha konuşturmuştu. Meriç Acemi’nin Defne ile Ömer’i
hata konusunda eşitlemek için birini yerip diğerini yüceltmek yerine Ömer’e de
aynı hatayı yaptırıp bunu aleyhine çevirmesi de ayrıca kesinlikle çok
zekiceydi.
Neyse konuyu fazla
saptırmadan geri döneyim Defne ile Ömer’in evcilik oyununa...
İYİ Kİ HAYATIMDA AŞK VAR!
Ömer’in evine lüks bir
görünüm veren o kırmızı kapı. Ne anlara şahit oldu, ne ayrılıklara ya da
mutluluklara... Ancak ilk kez Defne ile Ömer aynı anda girmişlerdi birlikte
içeri. Ömer anahtarıyla evinin kapısını sonunda kadar açmıştı sevdiğine... Ama
tabii her ne kadar Defne’nin evdeki varlığından çok hoşlansa da tam
alışamamıştı iki kişi yaşamaya. Her zaman yalnız olmaya alışkın olan Ömer evde
ses olmasına ihtiyaç duyduğundandır herhalde hemen açıyor müziğin sesini, sonra
da masada duran tek bir bardaktan içiyor suyunu. Alışacak, alışmak da istiyor
zaten... Daha sonra ise Koray’ın gündüz
“Fakir kaldığında her akşam kuru kızla sebze yemek zorunda kalacaksın”
sözlerindeki gibi afiyetle yiyor sebzeli pilavını. Ardından da mahalle tayfası
basıyor İplikçi’nin malikanesini. Defne’nin daha önce nişanlı rolü yaptığı
sinyor ile eşine vermek için Ömer’den istediği misafir terlikler ise onlarla
birlikte evin içerisine giriyor. Çekirdek ve bol köpüklü bir Türk kahvesi
eşliğinde de Defne ile Ömer ilk misafirlerini ağırlıyorlar. Daha sonra da
birlikte Ömer’in çalışma odasında sabahladılar. Ah o bakışmalar, Defne ile
Ömer’in annesinin her karede hep yan yana görünmesi, Defne’nin sevdiği erkeğin
yanında olabilmek adına rahatsız bir koltukta saatlerce oturup daha sonra uyuya
kalması, Ömer’in üstünü örtmesi... O sahnede yaşanan her bir anın ayrı bir
büyüsü vardı adeta.
Geçtiğimiz hafta başlayan
bu evcilik oyunu sayesinde her geçen gün birbirlerinin varlığına daha da
alışıyordu Defne ile Ömer. Hayat onları bir yandan yorarken, onlar aşkta
kaçamayacaklarını fark ediyorlardı. Neriman’ın günlük iki milyonluk kelime
haznesi dahilinde söylediği “Hayat mı yordu? Yormasın, hayatta her şey geçici.
Sadece aşk kalıcı. Sen aşka sıkı sıkı sarıl. Yarın öbür gün yaşlandığında,
sarktığında, göbeğin çıktığında, saçların döküldüğünde yani çirkinleştiğinde
‘iyi ki hayatımda aşk var’ diyeceksin” sözleriyle de iyice altı çizilmişti
aşkın insan hayatındaki önemi. Kaçmak istesen de mümkün değildi aşktan... Hele
ateşle barut bir evde yan yana olduğunda.
Yazı devam ediyor..