Poyraz Karayel: İçimizdeki tüm gölgelere selam olsun!

Hiç mi gülmeyeceğiz? Hiç mi mutlu ve huzurlu bir gün geçirmeyeceğiz?
İkinci sezonun ilk bölümünün sonunda, Sinan’ın vurulduğu sahnede her şey öylesine ölümü işaret ediyordu ki, ben de kendimi hiç istemeyerek minik Sinan’ın aramızdan ayrılışına alıştırmaya çalışmıştım. Neyse ki Sinan ölmedi ve biz karanlık taraftaki Poyraz’ı izlemeyi bir süre erteledik. Şahsen benim İkinci Poyraz’ı izlemeye gücüm yoktu, hâlâ da yok. Şimdi Ayşegül ve Poyraz bu ağır durumun altından nasıl kalkacaklar, dahası kalkabilecekler mi izleyerek göreceğiz. Ama bu acı, bu dönüm noktası ikisini de fazlasıyla değiştirecek, dönüştürecek ve biz bambaşka karakterler izliyor olacağız, burası kesin.

Ayşegül’ün Poyraz’ı suçlamayacağı açık, çünkü söylediği gibi, başlarına on bin tane felaket geldi; ama o hiçbir zaman Poyraz’ı suçlamadı. Poyraz’ın vicdan azabıysa onu hiç olmadığı kadar nefret dolu ve intikam hırsıyla yanan birine dönüştürecek. Ayşegül’ün burada hâlâ ılımlı ve akılcı davranıp davranamayacağıysa benim açımdan baya merak uyandırıcı. Yukarıda bahsettiğim 4. bölümde Ayşegül’ün ‘Güçlü görünüyorum değil mi? Güçlü falan değilim ben’ şeklinde bir repliği vardı. Şimdi hep beraber haykıracak olursak, Ayşegül sen bırak yerli dizileri, bu hayatta tanık olabileceğimiz en güçlü kadınsın ve ben seni hayatımın sonuna kadar kıskanmaya devam edeceğim. Poyraz’la ayrı kalmanızı mümkün kılamayacak ortak, kocaman, fena halde travmatik bir acınız var artık. Bu da tek tesellimiz mi desem?

Burada saatlerce ikiniz hakkında yazıp çizebilirim. Poyraz’ın biraz abartılı kaçan çığlıklarından, son sahnenin gereğinden uzun olmasından falan da bahsedebilirim. Fakat ne yaparsam yapayım benimmişçesine yaşadığım bu acıdan kurtulamayacağım. Bu da size, sevgili İlker Kaleli ve Burçin Terzioğlu, bir ömür boyu yetecek kadar başarı demektir bence. Televizyon başındaki herkesi bir şekilde etkilemek mümkündür belki; sizin yaptığınızsa resmen üzerimizden kamyon geçirmekti. Helal olsun demekten başka söyleyebileceğim söz yok. Yalnız, tüm ekipten ricam, bize bunun bir kurgu olduğunu sıkça hatırlatacak eylemlerde bulunmaları. Yoksa Kalamış’a, Ayşegül’ün evine gidip kendisine saatlerce sarılmak isteğimi dizginleyemeyeceğim. 

Ayşegül ve Poyraz bahsini burada kapatacak olursak, bölümle ilgili hoşuma giden noktalardan birisi, Zülfikar’ın sonunda bir karar vermesiydi. Meltem’le konuşurken aksini düşünmemiz istense de hepimiz Çiğdem’e gidip Meltem’i seçtiğini söyleyeceğini biliyorduk bence. Güpgüzel kızlar için Kapkafa kızları üzmediğimiz bir gelecek diliyorum Zülüf ve Meltem için. Çiğdem’in ‘Meltem kolay atlatır’ şeklindeki burnu havada, kendinden emin cümlelerininse altını ayrıca çizmek istiyorum. Yine de üzüldüm Çiğdem’e. Bu ilişkide de suçlu taraf yok çünkü aslında. Sen evlenmeseydin, Çiğdem, evet bunlar olmayacaktı belki; ama Zülfikar’ın da dediği gibi, o hapse girmeseydi sen de evlenmeyecektin. El sıkışmaları, Zülüf’ün eldivenini çıkarırken Çiğdem’in çıkarmaması güzel ayrıntılardı. Sarılsınlar bari diye bekledim, neyse ki sarıldılar. Üzüldüm sana Çiğdem, gerçekten. Yolun açık olsun.

Sadrettin gözü kara, manyak-psikopat katil ayarından nasıl bu hallere geldi inanmakta güçlük çekiyorum yine. İpek’e de Sado’ya üzüldüğüm kadar üzüldüm. Sahildeki konuşmaları yıkıcıydı, Sadrettin’in silahı boynuna dayayıp vuramaması, ay bir de film afişi gibi boyunda silah varken öpüşmeleri enfesti. Aşk-nefret, merhamet-öfke çatışmaları, silah ve öpüşme tezatıyla nefis bir uyum içindeydi. Bakalım bu ilişkinin sonu nereye gidecek… Bir de Sadrettin Selçuk’un aslında kim olduğunu öğrensin de asıl o zaman görelim curcunayı diyor ve bu esnada hâlâ dört ayağı üstüne düşmeyi başarabilen Songül’e sevgilerimi, saygılarımı iletiyorum. 


Kaplumbağa mı o?!

Son olarak, Sema’nın da dediği gibi, canım Zafer Biryol’u mumla aratan kötü karakterimiz Adil Topal’ın neden bunca kötü olduğunu herkes gibi ben de merak ediyorum. Bahri Baba’nın pek açıklama yapmayışı ve ortada dolanan aşk ve zaaf lafları, Adil’i sevdiği kadını öldürebilecek kadar öfke dolu yapan nedene ulaşmamızı sağlamaya yetmiyor. İşin içinden Bahri Umman’ın haksız olduğu nedenler çıkması muhtemel. Gerçi şu adama merhamet duymayı hiç istemiyorum ama Bahri Baba’ya da kızmak zorunda kalmamız hikayenin ilerleyişi açısından önemli olacak gibi. Kimse bu kadar keskin kötü olamaz gibi geliyor bana, Sinan’la aralarında bir bağ oluşacağı yönündeki iddialara katılabilirim. Yine de Poyraz da Ayşegül de seni hiç affetmeyecek Adil Topal. Sonun pek yakın değil belki ama parlak da değil. 

Poyraz Karayel’in kötü sonuna kendimi hazırlamamak konusunda çok ısrarcıydım, ama gün gelmiyor ki sevgili senaristimiz bize sezon finali tadında bölümler yazıp ciğerimizi söküp atmasın. ‘Mutsuz olacaksınız!!!’ diye bağırıyormuş gibi kendisi. Ben de bu süre zarfında kendimi bunun bir kurgu olduğuna inandırmaya çalışayım bari. 

Son olarak söylemek istediğim bir şey var. Geçtiğimiz ağustosun başında, Poyraz Karayel’in sezon finalini ilk kez izlediğim bir çarşamba akşamında sıkkınlıkla ve yine kendimin zannettiğim büyük acılarla şu cümleyi karalamışım: ‘Bu ülkede çok emek verilmiş olağanüstü anti-kahramanlar yaratılıyor, hayatlarımıza girip günlerimize dokunuyorlar. Ah, iyi şeyler hâlâ oluyor. Dünyanın en güzel Ayşegül’ü, küçük puntolu bir metinde değil, Kalamış’ta yaşıyor.’ 

Sevgili Poyraz Karayel ailesi; güzel işler yapmaya, uyku kaçırmaya, hislendirmeye, ‘ulan iyi ki insanız da duygulanabiliyoruz’ dedirtmeye hep böyle devam edin. Devam edin ki bu güzel ekibin kıymetli işlerini izleyip biz de kendimizde başka güzel işler yapacak şevki bulalım. Akşam akşam üstümüzden kamyon geçiren senaryonuz için, oyunculuklarınız, emeğiniz, her türlü prodüksiyonunuz için binlerce teşekkür. Kendimizi bir aileye bu kadar yakın hissediyorsak, sizinle sevinip sizinle dertleniyorsak, ‘böyle finale bi duble içilir abi’ diyorsak mütesebbibi sizsiniz. İyi ki de sizsiniz. Keşke sarılsak da dertlerimiz azalsa! Bizi akıl dolu, sevgi dolu diyaloglar da kurtarmayacaksa hiç kurtulmayalım!

Sevgiler, dertsiz-tasasız, bol neşeli günler!
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER