İyi ki varsın Kiralık Aşk!

İyi ki varsın Kiralık Aşk!
Başarı hikayelerini hepimiz çok severiz. Kiralık Aşk da son zamanlarda hepimizin içine işleyen bir başarı hikayesi. Dizi haziran ayında başlarken kimse bu kadar başarılı olacağını düşünmüş müydü bilmiyorum, kendi adıma cevap vereyim: Ben düşünmemiştim. İnanılmaz güzel bir oyuncu kadrosu, ana konu bundan önce onlarca kez işlenmiş olsa da "bu iş farklı ya; çok özel, çok güzel" dedirten hikayenin yazılış şekli ve belki de en önemlisi dün gece bir kez daha şahit olduğumuz saygı ve samimiyet.

Biliyoruz ki esas oğlanımız Barış Arduç zatürre başlangıcı teşhisi nedeniyle çekimlere katılamıyordu (çok geçmiş olsun, dediğine göre gümmmbür gümbüür geliyormuş ^.^) ve ekip elde olmayan bu olayı o kadar güzel yönetti ki iyi ki Kiralık Aşk dedirtti sevenlerine. En azından ben öyle dedim. Kolaj bölümle yayına girebilirlerdi veya Ömer'i bir seyahate yollayıp hikayeye devam edebilirlerdi. Ama Meriç Acemi, Ranini ile yaptığı röportajda, "çünkü herkes bizi izlerken aklımıza gelen ilk şeyi yapmak en kibar tanımıyla saygısızlık. Aklımıza gelen seyircinin de aklına gelmiştir yani. Daha iyisini bulmalıyız" demişti. Gerçekten de benim aklıma hiç gelmezdi geçmişe gitmek, böyle bir bölüm hazırlamak. Ama çok kısa bir zamanda böyle bir bölümü yazdılar, çektiler,oynadılar. Ve iyi ki de yaptılar.

Kiralık Aşk'ı izlerken "bu iş çok özel" diyorum, bunu gerçekten hissediyorum. Sadece seyirci olarak değil, sanki ben de bu işin içindeymişim gibi. Daha önce bu kadar benimsediğim, sahiplendiğim bir dizi olmamıştı. Bana bunu hissettiren de işin mutfağındakiler; yapımcısından senaristine, oyuncusundan set emekçisine kadar herkes. Dün bölüm için seçtikleri etiket şahaneydi sonra  ekipten gelen destek mesajları... Ömerli /Barışlı sürpriz yayına girdiğinde Meriç Acemi'nin ''Yaaaa... İşte!'' diyerek bize katılması. Seyircisini o kadar güzel yakalıyor ve seyircisiyle o kadar 'bir' oluyor ki, bunun için de ayrı bir tebriks!

Sen bizim ekranlara geldin geleli canım,bizde ne akıl kaldı ne de fikir...

Defne ve Ömer geçmişe giderken bile ayrı paragrafta düşünemiyorum onları, yavrumcumlarımın paragraflarını bile ayıramıyorum. O kadar 'aynı' büyümüşler ki, aynı şeyleri hissetmişler, aynı yerden yaralanmışlar. Ömer insanlara güvenini yitirmiş, Defne hiç güven duyamamış. Güven duymayı bırak, sevilmek nedir onu bile bilememiş, bilmesine fırsat vermemişler. Babasının terk edip gittiğini hatırlamıyor bile, annesi de bırakıp gidiyor. (yalnız daha önce annesinin gidişini farklı anlatmıştı Defne, bu da nazar boncuğumuz olsun) Anneannesi, abisi, kardeşi, Nihan'ı, İso'su evet şahane insanlar ama yaralı bir Defne'nin bu yarasını saran, ona sevilmenin ne demek olduğunu öğreten Ömer. 

Ömer'le önceden de karşılaşmaları, çarpışmaları hepimizin içini ısıtan bir detaydı. Hele bir de orada bir replik duyduk ki gözlerimizden kalpler çıktı. Ömer'in daha önce rüyasında gördüğü, 'çarşamba cadısı' muhabbeti buradan geliyormuş demek dedik. Ömer, Defne'yi hatırlıyor mu bilmiyorum, hatırlamıyorsa da "nasıl hatırlamaz" diyemiyorum sonuçta kaç sene önce çarpıştığı bir kızı hatırlamaması çok insani bir durum ama bu repliğin bilin çaltına işlemesi şahane. Bilinç altına sağlık zeytin gözlümüz!
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER