Kiralık Aşk: Kökleri geçmişte olan bir gelecek

Şimdi sıra geldi, söylemesem olmaz, keşke siz de söylemeseydiniz sayın ekip dediğim ya da eksik bulduğum şeylere;

Defne’nin malum 3 günde tasarımcı olma mevzusu vardı. Anlaşılan Meriç Hanım fırsat varken bunun geçmişten gelen bir istek olduğunu, bize göstermek istedi. Fakat maalesef geçmiş 29 bölümde Defne’nin tasarımcı olma hayaliyle ilgili tek laf edilmemiş hatta tam tersine böyle bir hayali olmadığı söylenmişti. Masada, Defne ilk tasarımcı eğitimi ile ilgili broşürü gördüğünde, Şükrü Abi'yle aralarında bir sohbet geçmişti. Şükrü Abi, Defne’nin tasarımcılığa olan ilgisine şaşırmıştı ve Defne de "Ben ilk okuldayken resmim 5’ti. Çok iyi resim yapardım. Herkes bana çizdirirdi.”demişti. Aslında orada bahsedilebilirdi Defne’nin bu hayalinden kısaca madem Defne’yi tasarımcı olma yoluna sokmuşlardı. Daha sonralarda (sanırım 22. bölümde) Defne Sude’lere gittiğinde, Sude “Hep tasarımcı mı olmak istedin? “ diye sorduğunda da Defne yine böyle bir hayali olmadığından, tesadüfen kendini orada bulduğundan bahsetmişti. Aslında yazarken, biz daha önce neler demişiz, neler çekmişiz bir bakalım demek lazım.. (Tabii bölüm çok kısa sürede düşünülüp çekildi atlanmış olabilir.) Biz de neden sanki her detayı hatırlıyorsak?

Defne’nin annesinin terk ediş hikayesi de farklı anlatılmıştı. Bu konunun da daha sonra detaylı işleneceğini ve annenin dönebileceğini düşündüğüm için konunun böyle geçiştirilmesine bir şey demiyorum. Sadece anne onları terk etmiş ve sonrasında yeni mahalleye taşınmışlar gibi gösterebilirlerdi. Yani, annenin ardından yaşanan o hüznü, acıyı görebilirdik. Böyle kafalar yandı çünkü izlerken. Kim kaç yaşındaydı, Esra o kadar küçük müydü, hani ip gibi dizilmişlerdi anne terk ederken, anne ne ara buldu o hayırlı kısmeti falan gibi.

Ömer’in ”Ben insanlara güvenmek üzerine kurmadım hayatımı. Ben yalnızca kendime güvenirim.” Sözünün altının bu bölümde biraz dolmasını beklemedim değil. Tek başınalığını ve mücadelesini tam göremedik diye düşünüyorum. Tabii yine elde olmayan sebeplerden ekibin bilerek derine inmediklerini tahmin ediyoruz. Ben Ömer’in kapalı kutusunun hala açılmadığını düşünüyorum ve bunu Barış Arduç’la izlememizin daha anlamlı olacağını düşünüyorum.

Bunu da söylemeden edemeyeceğim. Defne’nin sanırım şu anki hallerini yadırgamamız için eskiden de cazgır olduğunu gösterdiniz. Yapmayın etmeyin diyorum, ben kabullenmek istemiyorum. Tamam, olsun atarlı da olsun ama dozunda. Biz Defne’yi ilk 20 bölümde gördük. Bağırdığı, azarladığı, kıskandığı, hatta bardakları kırdığı da oldu ama hepsi ölçülü, naif ve tatlıydı. Gelin orta yol bulalım ve Defne’yi ilk 20 bölümdeki haline döndürelim çünkü bence 100 kişiye sorsak 99'u bunu ister. Yakında bir kampanya bile başlatabiliriz yani o kadar kararlıyız. Ömer’i tanımadan öncekini değil Ömer’i tanıyan, onu seven, düşünceli Defne’yi istiyoruz.

Son olarak final sahnesinde herkesin bir şekilde hayaline kavuştuğunu göstermeleri ve flash-back'ler çok yerindeydi. Başrol oyuncusu olmadan ve hikâyede bu kadar önemli bir yer kaplarken böyle bir bölüm çekmek gerçekten riskliydi. İyisiyle, kötüsüyle atlattılar bu bölümü. Herkesin ellerine, yüreğine sağlık. Ve tabii ki hoş geldin Ömer İplikçi. Sesin, kısa da olsa görüntün, yetiyor mutlu olmamıza. Bu hikâye benim için, en çok da sen varsın diye bu kadar anlamlı ve güzel. Barış Arduç’un iyi olmasına ve dönecek olmasına çok sevindim. Bir daha umarım sağlık problemleri yaşamaz hiç kimse.

Ee biz? Bizde değişen bir şey yok. Her hafta olduğu gibi bu hafta da izledik ve izlemeye devam edeceğiz dizimizi.
Hoşça kalın, görüşmek dileğiyle.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER