Kiralık Aşk: Rengarenk

Defne’yi nefes bile almadan** seven Ömer’in, hayatı nefesimizi kesen anlarla ölçmesi kabul edilebilir de kontrol edemeyeceği kadar hızlı giden bir aracın içinde olmayı talep etmesi kendisiyle biraz çelişmiyor mu? ‘Güvenlik’ diyen ilk Defne değildi ki, aksine bunu aralarında ilk dillendiren Ömer idi. Üstelik uçurumdan düşmeye ilk gönüllü olan kendisi olmasına rağmen... Defne, araba kullanmasını bile bilmeden, ürkerek de olsa geçmişken direksiyonun başına, kah çöp konteynırlarına çarparak, kah bir kediyi ezmekten son anda kurtularak yol alırken el frenini çeken Ömer değil miydi? Şimdi ise sanki bu aşkı yaşamaktan korkarak kendini geri çeken Defneymiş gibi aşk ve hayat üstüne nasihatlerde bulunan Ömer’i aklımda bir yere oturtamıyorum. Belki de bu; değişen Defne’nin öncekilere benzemeyen ataklarının Ömer’deki yansımasıydı. Kendine yeni bir taktik belirleyerek İz ile sohbete oturan, Monterosso diyerek Ömer’i can evinden vuran Defne, adamın şirazesini kaydırdıysa demek.

Yalnız güven eksikliği yüzünden ayrılmamışlar gibi, şu an yalnızca işteki rekabetlerine odaklanarak, yeniden nasıl bir araya gelebilecekleri üzerine hiç kafa yormayışlarına aklım hala çok takılıyor. O konu daha sırasını bekliyor belli ki ama nasıl bir süreç izleyeceğimizi çok merak ediyorum. Defne bu yönde bir adım mı atacak yoksa sonsuz güven talebinde haklı olduğunu düşünerek Ömer’in kendisine gelmesini mi bekleyecek? Acaba o güven kendi elleriyle veya dış etkenler sonucu yeniden ve sapasağlam inşa mı edilecek, yoksa aralarındaki görünmez çekime karşı koymaktan vazgeçerek “güvenin canı cehenneme” mi diyecekler?

Yılbaşı partisinde Defne’ye söylediklerinden yola çıkarak, “Muhtemel Aşk”ta da dendiği gibi bendini aşacağını düşünüyorum. Önümüzde patlamaya hazır bir bomba gibi duran kiralık aşk oyunu varken, Ömer’in aştığı ve aşacağı bentler yeterli olmazsa diye de korkuyorum ancak Defne Ömer’deki tüm soru işaretlerini çözer de barışırlarsa aşkın insanı törpüleme etkisi nerede kalır ki? İkisi de sürtünecek ikisi de aşınacak; Defne nasıl bu aşkın ateşi ile yanan kanatlarına rağmen yeniden var olmak için çırpınıyorsa, Ömer de kendinden verecek bir şeyler. Aşkın insanı değiştirme etkisini bizzat yaşadığını, “Yapmam!” dediği şeyleri yapabileceğini Ömer de itiraf etti bu bölüm. Belki de bu sayede, güvenmiyorum diyerek yanından uzaklaştığı kadına “Sensiz olamıyorum!” diyerek geri dönecektir.

Zaten bölümdeki ana soru “Aşk için her şey mübah mıdır?” idi. Sude ile Sinan çatışması da bu soru üzerine kurulmuştu. Bana kalırsa dizinin en gri karakteri de şu an için Sude’dir. Defne’ye bir zorlama olmadan, tamamen hür iradesiyle gidişi ve açık yüreklilikle yaptıklarını itiraf edişi bana samimi gelmişti açıkçası.(veya ben çok safım) Evet, yaptıkları ortaya çıkıp da yolun sonuna geldiği için böyle bir hamle yaptı ama yine de burnunu düşürüp özür dilemesi bile bir adımdır, sebep olduklarını düzeltmeye yetmese de. Defne, her ne kadar iyi olmanın kolay, adaletli olmanın zor olduğunu söylemişse de iyi olmak da o kadar kolay bir şey değil aslında. Öyle olsaydı meyve veren ağacın taşlanması saçmalığını kabullenip seyredeceğimize, elimize bir sopa alıp Ömer gibi o taşlayanları kovalardık hepimiz. Oysa dünyaya baktığımızda ağacı taşlayanlara destek çıkanların daha çok olduğunu görüyoruz maalesef. O yüzden iyi olmak da kolay değildir ancak yine de çabalamak gerekir. Belki de bu sebeple Sude’nin çabalarına inanmak istedim. Çünkü eninde sonunda bunlar bir aile olacaklar, Defne kuzeninin eşi olacak.(tez vakitte inşallah!) Sude hala başka hesapların peşindeyse, Cherie’de işe başlama amacı sırf kendi ayakları üstünde durmak değilse ve Defne hala onun hedef tahtasında ise üzülürüm açıkçası. İleride yüz yüze bakacak insanların aralarındakini bu kadar yıkmaya gerek yok.

Ömer’in evinde yaşanan sert konuşmanın Sude’nin damarına basılmış olmasından kaynaklandığına inanıyorum. Çünkü Ömer başından beri Sude’ye de, hislerine de anlayışla yaklaşmıyor. Sinan’a gösterdiği anlayışın çeyreğini bile sunmuyor ona. Kendi aşkı, kendi hisleri olunca tamam, ama Sude’nin hisleri söz konusu olunca dikkate almıyor. Belki hakikaten büyüdüğünü göremiyor, o yüzden de kayda değer bulmuyor hislerini. Belki de kendi doğrularına ve keskin çizgilerine uymayan her şeyi yok saydığı gibi Sude’nin “takıntılı” aşkını da yok saymayı tercih ediyor. Ömer’in ‘defosu’ da buysa demek. Bu nedenle, nasıl ki Defne, Ömer tarafından önemsenmediğini düşündüğü anlarda kendini hatırlatmak için sesini yükseltiyorsa, Sude de aynı hissi aldığı için o sözleri söylemiş olabilir. Sude adına tek temennim grinin koyu tonlarına çok yaklaşmaması. Sana gümüşler, lameler yakışır hayatım!

Geçen haftadan sonra dizinin ve karakterlerin özüne yakışır, hem aşk hem komedi dolu bu rengarenk bölümü bize sundukları için tüm ekibe ve tabi ki oyunculara ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir annenin hazırladığı bayram sofrası gibiydi bölüm; yok yoktu masada. Bize de bu ziyafete ortak olmak, önümüzdeki iki hafta boyunca bu güzel yemeklerle karnımızı doyurmak düşer. Yemekleri hazırlayanın da sofrayı kuranın da ellerine sağlık.

*Günlerden, Edip Cansever
*Nefes Bile Almadan, Redd
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER