Haziran'ın gelmesiyle birlikte yaz başladı, akabinde Ramazan'a da "Merhaba" dedik. Doğal olarak sezondaki göz ağrılarımız da yerini (ağırlıklı olarak romantik komedi olsa da) daha ferah ve kafa boşaltıcı işlere bırakıyor. İşte bunlardan biri de dün akşam yayın hayatına start verdi. "Hayat Sevince Güzel" bir Ege dizisinden beklenilebilecek ne varsa iki buçuk saat boyunca (bu konuya daha sonra değineceğim) önümüze tek tek koydu. Komedi, olası aşk potansiyelleri, kavuşamayan aşıklar, tatlı hayaller, ince hesaplar derken ilk bölümü atlattık. Peki özellikle son yıllarda atağa geçen ve başlı başına yeni bir tür haline gelen "Ege dizileri" içerisinde kendine nasıl bir yer bulacak? Buyrun konuşalım...
Öncelikle genel konudan biraz bahsedecek olursak, Zarife (Algı Eke) Şıpıldakköy'ün en asabi ve ters kızı olarak nam salmıştır. Evlenme fikrine hiç sıcak bakmayan, kardeşi Emine'nin (Öykü Çelik) kendisi evlenmeden evlenemeyeceğini bilmesine rağmen hayatını karartmak istemeyen biridir. Böyle deyince yanlış anlaşılmasın, kesinlikle kötü bir abla değil; ama aşkta meşkte pek işi yoktur işte. Öte yandan Göçer ailesi de şehir şehir gezerek dolandırıcılık yapan bir ailedir. Başlarına yine hayra alamet olaylar gelmeyince tası tarağı toplayıp tatile çıkmaya karar verirler, ama planları Zarife'nin koyunları yüzünden kaza yaptıkları için suya düşer. Ailenin babası Şinasi'nin (Hakan Meriçliler) yaralanmasıyla da mecburen köyde kalmak zorunda kalırlar.
Bizim Zarife de adamı iyileştirebilmek için (ve kendini suçlu hissettiğinden) Şıpıldak otundan yaptığı bir merhemi kullanır. Bir bakmışız ki Şinasi iki günde eskisinden daha iyi bir hale gelmiş ve kafası ancak düzenbazlığa çalıştığı için bu otun kendileri için tek çıkış yolu olduğunu anlamıştır. Öte yandan Göçer ailesinin yakışıklı oğulları Savaş (Ekin Mert Daymaz) ve Barış'ın (Burak Çelik) da Zarife'nin gazabıyla tanışması uzun sürmez ve inatçı keçiler gibi takışıp dururlar, ancak gördüğümüz gibi ilerleyen bölümlerde formülü çalma amacıyla da olsa yakınlaşacaklar. Bir başka cephede ise Emine ise sevdiceği Osman (Lemi Filozof) ile evlenmek istemekte, ancak ablasının durumundan dolayı ona bir koca bulmak için harekete geçer. İki aşık da kaderlerini değiştirmek için çabalar durur, ama her seferinde başarısız olurlar.
Gencim, güzelim, bakışlarımla bile alayınızı pişman ederim.
Açıkçası uzun uzun bahsetmek isterdim, onların yanı sıra yirmi tane karakter daha olduğu için o faslı atlamayı tercih ediyorum. Bölüme Savaş ve Barış'ın denizde (elbette ki çıplaklar, çünkü bu bir yaz dizisi!) yumruk yumruğa ettiği kavgayla ve gelin Zarife'nin seçimini yaptığını söylemesiyle başladık. Açıkçası benim için sürpriz oldu; çünkü olayların en az 10 bölüm sonra alacağı hali daha ilk sahneden görmek yeni bir şey olmasa da çok görmediğimiz bir giriş tarzı. Ama keşke senaryonun geri kalanı da bunun gibi sürprizli olabilseydi. Kesinlikle kötü bir iş değil, üzerinde biraz daha çalışılırsa istediğimiz kıvama gelebilir. Yine de son üç yılda ekranlara konuk olan beşinci (sayıyla 5.) Ege dizisinde artık daha orijinal hamleler görmek de hakkımız. Tabii aynı mekan ve benzer konularda çekildiği için kesişen noktaların olması doğal, fakat ilk bölüm bittikten sonra aklımda kalan en büyük kanı, bugüne kadar izlediklerimizin karışımı olduğuydu.
Elde birçok renkli karakter ve yetenekli oyuncu var, ama bazıları yeteri kadar etkili kullanılamamış. Bunun en büyük nedeninin de bölüm içinde birçok olayın uzun uzadıya anlatılmak istenmesi olduğunu düşünüyorum. Sanki kurgucular montajda hiçbir sahneye kıyamamış gibi geldi hatta. Doğal olarak bu da 1.5 saatte toparlanabilecek hikayenin 140 dakikaya kadar çıkmasına ve sık sık tekrara düşmesine neden olmuş, ama bana sorsanız atılması gereken birçok yer sayabilirim. Öte yandan çoğu karakter renkli olmasına rağmen boyutsuz kalmış, örneğin o kadar tantananın arasında İlknur (Neşem Akhan) ve Seher'in (Yeliz Akkaya) evden kaçmaya çalışması bana pek eğlenceli gelmedi. Elbette ki sıkıcı olmaması için bu tür yan hikayelerin fazla olması önemli, ama onlarla geçen sürede Zarife-Savaş-Barış arasındaki ilişkinin daha sağlam bir temele oturtulmasını tercih ederdim, böylece ilerleyen bölümlerde de aralarında oluşacak aşk üçgenine daha kolay inanabilirdik.
Öte yandan erkek oyuncuların tutukluğunun da ikide bir üstlerini çıkararak kapatılmamasını isterdim, ama dediğimiz gibi bu bir yaz dizisi ve muhtemelen ilerleyen günlerde o gömlekler, t-shirt'ler bir bölümde altmış defa daha çıkacak. Şaka bir yana, bu kadar yerdikten sonra sanki çok kötüymüş gibi izlenim uyandırmasın; tempo sorunu olması haricinde iyi kotarabildiği şeyler de var. Örneğin görselliğe önem vermesi doğru bir hareket olmuş, çünkü havalar sıcak ve insanlar da ekranda iç açıcı manzaralar görmeye hasret. Ildır'ın (Çeşme'ye 20 kilometre uzaklıktaymış, gitmek isteyenlere duyulur) o eşsiz manzarasına ve Göçer ailesinin renkli karavanına tav olmayacak insan tanımıyorum. :D
Yazı devam ediyor..