Limitless: Eğer kendine engel olmayı bırakırsan yapamayacağın şey yoktur!

İlk toplantı NTZ'yi kime verirdiniz sorusundan sonra bitti. Hill Harper'in son soruya vereceği cevabı merak ederek ikinci toplantıya girdik. Ekip ilk toplantıyı ve soruyu kendi arasında konuşmuş olmalı ki Hill Harper ve Mary Elizabeth Mastrantonio'nun olduğu ikinci toplantı doğrudan bu soruyla açıldı.


 
● En son herkese NZT alsalar ne yapacaklarını sorduğumuzda size [Hill Harper] vereceklerini söylemişlerdi. Siz olsanız ne yapardınız ve neden herkes size vermek istiyor?
 
Hill Harper: Çünkü bu soruya verdiğim cevabı daha önce duydular ve NZT alsaydım ne yapacağımı biliyorlar. İlk yapacağım şey beyin kapasitemi deniz suyunu tuzdan arındırmak için gelişmiş, ucuz ve son derece verimli bir yöntem bulmak için kullanırdım. Deniz suyunu arındırmayı başarabilirsek dünyadaki açlığa son verebiliriz çünkü elde ettiğimiz suyla şu anda verimsiz olan toprakları sulayabiliriz. Bu sayede dünyada açlık diye bir şey kalmaz. Üstelik bir taşla iki kuş vururuz çünkü iklim değişikliği diye bir gerçek var ve buzullarımız eriyor. Bu yüzden tüm dünyada deniz seviyeleri yükseliyor. Biz de denizden su almış olacağız ve bu yükselmeyle başa çıkabileceğiz. Eğer bu sorunu çözmezsek yirmi sene içinde meydana gelecek su baskınlarının önüne geçemeyiz. Yani dünya açlığını bitirir ve iklim değişikliğinin neden olduğu su baskınlarını durdururdum. NZT ile bir taşla iki kuş vurmuş olurduk.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Vay canına! Benim de cevap vermem gerekiyor mu? Sanırım ben de kalanını küresel ısınma için kullanırdım. Beraber bu sorunu bitirebiliriz.
 
Hill Harper: Bitirebiliriz…
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Evet tüm sorunları çözebiliriz.
 
Hill Harper: Tüm çevre sorunlarını.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Biraz önce bunu konuşuyorduk, küresel ısınmayı ve iklim değişikliğini inkar etmez bizce suç sayılmalı.
 
Hill Harper: Evet, Los Angeles’ın ne kadar kurak olduğundan, buradaki su sıkıntısından bahsediyorduk. Çok ciddi bir kuraklık problemi var ve orada burada politikacılar hala küresel ısınma diye bir şey olmadığını iddia etmeye devam ediyor. Bu tam anlamıyla rezillik.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Evet bu bir suç sayılmalı.
 
Hill Harper: Katılıyorum.
 
● Peki. Aynı soru üzerinden devam etmek istiyorum. NZT gerçekte olsaydı sizce bir nimet mi yoksa lanet mi olurdu? Ayrıca sonuçta bu yeni bir dizi, sizi daha iyi tanıyabilmemiz için biraz karakterlerinizden bahseder misiniz?
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Önce ben cevap başlayacağım çünkü şimdi sen çok güzel bir cevap verip beni gerersin. NZT alma şansım olsaydı… Düşünüyorum, Jake [McDorman] için yarattıkları karaktere bakıyorum da bence bu dizinin adı Sonuçlar olabilirdi. Çünkü bir gün bir tek şey yapıyor ve bu yaptığı dallanıp budaklanarak hayatını sonsuza dek değiştiriyor. Hikayenin devamında ne olacak bilmiyoruz. Ben şahsen NZT kullanmak ister miydim? Pek sanmıyorum, hayır.
 
Peki tüm insanlar kullanabilse bu sizce bir nimet mi olurdu lanet mi?
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Hepimiz mi? İçimden bir ses bir lanet olurdu diyor ama bunu çok düşünmedim. İyi amaçla da kullanılabilir kötü amaçla da. Bu, suça bambaşka bir boyut getirirdi. Bambaşka bir… Nasıl desem? Var olduğu halde henüz keşfetmediğimiz bir yeraltı dünyası ortaya çıkardı. Pardon, sorunun devamı neydi?



● Canlandıracağınız karakterden biraz bahseder misiniz?
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Oynadığım karakteri zamanla tanıyacaksınız çünkü bu bir seri ve her şey adım adım ilerliyor. Bence karakterim şu açıdan çok farklı. FBI bürosunda soruşturmanın başındaki özel ajanım. Her dizide, her adli vakada bu tip karakterler vardır ama benim canlandırdığım karakterin diğerleri gibi “anne” rolünde olduğunu düşünmüyorum. Emrimdekilerin yasal sınırları aşmamasını sağlamam gerekiyor. Herkesin aynı çizgide düşünmesi lazım ki düşündükleri şeyler, yaptıkları şeyler bir Venn diyagramı gibi diğerlerinin düşünce ve eylemleriyle kesişsin. Bu sayede müthiş sonuçlara ve gerçeklere ulaşabiliriz.

Bu karakterlerin yazarların elinde nasıl şekilleneceğini bilmiyoruz. Söylemesi zor. Bir isimle başlıyorsun, o isme bir geçmiş veriyorsun. Üç yaşındayken başına şu şu geldi diyorsun. Belli bir bölüm gelmeden önce bu veriler üzerine rol yapmak gerçekten zor. Canlandırdığım rol elbette bir kadın. FBI’da görevli. Öğrendiğime göre artık bir cinsiyet ayrımı yok. Yani FBI’da artık böyle bir ayrım yok. Kadınlar şunu yapar, erkekler bunu gibi bir görev paylaşımı yok. Herkes elini taşın altına sokuyor. FBI’ın bu iş için sorumluluk verip güvendiği elemanlar en parlak ve başarılı olanlar. Bir takım olarak çalışıyoruz.
 
Hill Harper: Bence NZT gibi bir ilaç, teknolojik evrimin getirdiklerinden sadece biri. Örneğin çocuk felci aşısının bulunmuş olması ne büyük nimet değil mi? Aynı şekilde belki bir gün kansere neden olan genleri hedef alıp ilaçlar sayesinde kanseri önleyeceğimiz günler de gelecek. Bunlara baktığımızda NZT kulağa çok hoş geliyor. NZT’ye en yakın sahip olduğumuz bir ilaç var -ki eminim çok daha geliştirilmişi de vardır-. Çok pahalı bir ilaç. Reçetesini almak çok zor. Ben kullanmadım ama kullananlarla yapılan röportajlardan anladığım kadarıyla hepsi muhteşem bir şey olduğunu, insanın hayatını değiştirdiğini düşünüyorlar. Mesela bir adam, ilaç sayesinde işime odaklandım ve yazdığım kitabı bitirdim diyordu.

Daha net düşünebilmemizi sağlayan ilaçlar olduğu bir gerçek. Diyelim 10-15 yıl sonra NZT gibi bir ilaç bulundu. Eğer izin verirseniz NZT, neredeyse ana rahimde olduğunuzu bile hatırlamanızı sağlayacak, göz ucuyla bile gördüğünüz duyduğunuz her ayrıntıyı hatırlayabileceksiniz. Mega hafıza. İnanılmaz değil mi? Bence harika olurdu. Ayrıca bence yapay zekanın belli sınırları geçtiği ve insan zekasını solladığı bir dönüm noktasından geçiyoruz ve bu dönüm noktası insanlar açısından tehlikeli bir çizgi. Bu çizgi aşıldığında olabilecekleri anlatan birçok film izlemişsinizdir. Bunlardan “Ex Machina”yı çok sevmiştim mesela. Yani demek istediğim, bilgisayarlarla aşık atabilmek için beynimizi bir şekilde güçlendirmemiz gerekecek. Beyoncé’nin de dediği gibi bir üst aşamaya geçmemiz gerekecek. Hani diyor ya o kızla çıkarsan sana sınıf atlatır diye. NZT’de böyle bir sıçrayış. Bence bu kadar.

Canlandırdığım karaktere gelirsek özel ajan Boyle, Spellman Boyle, herhalde dizide Brian Finch’e ve Jake’e en az güvenen karakter. Her şeyi kitabına göre yapan bir FBI ajanı. Eskiden oranın yıldızıymış, acayip sert, parlak bir geçmişi var. Eski bir deniz komandosu ve şimdi FBI’da. Bir gün böyleyken hiç eğitim almamış, hiçbir şey yapmamış adamın teki bir ilaç alıyor ve ondan iyi oluyor. Ondan daha iyi, daha zeki, daha becerikli, sorunları daha iyi çözüyor ve burada biraz kıskançlık seziyorum. Aynı zamanda içerleme de.

Fakat öte yandan deneyimin çöpe atılmasının yol açabileceği tehlikeler de var. Ne kadar zeki olursan ol insanların ölümüne yol açabilirsin ve bence karakterimin Finch hakkında hissettiği de bu. Finch’ten hoşlanan karakterler de var. Mesela Rebecca [Jennifer Carpenter] Finch’in arkadaşı ama benim de partnerim. Bu konudada biraz kıskançlık durumu var. Kısacası ben Finch’e bayılmayan adamım. Ama bence böyle çekişmeler olması iyi. Herkesin birbiriyle süper arkadaş olduğu diziler gerçeği yansıtmıyor çünkü eminim iş yerinde hoşlanmadığınız insanlar vardır. Ama birlikte çalışmak durumundasınız ve sevmeseniz dahi iyi bir iş çıkarmaya çalışmanız gerekir. Bakalım nasıl olacak. Ne olacağını merak ediyorum, bakalım ilişkimiz derinleşecek mi. Sonuçta Finch’in komik, saçma veya hoş şeyler söylemesi canlandırdığım karakteri eğlendiriyor. Zaten son tahlilde hepimiz kötü adamları yakalamak istiyoruz.

İki gün önce New York’taki FBI bürosunu ziyaret ettim ve bir ajanı canlandıracağım için çok heyecanlıyım. O adam ve kadınların hepsi birer kahraman ve işlerini son derece ciddiye alıyorlar. Bir yandan işlerinden zevk alıyorlar ama çok da ciddiler ve çok iyi iş çıkarıyorlar. Komik bir şey oldu. Anlatmalı mıyım bilmiyorum ama anlatacağım. “Quantico” adlı bir diziden bahsediyorlardı ve diziye destek vermeyi reddetmişler çünkü rezalet olduğunu düşünüyorlardı. Ben de neden diye sordum. Quantico, adayların FBI ajanı olmak için 21 haftalık eğitim aldıkları yer ve başvuranların sadece %1’i alınıyormuş, daha Quantico’ya gider gitmez bunların üçte birini daha eliyorlarmış. Dizi ise Quantico’yu sürekli içip eğlendikleri bir alem yapma yeri gibi gösteriyormuş ve bu doğru değil çünkü bunu yapacak vakitleri yok. Sabah 4:00’te kalkıyorlar, gece uyumadıkları oluyor. Acemi birliği gibi sürekli talim yapıyorlar ama birileri kalkmış FBI’ın eğitim merkezi Quantico’yu vur patlasın çal oynasın eğlenilen bir yer gibi gösteriyor. Bundan dolayı üzgünler çünkü bu doğru değil. Bu yüzden FBI’ı temsil edilmesi gerektiğini düşündüğüm bir şekilde temsil etmekten dolayı çok memnunum. Ketum, dürüst ve kolaya kaçmayan, pisliğe bulaşmayan, orada burada adam dövmeyen başarılı bir adam olarak. İşini ciddiye alan bir adam olarak.

 

● Harper, role hazırlanırken FBI’la çalıştınız. FBI’ın zor suçları çözmek için uyuşturucu madde kullanan bir adam hakkındaki bir diziyle ilgili ne düşündüğünü merak ettim. Biraz bundan bahseder misiniz?
 
Hill Harper: Uyuşturucu madde dendiğinde otomatik olarak kötü çağrışımlar yapıyoruz. Bence böyle olmak zorunda değil. Bu maddeler sayesinde birçok şey yapılabilir. Mesela ilaçlar, uyuşturucular, aşılar. NZT’yi bunların kategorisinde değerlendiriyorum. Diğer yasadışı uyarıcı ya da uyuşturucu maddelerle aynı kefeye koymuyorum. Bu biraz NZT’ye ve bu bağlamda madde kullanımına nasıl baktığınızla alakalı. Bu konuda herkesin başka bir fikri var. Mesela FBI’ın muhbirlerini ele alalım. Ajan gidip 10.000 dolar masraf gösteriyor çünkü kendisine bilgi veren adama ödeme yapması lazım. Kimileri devletin parasını düşünüyor. Evet, belki muhbirin verdiği bilgi hayat kurtaracak ama adamın o 10.000 dolarla ne yapacağını bilemeyiz. Buna değer mi? Aynı soru NZT için de sorulabilir. Şahsen o paraya ne olacağını bilmesem de hayat kurtarmak için muhbire verdiği bilgiye karşılık 10.000 dolar vermeyi tercih ederim. “Muhbirlere para verecek kadar düşmedim, bilgi için para ödeyecek değilim” demektense parayı verir ve hayat kurtarırım. Böyle düşünüyorum. Bu bir seçim ve bence önemli olan sonuç. Eğer iyi bir sonuç elde edilecekse bu seçim yapılmalı.
 
● Mary, pilot bölümünde karakterinizi hep masa başında görüyoruz. İlerleyen bölümlerde daha çok aksiyon görecek miyiz?
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Evet, tabii harika olurdu. Bence olacaktır, takip edilmesi gereken öyle çok sayıda karakter yok zaten. Karakterim hikayeye büroda geçirdiği uzun yıllar ve engin tecrübesinin katkıda bulunacaksa o da iyi. Dublör kullanıp kullanmamaya gelirsek pek tercih etmem. Ama mesela şey vardı…
 
Hill Harper: Bence süper zıplardın.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Yakın zamanda bunu yaptım. Bu arada, birkaç ay önce “New York Times”da okuduğuma göre yıllık muayenede FBI çalışanlarının birçoğu formunu kaybettiğini gözlemlemişler. Herkesin yaşına göre şu kadar koşması, şu kadar mekik, şınav çekmesi gerekiyor. FBI’daki kadınlara bakarsanız daha Quantico’ya adım atmadan önce bile atlattıkları en zor kısmın fiziksel aşamalar olduğunu görürsünüz. Silah sınavlarını geçmek tamam ama esas duvar tırmanışı ve özellikle şınavlar önemli. Eğer benim ofisin dışına çıkmam bunları gerektirecekse o zaman bir kenara çekilirim. Ama çok istekliyim çünkü tüm bunlar konuyu çok daha ilgi çekici kılacaktır. Role hayat veren kişinin özellikle ilginç olması şart değil ama dizide işlenecek daha çok şey var. Birden fazla hikaye var. Jake karakterinin çok sempatik kurgulandığını düşünüyorum. Çok sevilesi bir aktör. Jake’e bakar bakmaz bu adamı sevdim diyebiliyorsunuz. Onu, oyunculuğunu seviyorum.
 
Hill Harper: Burada bir şey ekleyeyim. Bence bu rolün hakkını onun kadar verebilecek başka kimse yok. O kadar iyi ki…
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Evet.
 
Hill Harper: Bu rol için biçilmiş kaftan. Tam olarak uydu…
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Ve kendini sevdiriyor.
 
Hill Harper: Aynen öyle, çok iyi.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Bir sonraki bölümde daha fazlasını da göreceksiniz. Kendi kendisini üzdü. Yaptığının sonucu olarak tüm hayatı bazı yönlerden iyiye bazı yönlerden kötüye gitti. Tüm bu konulara Naz’in hayatı da eklenirse harika olur. Onun kim olduğunu öğrenmeyi çok isterim. İsmi oldukça egzotik geliyor ve henüz bunun nedenini bilmiyoruz. Ama öğreneceğiz. Buyrun?
 
● Hill, televizyon ve sinema oyuncususunuz. Tiyatrocusunuz, yazarsınız. Hepimizi gölgede bırakmak dışında uğraştığınız başka işler de var mı?
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Bir de hamile.
 
Hill Harper: Hamileyim. [Gülüyor] Şu anda bir senaryo üzerinde çalışıyorum ve bir kitap yazıyorum. Şimdiye kadarki beş kitabımdan farklı olarak bu seferki kurgu olacak. İlk defa kurgu yazıyorum. Detroit’e benzeyen bir şehirde doğmuş, özel güçleri olan bir gencin hikayesi.
 
● Filmde bilim-kurgu ağır basıyordu fakat dizi daha ziyade ekip halinde çalışan polisler üzerine. Sizi diğer polisiyelerden ayıran nedir?
 
Hill Harper: Dokuz sene başka bir polisiye olan “CSI: NY”de rol aldım. Bu türe aşinayım. Bence farkımız, bu dizide karakterlerin olması.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Daha fazla karakter.
 
Hill Harper: Evet.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Ve daha derinlemesine işleniyorlar. Mesela…
 
Hill Harper: Daha çok mizah var.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Finch’in bir ailesi ve kaybedecek daha çok şeyi var. Aynı anda birden fazla hikaye işleniyor. İkili oynuyor. Taraflardan biri diğerinden haberdar. İkili mi oynuyor yoksa üçlü mü, nedir? Olaylar gittikçe ilginçleşecek çünkü biz bölümleri izledik ve konunun onun için gittikçe daha kişisel bir yöne seyrettiğini gördük. Çünkü mühim olan karakter işlenişi, polisiye kısmı değil. Vakaları çözmekten ibaret değil. Senaryoyu okurken ilk sayfada bir suçu araştırmaya başlıyoruz ve vaka 18. sayfaya gelmeden çözülüyor çözülmesine ama…
 
Hill Harper: Dallanıp budaklanmış oluyor.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Sonradan ortaya çıkan şeylerle dallanıp budaklanıyor. Şunun da altını çizmek istiyorum, NZT insana üçüncü göz gibi bir şey bahşetmiyor, yalnızca kendi bilişsel yetilerini geliştiriyor. Brian bir anda olmayan şeyleri görmeye başlamayacak, konu bu değil. Sadece düşünme yetisi fevkalade artacak. Bence şu ana dek bizi farklı kılan unsurlar bunlar.
 
Hill Harper: Hikaye anlatımında da daha fazla risk alınıyor. Yani izleyici için çok daha zorlayıcı olacak. Mesela bir sahnede kafamızdan konuşma baloncukları çıkıyor. Finch dudaklarımızı okuyup “şöyle şöyle dediniz” diyor. Biz de “hayır demedik” diyoruz. İzleyicinin o baloncukları takip etmesini bekliyoruz. Çok eğlenceli.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Adeta kafasının içine giriyorsunuz.
 
Hill Harper: Evet kafasının içinde gibisiniz, harika.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Anlatımın normal polisiye dizilerde olmayan kronolojik bir yönü de var. Bildiğim kadarıyla normalde bu diziler paket halinde dünyanın her yerine satılabiliyor. Ama kronoloji olduğunda aşık olmamız için önce başka bir şeyin olması gerekiyor ve diğer diziler bunu yapamıyorlar çünkü paket olarak gönderilmeleri gerekiyor. Burada CBS de aslında bir risk almış oluyor çünkü Brian’ın hikayesi günbegün ilerliyor. Bölümleri öyle hop diye satamayacaklar…
 
Hill Harper: Çünkü NZT ve Bradley Cooper’ın canlandırdığı karakterin etrafında gelişen olay örgüsü…
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Devam eden bir hikaye.
 
Hill Harper: Ediyor, çünkü Bradley Cooper’ın karakterinin Brian’ı FBI’a neden yerleştirdiğini bilmiyoruz. Neden babasıyla ilgilenmesi için hemşire tuttuğunu bilmiyoruz. Neden üçüncü bölümün sonunda adam gönderip artık onun için çalıştığını söylettiğini bilmiyoruz. Adamımız FBI için çalıştığı konusunda ısrar etse de cevap “hayır, bana çalışıyorsun” oluyor. İkili, hatta üçlü oynuyor. Bir köstebek. İzleyici bunları çözmeye çalışırken arka planda devam eden daha büyük bir hikaye var. Makro ve mikro ölçüde hikaye akışı var ve çok ilginç.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Ama Sweeny neler olacağını biliyor.
 
Hill Harper: Evet, Sweeny biliyor. Herhalde ona sormuşsunuzdur.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Olaylar nasıl gelişecek diye sordunuz ve gözlerini devirip “Bilmem ki, her yöne gidebilir,” dedi, değil mi?
 
 

● Filmi önceden biliyor muydunuz? Sizce filmin ve dizinin cazibesi neden kaynaklanıyor?
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Çok yakın zamanda izledim. 2011’de bu filmi izlemezdim. O zamanlar hayatım çok daha farklıydı. Bence en cazip kısmı sonsuz olasılık sunması. Hatırladığım kadarıyla filmde karanlık ve korkutucu bir suç dünyası vardı. Bu da hikaye anlatımı açısından müthiş olanaklar tanıyan bir durum. Gazete manşetlerine bakıp hikayeleştiren CSI ve benzerlerinden çok farklı olarak bu dizi çok farklı yönlere sapabilecek şekilde kurgulanmış. Yakın zamanda izledim ama bir kez daha izlesem fena olmayacak sanırım…
 
Hill Harper:  İnanır mısınız ben filmi izlemedim. İzlemedim çünkü bana ne yapacağımı senaryonun söylemesini istiyorum. Sonuçta karakterim filmde yok. Elbette filmi bir ara izleyeceğim ama önce kitabını okumayı planlıyorum. Çünkü kitap da filmden oldukça farklı. Hangisini temel alacağız? Şahsen önce kitabı okuyacağım. Beni işe bırakan adam bitirmek üzere. Haftaya bitirip bana verecek. Önümüzdeki hafta başlayacağım. Filmi de elbet bir ara izlerim.
 
● Peki bu diziyi cazip kılan nedir?
 
Hill Harper: Bir kere oyuncular çok iyi. Jennifer Carpenter bir harika. Jake müthiş. Mary Elizabeth Mastrantonio da muhteşem. Durup onların ne kadar iyi iş çıkarttığına bakıyorum. Gerçi hiçbir zaman bir işin tutup tutmayacağını bilemezsin ama içimde iyi bir his var.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Bir diziyi devam ettirmek gerçekten çok büyük bir çaba. Devasa bir şey. Bu kadar büyük bir işin parçası olmak, biliyorum çok klişe olacak ama, kendimi şanslı hissetmemi sağlıyor. Bir lütuf demiyorum çünkü genelde o şekilde düşünmem. Ama çok şanslı hissediyorum ve olan bitene, sarf edilen onca emeğe baktığımda değdiğine inanıyorum.
 
Hill Harper: Diğerleri de mutlaka bahsetmiştir, bir de Marc Webb faktörü var elbette. İlk iki bölümümüzü yönetmesi inanılmaz bir şey. Neden mi? Çünkü umarız ki diğer yönetmenlerin de takip edeceği genel havayı ve şablonu o yarattı ve o kadar iyi ki… Şimdiye kadar çalıştığım en iyi yönetmenlerden biri, nokta. Harika biri.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Ayrıca çok da iyi biri. Çok ama çok iyi bir insan.
 
Hill Harper: Evet.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Daima açık, net ve özenli. Televizyonda her zaman yönetmen olmaz, bazen birden fazla çekim yapılır ama her zaman ne yapacağınızı söyleyen biri olmaz.
 
Hill Harper: Jennifer’la bir sahnemiz vardı ve kariyerim boyunca televizyonda yüzlerce bölüm oynamışımdır, böyle bir şey yaşamamıştım. Sahneyi konuşmadan oynamamızı istedi. “Bu çekimde hiçbir diyalog kullanmanızı istemiyorum” dedi. “Söyleyeceğiniz her şeyi ağzınızı açmadan aktarmanızı istiyorum.” Bu çekimin ilk parçasını kullanmaya karar verdi. “Buraya gel” demek yerine Jennifer’ı parmak şıklatarak çağırıyordum. Çok hoşuna gitti. Eğer konuşabilseydim o hareketi yapmama gerek kalmayacaktı. Gerçekten ilgilenen ve izleyen yönetmenlerle çalışmak çok özel bir deneyim. Harika bir iş çıkardı ve bence dizinin bu kadar iyi gelmesinin sebeplerinden biri de her bileşenin bu denli iyi olması.
 
● Mary Elizabeth, siz birçok sinema filminde rol aldınız. Sizce son zamanlarda televizyon için yapılan işlerin sinemaya göre daha iyi olduğu söylenebilir mi?
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Maalesef öyle. Bunu televizyonu mecra ve zanaat olarak aşağılamak için söylemiyorum. Filmi zaman açısından özlüyorum çünkü televizyonda işler çok hızlı. Hikaye anlatımı çok seri. Nasılsa uzun zamandır bir filmde rol almadım bu yüzden söyleyeyim gitsin: İzleyecek hiçbir şey yok veya çok az şey var. Eşimle birkaç hafta önce film arıyorduk.  Hayır, dedim. Önce gişe filmleri, sonra Meryl Streep sezonu ve ardından Oscarlar. Çünkü artık hep böyle gidiyor. Kötü bir niyetim yok, kendisini tanırım, harika bir kadındır. Ama çok az şey çıkıyor, artık bütün olay televizyonda. Bu inanılmaz. İnsanlar nasıl hepsini takip edebilir anlamıyorum. Başka hiçbir şeye vakit kalmaz. Bütün gün böyle geçebilir, ama hikayeler iyi, genç oyuncular var. Bakalım bu ne kadar böyle devam edebilecek. Hepsine çocuklarımmış gibi bakıp “Paranızı biriktirin e mi, çünkü bu bazılarımıza olduğu gibi hayatınızı geçindirmenize yetmeyecektir” demek istiyorum. Ama yeni fikirler çıkıyor. Hikaye, hepsi hikaye. Bilemiyorum. Şu ara tüm para tüm yatırımlar buraya akıyor. Demek ki karşılığını alıyorlar ki hala devam ediyor.
 
● Sizce sinema televizyona göre daha mı basmakalıp olmaya başladı?
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Evet son zamanlarda sinema daha basmakalıp oldu. Artık televizyonda riskler çok büyük. Mesela ben “Nurse Jackie” hastasıydım ama bu televizyonda her zaman görebileceğiniz bir şeydi. Peki ya “House of Cards”? Başka türlü izleyemeyeceğimiz tonla iş var. Bir tane harika dizi vardı, neydi? American Horror Story miydi…
 
Hill Harper: “The Americans”.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Evet, “The Americans” bambaşka bir şey zaten. Muhteşem. Tarih, ve olguları bu kadar derin işleyen bir şeyin sinemada olması gerekirdi ama sinema çok uzun zamandır devam eden bir düşüş yaşıyor.



● Televizyonda ve uzun soluklu bir yapımda rol aldığınızı göz önünde bulundurursak sırf kişisel deneyimlerinize dayanarak bile televizyon dünyasının, beş-on yılı geçtim, şu odaya girdiğimizden bu yana bile değiştiğini söyleyebiliriz. Diğer dizideki uzun rolünüze başladığınız zamanla karşılaştırınca bugün televizyon sektöründe çalışmanın ne gibi farklılıkları var?
 
Hill Harper: Her şey çok değişti. “CSI: NY”ye başladığımızda gerçek bir kameranın içindeki gerçek filmle çekim yapardık.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Özür dilerim, araya giriyorum. Her şeyin dijitalleşmesiyle hayat hızlandı. Kafanı eğip sıradaki repliğini hatırlamaya çalışıyorsun ve hemen devam ediyorsun. Durmak yok. Bazı günler soyunma odana gidecek vaktin bile olmuyor. Acayip uzun günler oluyor. Hem de çok ama çok uzun.
 
Hill Harper: Katılıyorum. Bunun bazı avantajları da var tabii. Karşılıklı güven ilişkisinde olduğun insanlarla çalışıyorsun. Değişik şeyler denemek için biraz daha fazla özgürlüğün var çünkü aynı zamanda eskisinden daha çok çekim yapılabiliyor. Aynı zamanda, bazı çekimleri ve belli sinematografiyi oturtmak eskiden çok daha ustalık gerektiriyordu. Bundan biraz kurtulduk sanki. Çünkü artık sanatsal sinematografi büyük ölçüde teknolojiye dayanıyor. “Sonra zumlarız, sonra efekt ekleriz” diyebiliyoruz. Kamerayı çevir, çek, yeter. Işık yeterli mi? Tamamdır. Eskiden “Şurayı gölgede söyle, karakteri ve temayı kuvvetlendirmek için şu gölgeyi kullan,” diye çalıştığımızı hatırlıyorum. Dijitalde ise gölge yok, tüm gölgeler sonradan ekleniyor.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Gittikçe iyileşiyor ama sen kadın değilsin.
 
Hill Harper: Evet.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Dalga geçer gibi. Korkunç, korkunç. Kendini dünyada kimsenin seni görmesini istemediğin bir şekilde görüyorsun. Yani bir insan gözü bu kadar iyi göremez.
 
Hill Harper: Hayır ama 65 inç Ultra HD televizyonum var ve her şeyi görebilirim.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Benim için birkaç not al o zaman, olur mu? [Gülüyor]
 
Hill Harper: Her şeyi görüyorum ama bence bu daha iyi. Çünkü daha çok insana iş fırsatı çıkıyor. Sektör git gide daha çok sesli oluyor. Sektöre giriş bariyerleri alçalıyor. Mesela Issa Rae’yi biliyor musunuz? HBO’da dizisi başlayacak. İnternetteki “Awkward Black Girl” [Tuhaf Siyah Kız] isimli beşer dakikalık videolarıyla ünlü oldu. Bence bu harika bir hikaye. Eskiden böyle bir şey olamazdı. Eskiyle ilgili insanın özlediği şeyler de oluyor, ama dijitale geçişin güzelleştirdiği, daha fazla insana fırsat sunduğu alanlar da var.
 
● “Mesela şunu sonra hallederiz, kamera hiç durmaz” gibi söylediğiniz bazı şeyler ışığında, bir projeyi tamamladığınızda çıkan ürünle eskisi kadar bağınız olduğunu hissediyor musunuz? Bu nedenle bazen sonucun beklediğiniz gibi olmayacağı düşüncesine kapılıyor musunuz?
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Hayır, hayır. Bu hep böyleydi.
 
Hill Harper: Bağlanmamalısınız.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Gün bittiğinde yaptığınız işe veda edin.
 
Hill Harper: Buna mecbursunuz, aksi takdirde çıldırırsınız.
 
Mary Elizabeth Mastrantonio: Elinden gelenin en iyisini yap yeter. Bazen kamera devam ederken çalışmaya devam etmek daha bile heyecanlı olabiliyor. Mesela geçen gün acayipti. Işık teknisyeninin upuzun bir direğin tepesindeki kabloları indirmesi gerekiyordu ve bunu iPad’iyle yaptı. Daha beş yıl önce bile bunun için iki adam merdivenin tepesine çıkardı. Bir anda oldu bitti. Bu yüzden set ekipleri eskisine göre küçüldü mü bilmiyorum. İş alanını daralttığını sanmam. Tam tersine işleri kolaylaştırdı. Kameralar daha hafif, taşıyacak eleman gerekmiyor. Kameralar kendi kendine geri gidbiliyor. Böylece prodüksiyon için daha çok iş gücü kalıyor. Tüm bunları izlemek teknik açıdan da oldukça heyecanlı. Zaten gençler, çalışırken müzik dinliyorlar ve kendimi önceki yüzyıldan kalmış gibi hissediyorum. Zaten önceki yüzyıldan kalmayım. Tüm bunlar güzel yenilikler. Son olarak setimiz son derece hoş bir ortam. Orada olmak çok güzel.
 
Hill Harper: Teşekkürler arkadaşlar.
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER