Belki kendimi tekrar edeceğim ama bu
röportajı okuduktan sonra tekrara düşmemden ötürü pişman olmadığımı
anlayacaksınız. Bugüne kadar “parti kur, oy verelim” dediğim isimler olmuştur.
Fakat söz konusu Bizim Hikaye’nin
Hikmet’i Nejat Uygur ise (sosyal
medya hesabına göre bir de ‘Jr.’ı var) bu sloganı tekrarlamadan edemeyeceğim. Yaratttığı
“-izm”li kavram, neden parti kursa oy vereceğimin en açık kanıtı olsa gerek:
“Nejatizm.” Anlamı mı? “Ye, iç, eğlen, dans et, geç; kısacası hayatını zorba
gibi yaşa.” Bridget Jones’a bağlayıp hazır
2018’in ilk ayını devirmemişken “kararlar listesi” hazırlayacak olursam
herhalde tek bir maddeden oluşurdu ve o da bu mottodan başkası olmazdı. Hayatında
yaptığı en büyük çılgınlığı sorduğumda söze “anlatabileceklerim çok sıkıcı olur
ama” diye başlayan, bir gün Hindistan’a gitmeye karar verip ertesi gün soluğu
uçakta alan, güne Percy Jackson’ın
mitolojik dünyasında başladıktan oradan Asmalı
Konak’a geçecek kadar hayal gücü geniş biri var karşınızda. Her bir cevabı
bu yazıda önizlemesi yapılacak kadar orijinal, eğlenceli ve uçsuz bucaksız.
Çocukluğumda ailemin beni her oyununa götürdüğü, en çok güldüğüm isim olan
rahmetli Nejat Uygur’un torununa yani onun iki jenerasyon küçük adaşına buradan
tekrar selam olsun!

1- Canlandırdığın karakteri özetleyecek
beş anahtar kelime.
Asosyal, içe kapanık, romantik, fedakar ama kendi hayatı için
fedakarlık yapan biri (gülüyor.) Mesela bütün aile ortak bir amaç için para
biriktirmeye çalışırken Hikmet, Esra’ya kolye almak için para biriktiriyor.
Aslında galiba bunun karşılığı bencil oluyor. Beşinci anahtar kelime için de
güçsüz diyebilirim.
2- Bizim
Hikaye’nin
Hikmet’inin tek bir özelliğine sahip olacaksın; hangisini seçerdin?
Güçsüz yanını seçerdim. Çünkü güçlü olmaya çalışmak bence çok
zor. “Ben güçlüyüm” diyen insanın bile hayatının bir döneminde güçsüz olması
gerekir ki güçlenebilsin. Zaten “Korkaklar aslında en cesur insanlardır çünkü
ancak korkaklar cesaret edebilir” derler. Sıfır noktasını göreceksin. Hikmet’in
de güçsüz olması onun için iyi bir şey çünkü eğer güçlü olsaydı muhtemelen
zarar görürdü.
3- Bizim
Hikaye’yi bir
yemek, Hikmet’i malzemelerden biri olarak düşünecek olursan; diziyi hangi
yemeğe benzetirsin ve karakterin olmasa hangi malzeme eksik olurdu?
Bizim
Hikaye, patlıcan karnıyarık; Hikmet de
kesinlikle onun içindeki kıyma olurdu. Yani patlıcan karnıyarığın olmazsa olmaz
malzemelerinden.
4- İlk audition’ını hatırlıyor musun; nasıl
geçmişti?
İlk audition’ımı hatırlamıyorum ama auditionlardan nefret ettiğimi
söyleyebilirim. Bunun nedenini de yaşadığım bir deneyim üzerinden anlatayım.
Bir audition vereceğim; sahnede de karşımda at olacak. Atla konuşmam ve de
onunla bir duygu paylaşımı yapmam gerekiyor. Havalandırmanın pervanesini at
yaptık; en azından onu öyle görmem istendi. Ve atın gözleri de havalandırmanın
markasının yazılı olduğu kısım oldu. Acaba böyle bir durumdayken benden ne
bekleniyordu? Ne verebilirim ki orada? Bence audition çok ciddi bir iş ve bu,
bir mesleğe dönüşmeli. Audition verdiren şirketler olmalı. Sadece bunu
yapsınlar mümkünse. Ona göre set kurulsun, at varsa gerçekten at olsun o
ortamda. Audition için ajanslara veya yapım şirketlerine gittiğimizde her şeyi
çok normal sanıyorlar. Bir kere gittiğin yapım şirketlerinde hayatında hiç
görmediğin ünlü isimlerle karşılaşabiliyorsun. Seninle göz teması kuruyorlar,
sen ne yapacağını şaşırıyorsun, ciddi toplantılara giriyorsun. Ayrıca o binadan
içeri girdiğinde bir anda “bey” oluyorsun. Audition vermeye geldiğin zaman
tanımadığın insanların “bey” demesinden gerçekten hiç hoşlanmıyorum. Bu nedenle
“audition” kelimesi ve süreciyle galiba barışamayacağım (gülüyor.)
5- Bugüne kadar sette yaptığın en komik hata nedir?
Bizim Hikaye’de setin ilk
haftalarında bir şuursuzluk yaptım. Tiyatrocu bir ailede büyüdüğüm için ben hep
o kulisi gördüm ve biz daima rahattık. Tamam, hepsi profesyonel oyuncular,
üstatlar ama en nihayetinde babam, amcam, dedem, eniştem, yengem ve kuzenlerim
vardı o kuliste. Bu nedenle nerede nasıl davranılacağını ben pek bilmiyorum.
Sette bir sahneyi defalarca oynadık ve bir türlü olmadı. O sırada ben de
“Kestik!” dedim ve markete girdim. Bütün sette ölüm sessizliği olduğu o an. Hiç
kimse ne konuşuyor, ne de yüzüme bakıyor. Anladım yanlış bir şey yaptığımı
(gülüyor.) Yönetmenimiz Serdar Abi (Gözelekli), “Bir daha hiç kimse ben kestik
demeden kesmeyecek” diye bağırdı. Ben de kafamı marketten çıkarıp “Serdar Abi
çok özür dilerim, hadi devam edelim” dedim (gülüyor.) Gerildim çünkü. Kestik ne
demek? Ama söylemesi de çok keyifliymiş. İnanılmaz bir ego veriyor insana.
Sonuçta kesebilen tek insan sensin, başkası müdahale edemiyor.
6- Bizim
Hikaye’de senin
veya başka bir karakterin söylediği, en sevdiğin replik nedir?
Öyle bir
replik hiç gelmiyor şu anda aklıma. Pas geçsek…
7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine Hikmet’i ekipten
başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdin? Aynı şekilde sen de
başka bir karakteri oynayacaksın. Hangisini seçerdin? (Yaş, cinsiyet vb.
etmenleri düşünmeden.)
Ben polis olan Cemil’i oynamak isterdim. Bence çok fazla açılımı olan bir
karakter. Her şey olabilir Cemil; özgüvensiz, psikopat, hiç kimseye sözünü
geçiremeyen veya bunun tam tersi karakterde bir polis olabilir. Mehmetcan’ın
(Mincinozlu) kurmaya çalıştığı şeyi de çok seviyorum. Benim en sevdiğim
karakterlerden biri Cemil bu arada. Hatta en sevdiğim o olabilir. Hikmet’i
kimsenin oynamasını istemezdim, bana kalsın (gülüyor.) Çok sahiplendim,
gerçekten. Herkes de aynı durumda.
8- Ergenliğine döndük; sevdiğin bir ünlünün
fotoğrafını tişörte bastıracaksın. Bu kim olurdu? (Yerli / yabancı fark
etmez.)
İnsanların metalaştırılmasını sevmiyorum. Zaten ailemde neredeyse herkes
ünlüydü ve onların içinde bulundukları dünyadan ötürü ben de sevdiğim
insanlarla sohbet etme şansı yakaladım çocukluğumdan bu yana. O nedenle
tişörtüme herhangi bir ünlünün fotoğrafını bastırmam (gülüyor.) Öyle bir
hayranlığa gerek de yok bence. İnsanlar maalesef hayranlıklarını hangi dozda
yaşayacaklarını bilemiyorlar. Hayranlık değil, saygı duyalım yeterli bence.
Baktığında sabah 6’da kalkıp gece 2’ye kadar 100 kişinin önünde başkasıymışım
gibi davranıyorum. Bu zaten şizofrenik bir şey. Beni izleyen kişi beni
tanımıyor aslında ve dolayısıyla beni de sevmiş olmuyor. Benim ses tonumu,
auramı, beden dilimi sevmiş olabilir ama benimle aynı masada oturup çay
içmediği sürece mümkünse bana hayran olmasın (gülüyor.)
9- Karşında zaman makinesi var; hangi dönemde, hangi
şehre ışınlanmak isterdin?
1923, Ankara. Cumhuriyetin ilan edildiği anı görmeyi çok isterdim.
Kalabalık toplanmış, Atatürk çıkıyor ve şu cümleyi kuruyor: “Efendiler,
Cumhuriyeti ilan ettik.” Allah’ım bir daha söyle. Gerçekten o anı yaşamak muazzam
olurdu.
10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığın nedir?
Şimdi bir anlatabileceklerim var, bir de anlatamayacaklarım (gülüyor.)
Anlatabileceğim çılgınlıklarım çok sıkıcı. Bir gün içinde karar verip ertesi
gün Hindistan’a gitmiştim. Osho’nun kitaplarını okumuştum o dönem ki şu an
saçmalık geliyor bana. En son da Aşk,
Özgürlük, Tekbaşınalık’ını okudum. Bunun üzerine edindiğim bilgileri
yerinde görüp deneyimleyeyim istedim ve Hindistan’ın kültür başkenti Pune’deki
Osho International Center’a gittim. İçeride paranın geçmediği ama girişte 2000
dolar ödediğin bir yer (gülüyor.) Orada aslında hepimizin, olduğumuzdan daha
farklı varlıklar olduğumuzu anlayacağım bir tecrübe yaşadım.
11- Hangi dizileri takip ediyorsun ve onları izlerken
yanında yemesem olmaz dediğin abur cuburlar neler?
Şu an takip ettiğim bir dizi yok. Ama şeker ve çikolatalı şeyleri
seviyorum. Bir ara The Mentalist’i
izliyordum. Friends’in tüm
sezonlarını iki defa izledim, çok seviyorum. Son bölümünde de her defasında
ağlamışımdır. Bütün evi bomboş görüyoruz ya, o an benim için çok duygusal bir
an. Geçenlerde aynı hissi Yağızcan’ın (Konyalı) rol aldığı Çıkmaz Sokak Çocukları oyununda da yaşadım. Evi ev yapan içinde
geçen olaylardır ya; bu nedenle galiba tüm yaşananların ardından öyle boş ev
görmek etkiliyor beni.
12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksın; öğlen
bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksin. Hangilerini
seçerdin?
Kitap
kesinlikle Percy Jackson olurdu.
Zaten hayatımda bugüne kadar Harry Potter’la
birlikte iki seri bitirdim; biri de Percy
Jackson. Hayatımın bir dönemini Zeus ve Poseidon’un gerçek olduğunu
düşünmek isteyerek geçirdim. O filmde yarı Tanrı olarak uyanmak isterdim. Tam
değil, yarı diyorum; mütevazıyım o konuda. Öğlen Asmalı Konak’a uğrardım (gülüyor.) Akşamı da The Milk’in dünyasında geçirmek isterdim. Oradaki kolektif ruha
hayran kalmıştım. Zaten ünlü olabilme ihtimalini de bu yüzden seviyorum. En
büyük hayalim kitleleri peşimden sürükleyebilmek. Çünkü şu an iyi bir insan
olduğuma inanıyorum ve insanları, bir yanlışa sürüklemeyeceğimden neredeyse
eminim.
13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları neler?
Çekilir ve çekilmez yanları şunlardır diye bir tanımlama yapamam açıkçası.
Bana göre oyunculuk sahnedeki ve kamera önündeki şeklinde ikiye ayrılıyor.
Geleneksel Türk tiyatrosu ile büyüdüğüm için hep onu sevmişimdir ve orada da
bir “oynama” hali vardır. Fakat kamera karşısında oynamamaya gayret edersin. Bu
yüzden de ister istemez canlandırdığın karakter olursun. Mesela ben “kestik”
denildikten 30-35 dakika sonra ancak kendime gelebiliyorum. Bence bu hem
zorlayıcı hem de ciddi anlamda zevk veren kısmı.
14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm... Hadi,
bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram ekleyin.
Nejatizm olurdu, çok isterim. İnsanlar çok mutlu olurlar. TDK karşılığı da
zorbalık. Ama fiziksel bir zorbalıktan bahsetmiyorum. Bir yanılgılar, yalanlar
balonu içinde yaşıyoruz ya, o nedenle ye, iç, eğlen, dans et, geç; kısacası
hayatını zorba gibi yaşa.
15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir soru
rica etsem...
Hollanda ile ilgili en sevdiği şey nedir?
Bir önceki
RaniniTV Ekspres 15 Soruda’nın konuğu Murat Balcı’nın sorusu:
Bir
oyuncunun başına gelebilecek en güzel şey sence nedir?
Oyuncu
olduğunu unutması.
Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Alper Kemal Özkorkmaz