RaniniTV Ekspres: 15 Soruda Nejat Uygur

RaniniTV Ekspres: 15 Soruda Nejat Uygur
Belki kendimi tekrar edeceğim ama bu röportajı okuduktan sonra tekrara düşmemden ötürü pişman olmadığımı anlayacaksınız. Bugüne kadar “parti kur, oy verelim” dediğim isimler olmuştur. Fakat söz konusu Bizim Hikaye’nin Hikmet’i Nejat Uygur ise (sosyal medya hesabına göre bir de ‘Jr.’ı var) bu sloganı tekrarlamadan edemeyeceğim. Yaratttığı “-izm”li kavram, neden parti kursa oy vereceğimin en açık kanıtı olsa gerek: “Nejatizm.” Anlamı mı? “Ye, iç, eğlen, dans et, geç; kısacası hayatını zorba gibi yaşa.” Bridget Jones’a bağlayıp hazır 2018’in ilk ayını devirmemişken “kararlar listesi” hazırlayacak olursam herhalde tek bir maddeden oluşurdu ve o da bu mottodan başkası olmazdı. Hayatında yaptığı en büyük çılgınlığı sorduğumda söze “anlatabileceklerim çok sıkıcı olur ama” diye başlayan, bir gün Hindistan’a gitmeye karar verip ertesi gün soluğu uçakta alan, güne Percy Jackson’ın mitolojik dünyasında başladıktan oradan Asmalı Konak’a geçecek kadar hayal gücü geniş biri var karşınızda. Her bir cevabı bu yazıda önizlemesi yapılacak kadar orijinal, eğlenceli ve uçsuz bucaksız. Çocukluğumda ailemin beni her oyununa götürdüğü, en çok güldüğüm isim olan rahmetli Nejat Uygur’un torununa yani onun iki jenerasyon küçük adaşına buradan tekrar selam olsun! 


 
1- Canlandırdığın karakteri özetleyecek beş anahtar kelime.
Asosyal, içe kapanık, romantik, fedakar ama kendi hayatı için fedakarlık yapan biri (gülüyor.) Mesela bütün aile ortak bir amaç için para biriktirmeye çalışırken Hikmet, Esra’ya kolye almak için para biriktiriyor. Aslında galiba bunun karşılığı bencil oluyor. Beşinci anahtar kelime için de güçsüz diyebilirim.

2- Bizim Hikaye’nin Hikmet’inin tek bir özelliğine sahip olacaksın; hangisini seçerdin?
Güçsüz yanını seçerdim. Çünkü güçlü olmaya çalışmak bence çok zor. “Ben güçlüyüm” diyen insanın bile hayatının bir döneminde güçsüz olması gerekir ki güçlenebilsin. Zaten “Korkaklar aslında en cesur insanlardır çünkü ancak korkaklar cesaret edebilir” derler. Sıfır noktasını göreceksin. Hikmet’in de güçsüz olması onun için iyi bir şey çünkü eğer güçlü olsaydı muhtemelen zarar görürdü.

3- Bizim Hikaye’yi bir yemek, Hikmet’i malzemelerden biri olarak düşünecek olursan; diziyi hangi yemeğe benzetirsin ve karakterin olmasa hangi malzeme eksik olurdu?
Bizim Hikaye, patlıcan karnıyarık; Hikmet de kesinlikle onun içindeki kıyma olurdu. Yani patlıcan karnıyarığın olmazsa olmaz malzemelerinden.

4- İlk audition’ını hatırlıyor musun; nasıl geçmişti?
İlk audition’ımı hatırlamıyorum ama auditionlardan nefret ettiğimi söyleyebilirim. Bunun nedenini de yaşadığım bir deneyim üzerinden anlatayım. Bir audition vereceğim; sahnede de karşımda at olacak. Atla konuşmam ve de onunla bir duygu paylaşımı yapmam gerekiyor. Havalandırmanın pervanesini at yaptık; en azından onu öyle görmem istendi. Ve atın gözleri de havalandırmanın markasının yazılı olduğu kısım oldu. Acaba böyle bir durumdayken benden ne bekleniyordu? Ne verebilirim ki orada? Bence audition çok ciddi bir iş ve bu, bir mesleğe dönüşmeli. Audition verdiren şirketler olmalı. Sadece bunu yapsınlar mümkünse. Ona göre set kurulsun, at varsa gerçekten at olsun o ortamda. Audition için ajanslara veya yapım şirketlerine gittiğimizde her şeyi çok normal sanıyorlar. Bir kere gittiğin yapım şirketlerinde hayatında hiç görmediğin ünlü isimlerle karşılaşabiliyorsun. Seninle göz teması kuruyorlar, sen ne yapacağını şaşırıyorsun, ciddi toplantılara giriyorsun. Ayrıca o binadan içeri girdiğinde bir anda “bey” oluyorsun. Audition vermeye geldiğin zaman tanımadığın insanların “bey” demesinden gerçekten hiç hoşlanmıyorum. Bu nedenle “audition” kelimesi ve süreciyle galiba barışamayacağım (gülüyor.)

5- Bugüne kadar sette yaptığın en komik hata nedir?
Bizim Hikaye’de setin ilk haftalarında bir şuursuzluk yaptım. Tiyatrocu bir ailede büyüdüğüm için ben hep o kulisi gördüm ve biz daima rahattık. Tamam, hepsi profesyonel oyuncular, üstatlar ama en nihayetinde babam, amcam, dedem, eniştem, yengem ve kuzenlerim vardı o kuliste. Bu nedenle nerede nasıl davranılacağını ben pek bilmiyorum. Sette bir sahneyi defalarca oynadık ve bir türlü olmadı. O sırada ben de “Kestik!” dedim ve markete girdim. Bütün sette ölüm sessizliği olduğu o an. Hiç kimse ne konuşuyor, ne de yüzüme bakıyor. Anladım yanlış bir şey yaptığımı (gülüyor.) Yönetmenimiz Serdar Abi (Gözelekli), “Bir daha hiç kimse ben kestik demeden kesmeyecek” diye bağırdı. Ben de kafamı marketten çıkarıp “Serdar Abi çok özür dilerim, hadi devam edelim” dedim (gülüyor.) Gerildim çünkü. Kestik ne demek? Ama söylemesi de çok keyifliymiş. İnanılmaz bir ego veriyor insana. Sonuçta kesebilen tek insan sensin, başkası müdahale edemiyor.

6- Bizim Hikaye’de senin veya başka bir karakterin söylediği, en sevdiğin replik nedir?
Öyle bir replik hiç gelmiyor şu anda aklıma. Pas geçsek…

7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine Hikmet’i ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdin? Aynı şekilde sen de başka bir karakteri oynayacaksın. Hangisini seçerdin? (Yaş, cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden.)
Ben polis olan Cemil’i oynamak isterdim. Bence çok fazla açılımı olan bir karakter. Her şey olabilir Cemil; özgüvensiz, psikopat, hiç kimseye sözünü geçiremeyen veya bunun tam tersi karakterde bir polis olabilir. Mehmetcan’ın (Mincinozlu) kurmaya çalıştığı şeyi de çok seviyorum. Benim en sevdiğim karakterlerden biri Cemil bu arada. Hatta en sevdiğim o olabilir. Hikmet’i kimsenin oynamasını istemezdim, bana kalsın (gülüyor.) Çok sahiplendim, gerçekten. Herkes de aynı durumda.  

8- Ergenliğine döndük; sevdiğin bir ünlünün fotoğrafını tişörte bastıracaksın. Bu kim olurdu? (Yerli / yabancı fark etmez.)
İnsanların metalaştırılmasını sevmiyorum. Zaten ailemde neredeyse herkes ünlüydü ve onların içinde bulundukları dünyadan ötürü ben de sevdiğim insanlarla sohbet etme şansı yakaladım çocukluğumdan bu yana. O nedenle tişörtüme herhangi bir ünlünün fotoğrafını bastırmam (gülüyor.) Öyle bir hayranlığa gerek de yok bence. İnsanlar maalesef hayranlıklarını hangi dozda yaşayacaklarını bilemiyorlar. Hayranlık değil, saygı duyalım yeterli bence. Baktığında sabah 6’da kalkıp gece 2’ye kadar 100 kişinin önünde başkasıymışım gibi davranıyorum. Bu zaten şizofrenik bir şey. Beni izleyen kişi beni tanımıyor aslında ve dolayısıyla beni de sevmiş olmuyor. Benim ses tonumu, auramı, beden dilimi sevmiş olabilir ama benimle aynı masada oturup çay içmediği sürece mümkünse bana hayran olmasın (gülüyor.)

9- Karşında zaman makinesi var; hangi dönemde, hangi şehre ışınlanmak isterdin?
1923, Ankara. Cumhuriyetin ilan edildiği anı görmeyi çok isterdim. Kalabalık toplanmış, Atatürk çıkıyor ve şu cümleyi kuruyor: “Efendiler, Cumhuriyeti ilan ettik.” Allah’ım bir daha söyle. Gerçekten o anı yaşamak muazzam olurdu.

10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığın nedir?
Şimdi bir anlatabileceklerim var, bir de anlatamayacaklarım (gülüyor.) Anlatabileceğim çılgınlıklarım çok sıkıcı. Bir gün içinde karar verip ertesi gün Hindistan’a gitmiştim. Osho’nun kitaplarını okumuştum o dönem ki şu an saçmalık geliyor bana. En son da Aşk, Özgürlük, Tekbaşınalık’ını okudum. Bunun üzerine edindiğim bilgileri yerinde görüp deneyimleyeyim istedim ve Hindistan’ın kültür başkenti Pune’deki Osho International Center’a gittim. İçeride paranın geçmediği ama girişte 2000 dolar ödediğin bir yer (gülüyor.) Orada aslında hepimizin, olduğumuzdan daha farklı varlıklar olduğumuzu anlayacağım bir tecrübe yaşadım.

11- Hangi dizileri takip ediyorsun ve onları izlerken yanında yemesem olmaz dediğin abur cuburlar neler?
Şu an takip ettiğim bir dizi yok. Ama şeker ve çikolatalı şeyleri seviyorum. Bir ara The Mentalist’i izliyordum. Friends’in tüm sezonlarını iki defa izledim, çok seviyorum. Son bölümünde de her defasında ağlamışımdır. Bütün evi bomboş görüyoruz ya, o an benim için çok duygusal bir an. Geçenlerde aynı hissi Yağızcan’ın (Konyalı) rol aldığı Çıkmaz Sokak Çocukları oyununda da yaşadım. Evi ev yapan içinde geçen olaylardır ya; bu nedenle galiba tüm yaşananların ardından öyle boş ev görmek etkiliyor beni.

12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksın; öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksin. Hangilerini seçerdin?
Kitap kesinlikle Percy Jackson olurdu. Zaten hayatımda bugüne kadar Harry Potter’la birlikte iki seri bitirdim; biri de Percy Jackson. Hayatımın bir dönemini Zeus ve Poseidon’un gerçek olduğunu düşünmek isteyerek geçirdim. O filmde yarı Tanrı olarak uyanmak isterdim. Tam değil, yarı diyorum; mütevazıyım o konuda. Öğlen Asmalı Konak’a uğrardım (gülüyor.) Akşamı da The Milk’in dünyasında geçirmek isterdim. Oradaki kolektif ruha hayran kalmıştım. Zaten ünlü olabilme ihtimalini de bu yüzden seviyorum. En büyük hayalim kitleleri peşimden sürükleyebilmek. Çünkü şu an iyi bir insan olduğuma inanıyorum ve insanları, bir yanlışa sürüklemeyeceğimden neredeyse eminim.

13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları neler?
Çekilir ve çekilmez yanları şunlardır diye bir tanımlama yapamam açıkçası. Bana göre oyunculuk sahnedeki ve kamera önündeki şeklinde ikiye ayrılıyor. Geleneksel Türk tiyatrosu ile büyüdüğüm için hep onu sevmişimdir ve orada da bir “oynama” hali vardır. Fakat kamera karşısında oynamamaya gayret edersin. Bu yüzden de ister istemez canlandırdığın karakter olursun. Mesela ben “kestik” denildikten 30-35 dakika sonra ancak kendime gelebiliyorum. Bence bu hem zorlayıcı hem de ciddi anlamda zevk veren kısmı.

14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm... Hadi, bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram ekleyin.
Nejatizm olurdu, çok isterim. İnsanlar çok mutlu olurlar. TDK karşılığı da zorbalık. Ama fiziksel bir zorbalıktan bahsetmiyorum. Bir yanılgılar, yalanlar balonu içinde yaşıyoruz ya, o nedenle ye, iç, eğlen, dans et, geç; kısacası hayatını zorba gibi yaşa.

15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir soru rica etsem...
Hollanda ile ilgili en sevdiği şey nedir?
 
Bir önceki RaniniTV Ekspres 15 Soruda’nın konuğu Murat Balcı’nın sorusu:
Bir oyuncunun başına gelebilecek en güzel şey sence nedir?
Oyuncu olduğunu unutması.

Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Alper Kemal Özkorkmaz



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER