Yılın en iddialı dizilerinden, David
Fincher imzalı MINDHUNTER’in oyuncuları Jonathan Groff ve Holt McCallany, Londra'da Netflix'in düzenlediği bir etkinlikte gazetecilerin sorularını cevapladılar. Yuvarlak masa röportajları şeklinde gerçekleşen bu röportajlarda, Groff ve McCallany; David Fincher’i,
karakterleri ve seri katiller hakkındaki düşüncelerini bizimle paylaştılar.
Groff, dizide Holden Ford isimli FBI'a bağlı Davranış Bilimleri Birimi'nde çalışan bir özel ajan olarak izleyici karşısına çıkıyor. Karakter, suçlu psikolojisi ve suçlu profili oluşturmada önde gelen isimlerden John E. Douglas'a dayandırılarak hazırlandı.
Mindhunter, on bölümlük sezonuyla Netflix’te yayında.
● G1: Dizi muhteşem, çok güçlü bir teması var.
Sanırım, David Fincher bu projeyi uzun süredir hazırlıyordu. Onunla çalışırken
bu projenin onun için bir “tutku projesi” olduğunu hissettiniz mi?
David ile çalışmak, eşsiz ve olağanüstü bir
deneyimdi. Kendisi çok titiz ve işini çok seviyor. Bu da, diğer insanlarda aynı
tutkuyu ateşliyor. David’den sonra verdiğim küçük çaplı konserlere veya
yaptığım işlere de yaklaşımım değişti. O, size yaptığınız işten gurur
duyduğunuzda nasıl iyi hissedeceğinizi fark ettiriyor. Bu projenin onun için ne kadar önemli olduğu
açıktı. Bence David sadece önemsediği projelerde çalışıyor, kendini o projeye
adıyor. Bu, çok ilham verici bir deneyimdi.
● DÖ: Dizide Bill’e ilişkinizin mizahi bir yanı
var. Bu durumu diğer “cinayet dizileri”nde pek göremiyoruz. Bu kadar karanlık
bir senaryoyu ilk okuduğunuzda, karakterlerinizle alakalı sizi şaşırtan şeyler
oldu mu?
Bill ile olan ilişkimizdeki mizah beni çok
şaşırttı. Holt ve benim doğal bir bağımız var ve çekim sırasında komik olaylar
yaşamaya başladık. Dizi, çekimler başladıktan sonra bile hala geliştiriliyor ve
yazılıyordu. Sahne çekimleri yayın akışındaki sırayla olmadığı için, bizim aramızdaki ilişkiyi
bu yönde değiştirmeye karar verdiler, “bromance”* de diyebiliriz buna. Ayrıca ilk ezonun sonuna doğru ilişkimiz daha karmaşık bir hal alıyor. Birbirlerine
aşık oluyorlar gibi ve bu da ilişkilerini daha dinamik kılıyor. Bu, bana çok
şaşırtıcı gelmişti. Komedi kısmı ise çok da şaşırtıcı değildi, çünkü dizinin
en büyük özelliği tam da David-vari olması. Örneğin, Kemper sahnesinde, onunla
olan ilk sahnemizde, gergin gözükmek için bir sürü gereksiz hareket
yapıyordum.. David’in her sahne basına üç çekim istemesinin nedenlerinden biri
de, aynı anda sahneyi hem içten hem de komik yapacak belli nüanslar yakalamak
istemesiydi. O sahnede, Kemper bana
‘’Neden gerginsin?” diye soruyor, ben de bir sürü saçma şey yapıyordum. Günün
sonunda, David bana “hiç bir şey yapmasan nasıl olur? Sadece ona bak ve ‘gergin
değilim’ de” dedi. Bu sayede sahne gerçekten de çok daha etkili ve komik oldu.
Ayrıca, mesela çok ciddi bir sahne çekiyoruz…Uzun süreden beri çalıştığımız bir
sahnede, David, bir diyalogda birdenbire öyle bir değişik yapar ki, sahne
bütünüyle değişir ve daha dinamik hale gelir. Bu örnek, bu diziyi bir David
Fincher dizisi yapan şeylerden sadece biri.
● G2: Karakterinizin esinlenildiği FBI ajanıyla
tanışma fırsatınız oldu mu?
Hayır, sadece
mailleştik. Adı John Douglas, MINDHUNTER kitabının yazarı. Bütün bu seri katillerin işledikleri cinayetler, yaptıkları o
kadar korkunç ki sanki bunların kurgu olduğunu düşünüyorsunuz. Olayların akışı
da dahil olmak üzere hepsi gerçek. Fakat, dizinin yazarları, ajanların özel
yaşamları konusunda tam bir sanatsal özgürlüğe sahiplerdi ve karakterleri kendi
düşündükleri gibi yarattılar.
● G2: Douglas, size performansınızda yardım edecek
herhangi bir detay verdi mi?
Douglas bir sürü kitap yazmış. Olayların
onun bakış açısından anlatıldığı MINDHUNTER kitabını okumaya başladım. Kitabı
okuduğunuzda, Douglas’ın ve 70’li yılların sonunda “seri katil” tanımını bulan
Davranışsal Bilimler Ünitesinin ne kadar yenilikçi olduğunu anlıyorsunuz. 70’li
yıllara kadar “seri katil” fikrinin olmamasını gerçekten aklınız almıyor.
John’un kitabını okuyup, dizideki o gelişimi görmek çok keyifliydi. Bu
soruşturmalar, FBI binasının bodrumunda başlamışken, daha sonra büyüyor ve
FBI’ın en büyük parçalarından biri oluyor. John, kitabında FBI’daki bürokrasiden, başını derde
sokmak pahasına yeni şeyler deneme çabasından ve seri katilleri sorgulamanın
yarattığı duygusal zararlardan çok bahsediyor. 1. sezon boyunca biz de bunu
işlemeye çalıştık.
● G3: John’la mailleşme ve kitabını okuma dışında
rolünüze nasıl hazırlandınız?
David’in önceki filmlerini tekrar izledim.
David’in kendine özgü bir tarzı ve anlayışı var. Bütün filmleri birbirinden
farklı ama oyunculuk konusunda çok hassas.
Dönem analizi, seri katiller hakkında okumalar ve John’un kitabından
sonra, Fincher’in dünyasına geri dönmek istedim. 2 haftalık prova sürecinden
sonra Nisan’da, Los Angeles’ta 3 haftaydı belki tam hatırlamıyorum, Pittsburg’e
gittik. Bütün sahneleri okuyup, satır
satır ana hikayeyi çalışmak muhteşemdi.
Çekim aşamasındayken de her Cumartesi buluşup, o haftaki senaryonun
bütün sahnelerinin üstünden geçiyorduk, sahneler hakkında konuşup her sahnenin
psikolojisini anlamaya çalışıyorduk. Araştırma ve prova yapmak için bolca
vaktimizin olması çok iyiydi.
● G1: Filmde ya da televizyonda 10-12 sayfa süren
sahnelere rastlamayız. Bu sahneleri oynarken karşılaştığınız zorluklar nelerdi?
Doğru söylüyorsunuz. Ed Kemper’in ilk
sahnesini okurken, “Of, 15 sayfa, bunu yapamazsın” dedim kendi kendime. İçinde
bir sürü psikolojik teriminin olması da cabasıydı. Bu tür şeyler, David için
mükemmel. Genelde, bir sahneyi çekerken, özellikle önemli bir sahneyse, hep “
Tanrım! Umarım olmuştur..Keşke şöyle yapsaydım” diye düşünürsün. Ancak, sahneler
uzun olduğunda, o sahneleri gerçekten yaşayıp, kendini içinde kaybediyorsun.
Bazı anlarda kameranın beni çektiğini unuturdum. Kısa sahnelerde olduğunun
aksine sanki bir tiyatro oyunundaymışsın
gibi kendini sahnenin içinde kaybetmek, hem çok zorluydu hem de keyifliydi.
Benim için dizinin en heyecan verici kısmıydı.
● G3: Dizinin konusu hem çok karanlık hem de tüyler
ürpertici. Bazı ağır sahnelerden sonra kafanızı boşaltmak için yaptığınız
herhangi bir şey var mıydı? Yoksa hep karakterde mi kaldınız?
Ben hiç ‘’method oyuncusu’’ değilimdir. Her
sabah kosardım. Zaten her gün dizide çalışıyordum. Pittsburg’dayken 10 ay
içinde, sanırım sadece 3 gün iznim vardı. Bu yüzden benim için olay,
odaklanmak, erken yatmak, her sabah kalkıp koşmaktı. Gün içinde ise; eve gidip,
bir sonraki günün diyaloglarını ezberlemek…Çekim takviminin gerisinde kalmamak
ve yorulmamak için gerekli olan sıkı bir disiplin süreciydi. Çekim sırasında
kendimden ne varsa verebilmek için kendime çok iyi baktım. Diyetime bile dikkat
ettim.
● DÖ: Making a Murderer gibi bir sürü diziyi
soluksuz izliyoruz. Neden seri katiller hala bu kadar ilgimizi çekiyor?
Çok ilginç değil mi? Making a Murderer var,
daha başka bir sürü film ve dizi var. Bana göre bu, bilinmeyenin çekiciliği.
Ardındaki sebebin tarifinin zor olması. Bazen bu olayların sebebini
çıkarabiliyorsunuz, bazen de çıkaramıyorsunuz. Bu insanların cinsel olarak
bastırıldığını düşünüyorum. Cinsellik ve şiddet arasındaki ilişki, bizim deneyimimize
yabancı. Bu baskının bu kadar berbat bir şekilde ortaya çıkması, bizim sağlıklı
bir şekilde cinsellik ve şiddet fikrine bakmamız için bir fırsat. Seri
katiller, ilginç bir şekilde hala kültürel bir fenomen.
● DÖ: Dizi sayesinde, seri katillerin dünyasını
biraz da olsa anlamaya başladınız sanırım?
Daha önce bilmediğim bazı temel şeyler
varmış. Örneğin, çocuklarda erken uyarı sinyalleri arasında eşyaları ateşe
vermek var. Çocukluk sonrası dönemde ise, yatağı pisletmek ve hayvan öldürme
var. Bunlar dikkat edilmesi gereken bazı
işaretler. Sürekli tekrarlanan bazı noktalar var. Seri katillerin manyak
insanlar olduğunı düşünürdüm ama baktığınızda aileleriyle olan ilişkileri,
geçmiş deneyimleri birbirine benzer. Tabii, herkesin kendine has özellikleri
var ama dizide oynamadan önce, bu gibi bazı şeylere dikkat edilmesi gerektiğini
bilmiyordum.
● G1: Görünüşe göre 5 sezon planlanıyor. Bu durumdan
haberiniz var mıydı?
Daha dizi yayınlanmadı bile..
● DÖ: Bildiğim kadarıyla 2. Sezon onaylandı..
Belki bir söylenti, belki de değil. Umarım
onaylanmıştır. Dizinin konusu her daim ilgi çekici. İlk sezon boyunca, Holden’in
hikayesi bir yerde başlıyor, sonrasında ise hiç umulmadık bir yerde son
buluyor. Holden’in hikayesi hem çok karmaşık hem de şaşırtıcı, bu yüzden
işleyecek çok şey var.
● DÖ: Hoyden’in karanlık yanını görmeyi çok
istiyorum. Karakter olarak etkiye açık olduğunu seri katillerle konuşurken
gördük. Seri katille buluşmadan önce Hoyden’in aynada saçını yapısı gibi bazı
olaylar, aslında büyülendiğini de gösteriyor gibi. Hoyden’in karanlık yanını
görecek miyiz?
Bunu fark etmenize sevindim. Bu dizi
hakkında sevdiğim şeylerden biri. Birinci bölümde ana karakter ne istediğini ya
da kim olduğunu bilmiyor. Arayış içinde ve ilk bölümdeki olaylar, onu belli bir
yöne doğru çekiyor. Varoluşsal kriz yaşayan bu kişi, daha kim olduğunu bilmeden
kendini bir seri katilin karşısında otururken buluyor. Bu benim için çok ilginçti.
Bill Tench için de. İkisi de özel yaşamlarında tıkanıklık yaşıyorlar ve bu
psiko-seksüel katillerle etkileşime geçerken, aynı zamanda kendilerini bulmaya
ve ifade etmeye çalışıyorlar. Bütün bu olaylar, tabii ki onların hayatını
biçimlendiriyor.
● G3: Çok fazla bilgi paylaşamayacağınızı biliyorum
ancak, favori sorgu sahneniz var mı?
İlk aşkınızı hiç bir zaman unutmazsınız
derler. Kemper’i oynayan Cameron inanılmazdı. Bütün seri katilleri oynayan
aktörler muhteşem ama Cameron benim ilk sorgulamam ve Ed Kemper sezon boyunca
karşımıza çıkan bir konu. Dolayısıyla kalbimde özel bir yeri var.
*Bromance: Erkek arkadaşlar arasındaki yakın ilişki.