Şansımı Seveyim: Çölde kutup ayısına denk gelenler klübü

Şansımı Seveyim: Çölde kutup ayısına denk gelenler klübü
Şanssızlık insanı bir yakaladı mı peşi sıra devamı da gelir. O an çevren “İşte, karma bu!” diye ahkam kesenlerle dolar. “Geçmişte acaba kimin ahını aldım?” diye düşünürken de bir bakarsın ki kurtuluşun, işte o cevabını düşündüğün soruda gizlidir ve beklemediğin anda karşına çıkar. TAFF imzalı, bugün vizyona giren Şansımı Seveyim’in hikâyesi de tam olarak bu durumu anlatıyor. Filmin baş şanssızı Sebahattin’le tanışın. Kendisi o kadar çok talihsizlik yaşıyor ki en sonunda psikolog koltuğuna uzanmadan kendine reçeteyi kesiyor ve çocukluğunun geçtiği mahalleye geri dönüyor. Sonrasında da başındaki bu talihsizliği, talih kuşuna çevirmek için kolları sıvıyor. Bu esnada karşısına geçmişte ahını aldığı güzeller güzeli Yaprak çıkıyor ve Sebahattin, en yakın arkadaşı İzzet’le birlikte büyük planını eyleme dökerek Yaprak’ın gönlünü almak için kolları sıvıyor.

Yönetmenliğini Ender Mıhlar’ın üstlendiği, senaryosunu Ferhat Ergün’ün kaleme aldığı Şansımı Seveyim’in geçtiğimiz günlerde Akmerkez’de açıkhava sinemasında gerçekleşen galasında filmin başrol oyuncuları Cem Gelinoğlu, Gökhan Kıraç ve Zeynep Tuğçe Bayat’ı bulmuşken onlara şanssızlıklar silsilesini başlangıcını sorduk. Röportajları okuduktan sonra gerçek hayatta Merkür gerilemesinden ayna kırılmasına, Güneş Tutulması’ndan merdiven altından geçmeye kadar türlü bahanelere sarıp sarmaladığınız talihsizliklerinize bir de Sebahattin’in hayatı üzerinden bakıp kahkahaları hayatın fonuna yerleştirmek isterseniz ‘Şansımı Seveyim’ sinemalarda sizi bekliyor.
 
**


 
CEM GELİNOĞLU:
 
“En büyük şans, çaba duygusunun gücüdür, umuttur”
 
● Senaryo geldi ve Sebahattin karakterini okudunuz. Hangi yanı sizi kendine çekti? Daha doğrusu hangi şanssız yanı, oyunculuk malzemenizi kullanmanız açısından kendinizi şanslı hissetmenize yol açtı?
Bu projeyi Caner’le (Özyurtlu) üç yıl önce konuşmuştuk. Dolayısıyla senaryo gelmeden önce hazırdık (gülüyor.) Şanssızlık çoğumuzun ortak noktası ya da söylemi malum. Sebahattin’in de hem şanssız hem de saf olmalı diye düşündük ve oldu. Senaryo geldikten sonra da iyi ki dedik.
 
● Sebahattin’i yaratan siz olsaydınız, şu anki halinden farklı olarak ona ne katardınız?
Emin olun Sebahattin bu kadarına zor dayanıyor zaten (gülüyor.)
 
● Beykoz’da çekimleri gerçekleşen, 30 metre yükseklikteki köprünün korkuluklarında geçirdiğiniz 2 saatten bahsetsek…
İş güvenliği çok önemli. Set ekibi de bunu sağladı elbette. O duyguya girmek önemliydi, malum insanın kolları çok yoruluyor; tutunmak zordur bilirsiniz (gülüyor.)
 
Çekimlerden genel olarak bahsedebilir misiniz biraz? Sizi zorlayan ve en keyif aldığınız anlar nelerdi? Bu setten geriye cebinizde neler kaldı?
Her anı güzeldi, gitmesi gelmesi dâhil. Kalanları cebime sığdıramayacağımı bildiğimden her gün gönlümü de alıp gittim ve bir gün de boş dönmedim çok şükür.
 
Şansımı Seveyim’in anlatmak istediği bir derdi var mı? Malum komedi tamamen eğlence, deşarj aracı görüldüğü gibi bir derdi olması gereken tür olarak da yorumlanır.
Şansımı Seveyim’in bence derdi arayış. Bazen isteminiz dışında, bazen de bizzat sebep olduğunuz, hayatınızı berbat hale getiren şeyler olabilir. Aslında en büyük şans, çaba duygusunun gücüdür, umuttur. Umut ve gayret yoksa hiçbir şey yok. Bence insanın en büyük şansı budur.
 
Yakın zamanda yönetmen Onur Ünlü’nün açıklamalarından sonra Türk Sineması’ndaki komedi, mizah yeniden ülke gündemine oturdu. Siz Türk mizahını, komedisini nasıl yorumluyorsunuz? Kullanamadığımız veya en iyi şekilde kullandığımız unsurlar neler?
Bir ülkenin iç duygusu neyse mizahı da odur. Biz ne kadar demokratik, ne kadar özgür ve ne kadar birbirimizle barışık olursak mizah da o kadar gelişecek elbette. Mizah gelişsin diye bunlar gelişsin demiyoruz tabii. Bunlar gelişsin; mizahı dert etmeyin, o başının çaresine bakar (gülüyor.)
 
Şansımı Seveyim’i betimlemek için sadece bir cümleye sahipsiniz ve izleyiciler, filmin konusunu okumadan direkt sadece o cümleye bakarak sinemaya gidecek. Nasıl betimlerdiniz?
Lan yazık adama ya!
 
**


 
GÖKHAN KIRAÇ:
 
Bu ülkede komedi ve mizah anlayışına güvendiğim insanların ellerinde imkânları varken bunu yapmıyor olması beni üzüyor”
 
Senaryo geldi ve İzzet karakterini okudunuz. Hangi yanı sizi kendine çekti?
Saflığı, iyi niyetliliği ama bulduğu çıkışların hiçbirinin sonuca varmamasına rağmen hep denemeye devam etmesi.
 
İzzet’i yaratan siz olsaydınız, şu anki halinden farklı olarak ona ne katardınız?
O beni aşan bir soru olur, yazarımıza ayıp olur. Katabildiysem oyunculuğumla katmışımdır zaten.
 
Çekimlerden genel olarak bahsedebilir misiniz biraz? Sizi zorlayan ve en keyif aldığınız anlar nelerdi?
Keyifli bir set oldu. En zorlandığım yer, filmde de görürsünüz zaten, belediye otobüsünün altında kalıyordum neredeyse. Benden daha fazla rolüne kaptırmış bir yardımcı oyuncu arkadaşımız kullanıyordu otobüsü ve sahneyi durdurduklarında “Abi çok gerçekçi oldu, değil mi?" dedi; şimdi ne diyeyim ben buna? Cebimde kalan en son sahne de bu oldu.
 
Şansımı Seveyim’in anlatmak istediği bir derdi var mı size göre? Malum komedi tamamen eğlence, deşarj aracı görüldüğü gibi bir derdi olması gereken tür olarak da yorumlanır.
Bu söylediğiniz doğru, en zor türlerinden biridir dramanın. Bizim filmimiz için de iyilik yap denize at diyebiliriz bir cümleyle.
 
Yakın zamanda yönetmen Onur Ünlü’nün açıklamalarından sonra Türk Sineması’ndaki komedi, mizah yeniden ülke gündemine oturdu. Siz Türk mizahını, komedisini nasıl yorumluyorsunuz? Kullanamadığımız veya en iyi şekilde kullandığımız unsurlar neler?
Aslında şöyle cevap vermek isterim bu soruya; bu ülkede komedi ve mizah anlayışına güvendiğim insanların ellerinde imkânları varken bunu yapmıyor olması beni üzüyor. 
 
**


 
ZEYNEP TUĞÇE BAYAT:
 
Dert olmadan ne bir fıkra anlatılır ne de eşe dosta bir hikâye”
 
Senaryo geldi ve Yaprak karakterini okudunuz. Hangi yanı sizi kendine çekti?
Yaprak’ın doğallığı diyebilirim kesinlikle. Oyunculuk ya da rol kaygısı gütmeden, sadece dinleyerek ve olana tepkiler vererek oynamak o kadar zor ki! Bunu deneyimlemeliyim dedim kendi kendime.
 
Yaprak’ı yaratan siz olsaydınız, şu anki halinden farklı olarak ona ne katardınız?
Onu, Sebahattin ile birlikte daha fazla maceraya sürüklerdim sanırım. Yaprak, biraz kendini geri çekiyor. Hayatının belli bir akışı var, onu bozmak istemiyor ve ailesini korumaya çalışıyor tabii, onu da anlıyorum.
 
Çekimlerden genel olarak bahsedebilir misiniz biraz? Sizi zorlayan ve en keyif aldığınız anlar nelerdi? Bu setten geriye cebinizde neler kaldı?
Çekimler çok keyifliydi. Bir kez daha “İşini severek yap, böylece hiç çalışmazsın” sözünün doğruluğunu anlamış oldum. Mutlu mutlu gidip geldim setime. Zorlayan tek şey sahneleri çekerken kahkahalarıma engel olmaktı (gülüyor.) Onun dışındaki her andan keyif aldım diyebilirim.
 
Çekimler bitti ve “kestik” denildiğinde Şansımı Seveyim’in hangi özelliği size “Bu film sayesinde kendimde, oyunculuğumda şunu keşfetmiş ve ortaya koymuş oldum” dedirtti?
Güçlü bir kadro var. Usta oyuncular bizimle birlikte. Bu ayrı bir güven veriyor insana. Bir de komedi filmlerinin başka bir ritmi varmış, film akıp giderken onu yakalamak zormuş. O ritmi yakalayabildiğimi gördüm filmi izleyince. Bundan sonra kendimden emin atacağım yeni adımlarımı demek oluyor bu.
 
Şansımı Seveyim’in anlatmak istediği bir derdi var mı? Malum komedi tamamen eğlence, deşarj aracı görüldüğü gibi bir derdi olması gereken tür olarak da yorumlanır.
Derdi olmaz olur mu? Dert olmadan ne bir fıkra anlatılır ne de eşe dosta bir hikâye. Gülme (Henri Bergson) diye bir kitap vardır, çok severim. Neye güleriz, niye güleriz bunları araştıran bir kitap. Bir sürü de şey bulur yazar ama ekler: “Aslında üstüne düşünmeden yaptığımız bir eylem gülmek!” Komik olan şey insanda var, komedi de yaşama öykünür, yaşamın içinde de bir değil birden fazla dert vardır. O yüzden her izleyen başka şey bulacak bu filmde.
 
Yakın zamanda yönetmen Onur Ünlü’nün açıklamalarından sonra Türk Sineması’ndaki komedi, mizah yeniden ülke gündemine oturdu. Siz Türk mizahını, komedisini nasıl yorumluyorsunuz? Kullanamadığımız veya en iyi şekilde kullandığımız unsurlar neler?
Filmdeki Sebahattin karakteri üzerinden yola çıkacak olursam, Sebahattin halkın içinden biri. Aslında hepimizin başına gelebilecek şeyler yaşıyor. Bence kilit nokta burası, gerçek bir insan var karşımızda, yoksa gerçekdışı, karikatürize bir karakter değil. Türk mizahı da bunu iyi kullanıyor bence. İzleyicisinin neye güldüğünü biliyor. Bizim izleyicimiz kendisiyle özdeşim kurmayı seviyor, bu benim de başıma geldi diyor bizim filmde mesela. Kendisine dışarıdan bakıp gülmek hoşuna gidiyor sanırım (gülüyor.)
 
Türkiye’de Gupse Özay, Gülse Birsel gibi isimler sayesinde kadınların komedide, mizahta ne kadar dişli olduğunu görüyoruz. Bu türdeki bir filmin kadın başrolü olarak siz “komedide kadın” kavramını nasıl yorumluyorsunuz?
İyi ki varlar ve umarım çoğalırlar. Sanatın hiçbir türü kimsenin tekelinde değil. Kadın bakış açısına zaten her yerde daha fazla ihtiyaç olduğu kesin. Bu filmdeki komik öge ben değilim, benim içinde bulunduğum durum çok komik. Fakat Yaprak bu duruma bizim gibi dışarıdan bakamıyor tabii. Hepsi bir tarafa bir dahaki komedi deneyimimde komik öge olmayı ben de çok istiyorum. Benim de içimde birileriyle buluşturmak istediğim bir mizah anlayışım var. Bir oyuncu olarak tüm sularda yüzmek isterim.
 
Şansımı Seveyim’i betimlemek için sadece bir cümleye sahipsiniz ve izleyiciler, filmin konusunu okumadan direkt sadece o cümleyi bakarak sinemaya gidecek. Nasıl betimlerdiniz?
Aklımda çok şey var biliyorum ama neyse ki biz her şeyi unutacağın; gülüp, eğlenerek, keyifli dakikalar yaşayacağın bir film yaptık! (gülüyor.) 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER