Shailene Woodley: Big Little Lies uzun bir sinema filmi gibi!

Shailene Woodley: Big Little Lies uzun bir sinema filmi gibi!
Liane Moriarty'nin yazdığı Big Little Lies adlı kitap David E. Kelly tarafından televizyona uyarlandı. Big Little Lies toplamda yedi bölümden oluşan bir mini seri. Bölümlerin hepsini Jean-Marc Vallée yönetti. HBO'da 19 Şubat'ta (bugün) başlayan seri, pazartesi itibarıyla ülkemizde de yayınlanacak. 20 Şubat'tan itibaren her pazartesi saat 21.00'de beIN Series Drama'da izleyebilirsiniz.

Big Little Lies'ın başrolleri üç ünlü kadın oyuncu yani Nicole Kidman, Reese Witherspoon ve Shailene Woodley paylaşıyor. Kadroda True Blood ile kalplere taht kuran Alexander Skarsgård, Laura Dern, Adam Scott ve Zoë Kravitz gibi isimler de var. Reese Witherspoon'un ortağı olduğu Pacific Standard, Nicole Kidman'ın ortağı olduğu Blossom Films ve David E. Kelley Productions ortaklığındaki serinin hikayesi çocukları aynı okula giden üç anneyi merkezine alıyor.

Onların mükemmelmiş gibi görünen hayatları okulu da içine alan bir cinayetle birlikte alt üst olmaya başlıyor. Big Little Lies'da üç anneden birini canlandıran Shailene Woodley ile karakterini ve sektörü konuştuk.



● Rolü kabul etmeden önce hikayeye aşina mıydınız? Liane Moriaty’nin Big Little Lies romanını okumuş muydunuz?
Ben rolü kabul ettiğimde sadece dört ya da beş bölümün senaryosu tamamlanmıştı. David E. Kelley diğer bölümler üzerinde hala çalışıyordu. Bu yüzden kitabı okumaya başladım fakat oradaki karakterin, senaryoda çizilenden bambaşka olduğunu görünce bıraktım. Kafamın karışmasını istemedim.
 
● Senaryoyu okuduğunuzda bir karakter olarak Jane hakkında ne düşündünüz?
Jane’in hikayesinin anlatılmasının çok önemli olduğunu düşündüm. Genç anneler ya da erken yaşta hamile kalanlarla ilgili filmler çekildi ama o kadar genç birinin anneliğini tüm gerçekliğiyle yansıtabilen çok fazla iş izlemedim. Karakterim hamile kaldığında muhtemelen 19 yaşındaydı. Şimdi 20’li yaşlarının ortalarında ve yedi yaşında bir çocuğu var. Bir yandan oğlu için bir yetişkin gibi davranmaya çalışırken diğer yandan kendini büyütmeye çabalamasının yarattığı kargaşayla mücadele ediyor. Genç yaşında aynı durumda olan birini tanıyorum ve bu iki şeyi aynı anda yapmaya çalışmak büyük çelişkiler doğurabiliyor. Çocuğunuzun karşısında otorite kurmaya ve ne yaptığınızı biliyormuş gibi davranmaya çalışıyorsunuz ama aynı zamanda 20’lerinizin başında olduğunuz için, yaşadığınız hormonsal değişikliklerden, aşık olmak ya da olmamak istemenizden, fark edilme ve görülme arzunuzdan, zaman bulamadığınız için kendinizi bile görememenizden ortaya çıkan boşlukları doldurmakla uğraşıyorsunuz.
 
● Çok genç yaştan beri oyunculuk yapıyorsunuz. Hiç bahsettiğiniz gibi şeylere vakit ayıramadığınızı hissettiniz mi?
Gerçekten çok çalıştım, ama hayatın tadını da çıkardım. Eğer oyuncuysanız bir karaktere gerçeklik ve insaniyet katabilmek için kariyeriniz dışında bir hayatınız, deneyimleriniz olmalı. Bu yüzden bu hayatta ilginç bulduğum farklı dünyalarla işim arasında bir denge tutturmaya çalışıyorum. Oyunculuk, aktivistlik, şiir, yazarlık ya da hayatta kalma becerileri… Her ne ilgimi çekerse… Böyle şeylerle uğraşmamın önemli ve faydalı olduğunu düşünüyorum; gelişimim, büyümem ve kariyerim için.
 
● Şu andaki televizyon ortamının eskisine oranla daha farklı olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle! Bu iş hiç TV dizisi gibi değildi. Altı yıllık sözleşme gerektiren Secret Life of a Teenager’ın aksine bir finali vardı. Diğerini çekerken hiç bitmeyecek gibi hissettiğim anlar olmuştu. Bu diziye sadece yedi bölüm garantisi verdim. Ocak-Haziran arası çekim yapacağımızı biliyorduk ve çekimler başlamadan önce yedi bölümün senaryosunu da almıştım, dolayısıyla başlangıç noktamı biliyordum. Nerede biteceğini de. Televizyon işlerinde hikayenin nerede biteceğini bilemezsiniz. Bir gece önceden senaryo elinize geçene kadar neler olacağını bilemezsiniz. Bu iş, onların aksine, uzun bir sinema filmi gibiydi.
 
● Aynı zamanda inanılmaz sayıda kadın karaktere sahip bir dizi ki bu pek sık rastlanır bir şey değil. Sizi projeye çeken şeylerden biri de bu muydu?
Evet, kesinlikle. Reese’in (Witherspoon) Hollywood’daki ve bu dizideki kadınlar hakkında çok derin görüşleri var. İçinde yer aldığım projelerin çoğunda başka güçlü kadınlarla birlikte çalışabildiğim için çok şanslıyım. Laura ile çalıştım, Divergent (Uyumsuz) filmlerinde Zoe (Kravitz) ile çalıştım; Secret Life of a Teenager’ın kadrosunun yarısı kadın, yarısı erkekti. Etrafımda birçok kadın olduğu için çok şanslıyım.
 
Fakat bu işle ilgili asıl özel olan, her yaştan ve her hayat tarzından kadının hikayesinin işleniyor olmasıydı ki bu bence çok az rastlanır bir şey. Sinsiliği, kıskançlığı, haseti görüyorsunuz ama aynı zamanda yoldaşlığı, tutkuyu, cömertliği, affediciliği de görüyorsunuz. Bu, televizyonda ya da sinemada çok karşımıza çıkan bir şey değil. Bir kadının içinde yaşananları bir kadının bakış açısından görmek… Yönetmenimiz ve yazarımız erkek olsa da bir kadın tarafından yazılan bir roman uyarlandı ve başımızdaki iki erkek, kadın psikolojisiyle çok yakından ilgiliydi. Hikaye ataerkil bir gözle anlatılmadı. Çok sahici, 2017’de kadın olmanın gerçeklerine dayanan bir bakış açısıyla anlatıldı.

 

● Jane, anneliklerini yarıştıran diğer kadınlara hiç dahil olmamasıyla da öne çıkıyor.
Bence hikayenin Monterey, Kaliforniya’da geçtiğinin altını çizmeliyiz. Orası çoğunlukla beyaz kökenli, ayrıcalıklı ve zengin insanların yaşadığı bir bölge. Karakterim Jane’in sevdiğim özelliklerinden biri de bu kategorilere girmemesi. Beyaz olduğu için ayrıcalıklı, Monterey’de yaşamaya parası yettiği için ayrıcalıklı ama ucu ucuna geçiniyor, bir kanepede uyumak zorunda kalıyor.

Dış görünüşe bakarak oluşturduğumuz çok sayıda yargımız olduğunu görüyoruz ki bence bu çok güncel bir sorun; özellikle de bu yıl, ülkemizin politikasında yaşananları göz önünde bulundurursak. Karşı tarafı hızla yargılıyoruz, hiç anlamadan. Aramızdaki duvarları kaldırıp onları anlamasak da konuşabileceğimizi kabullenmeliyiz; onların istediklerinin belki de çocukları için en iyisini yapmak olduğunu, bizim de aynı amacı güttüğümüzü fark etmeliyiz. Onlar A, B ve C yöntemlerini kullanarak bu iyi geleceği ulaşacaklarını düşünüyorlar, ben düşünmüyorum. Önemli değil, yeter ki iletişim kuralım. Jane ve Renata’nın, Jane ve Madeleine’ın, Celeste ve Renata’nın en sonunda yapmayı başardığı şey de bu.
 
Metaforik olarak bu söylediğimin her türlü olay için geçerli olabileceğini düşünüyorum. Herkes zorluklar yaşıyor ve sırf hayat bazı insanlar için daha kolay diye bizim kadar acı çekmedikleri anlamına gelmiyor. Bence bunlar, dizinin üzerinde başarıyla durduğu konular.
 
● Jane oğlunun babası Ziggy’den bahsederken kendini tutuyor, sakin davranıyor. Bu bir maske mi, acılarla başa çıkma mekanizması mı?
Evet. Bence kontrol altında tutulan kırılganlığın getirdiği belli bir güven var. Jane çok kontrollü bir insan ve bence onun bu paylaşma isteği deneyimlediklerini kontrol altında tutuyormuş gibi hissetmesini sağlıyor, onu kurbanlıktan uzaklaştırıyor.
 
● Hikayeyi çok da açık etmek istemiyorum ama, karakteriniz nereye varmak istiyor? Geri dönüşlerden aldığımız ipuçlarına göre hamile kalmasıyla bağlantısı olan Monterey’e gelip yerleşmenin iyi bir fikir olduğunu ona düşündüren ne?
Yine Jane ile benzer bir durum yaşadığını söylediğim arkadaşımdan örnek verecek olursam, böyle bir durumda kaldığınızda sessiz sakin bir yere gitmek istersiniz. Çünkü böyle yerlerin belli bir güvenlik hissi, korumacılığı vardır. Size siper olur. Bence Monterey’e gitmesinin asıl sebebi çocuğuna en iyi eğitim imkanını sunmak. Bunu kim istemez ki? Monterey’deki devlet okulları ülkenin en iyilerinden, bu yüzden bir şekilde bunu başarması gerekiyor.
 
● Şimdiye kadar gördüğümüz kadarıyla Jane dizideki kadınlar arasında en az şikayet edeni, en cesur olanı. Bunlar sizi karaktere çeken özellikler miydi?
Görünüşte her şeye sahip olan ama en ufak şey karşısında bile şirretlik yapıp şikayet eden kadınlar arasındaki bu kontrasta bayıldım. Sonra gerçekte içlerinde yaşananları keşfediyorsunuz, merhamet ve empati sahibi olduklarını görüyorsunuz. Jane’in onların arasına girip “Dünyada benim gibi kadınların başına bir sürü şey gelirken siz kim oluyorsunuz da böyle şeylerden şikayet edebiliyorsunuz?” demesine bayılıyorum. Onun bu gizli psikolojisini çok seviyorum.
 
● Hollywood’da uzun yıllardır çalışan biri olarak bu ayrıcalıklı kadınlar size tanıdık geldi mi?
Bence böyle şeyleri nerede yaşarsak yaşayalım görebiliriz. Los Angeles’ta da, Atlanta’da da, güneyde de, kuzeyde de… Ayrıcalıklı insanlar her yerde. Ben de çok ayrıcalıklı bir hayat yaşıyorum, bunu inkar edemem. Fakat maddi ayrıcalıkla duygusal ayrıcalığı yeterince ayırt etmiyoruz.  Dizi bize biraz da bunu gösteriyor. Mesela Celeste… Çok güzel bir kadın, çok yakışıklı bir kocası ve harika ikizleri var, şahane bir evde oturuyor ama şiddet dolu, agresif ve tehlikeli bir ilişkinin ortasında. Ve sokağın ilerisinde, karavanda yaşayan biri de aynı sorunlarla boğuşuyor. Duygusal zorlukları ayrıcalıkla pek bağdaştırmayız. Bence insanlık ve ülkemiz bir yere gidecekse duvarlarımızı kaldırıp iletişim kurmaya başlamalıyız. Maddi şeylerin bir başkasının insanlığını fark etmemize engel olmasına izin vermemeliyiz.
 
●Anneniz ve babanız eğitimci. Hikayenin bununla ilgili kısmına hazırlanmanıza yardımcı oldular mı?
Annem ebeveyn koçu. Yaptığı işlerden biri de, anne ve babalara eğitim vermek. Sır saklama yükümlülüğü yüzünden çok hikaye anlatmıyor elbette ama gördüğüm kadarıyla ve anlattığı bazı şeylerden yola çıkarak söyleyebilirim ki çocuğunuza çok fazla güç vermek gibi genel bir sorun var. Aileler geliyor ve çocuklarının uyumayı reddettiğini söylüyor. Annem de “Çocuğunuza uyku vakti olduğunu söylediniz mi?” diye sorunca, “Bunu yapamayız çünkü bize vurur ya da bağırır,” cevabını alıyor. Annem onlara çocuklarının beş yaşında olduğunu, kontrolün onlarda olduğunu söylüyor. Kontrolcü, dominant ve kaba bir ebeveyn olmakla çocuğu iyi bir yetişkin olsun, gerçek dünyaya atıldıklarında kendi ayakları üzerinde durabilsin diye engelleyici sınırlar çizen bir ebeveyn olmak arasında fark var.
 
Bence sosyal medya da bu sorunu körüklüyor. İnternet, teknoloji ve reality programları da… Çocuklarımızı toplumla ilgili yalan yanlış hikayelerle besliyoruz. Birgün çocuk sahibi olmak istiyorum ama çok dikkatli ve her şeyin farkında biri olmak istiyorum. Çocuğunuza güç vermelisiniz, onların birey olmasını desteklemelisiniz; fakat aynı zamanda gerçek dünyayla ilgili doğru olmayan resimler çizmemelisiniz. Bir çocuğa istediği her şeyi verirseniz büyüdüğünde dünyanın böyle olmadığını görür ve yetişkinliğe çok zorlu bir geçiş yapar. Bu şekilde yetiştirilen insanlar tanıyorum ve inanın bana, 18-27 yaş arasında çok zorlu bir hayat yaşıyorlar.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER