Türkü Turan: Total yorum almak istediğimde anneme danışıyorum

Türkü Turan: Total yorum almak istediğimde anneme danışıyorum
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Türkü Turan’la bir cumartesi sabahı kahvaltıcılar güruhu işgal etmeden uykusunun son demlerinde olan Karaköy’de buluştuk. Türkü için bu semt ikinci evine dönüşmüş. Nişanlısı Ozan Ertürk ve kardeşi, blogger Nil Ertürk’ün sahibi olduğu Bey Karaköy’den ötürü bir ayağı hep Karaköy’de. Kendisiyle Karabatak’ta buluşup kahvelerimizi söylüyoruz. Uykulu gözlerle birbirimize baksak da sohbetin girizgâhı çok rahat oluyor çünkü Türkü’ye aslında onu tanıdığımı söylüyorum. “Mimar Sinan Sosyoloji bölümü” der demez başlıyoruz öğretim üyeleriyle ilgili anılarımızı anlatmaya.

Tabii önce bir itirafta bulunuyor ve Türkü’ye; “Bizim dönemdekiler için sen bir süre jean reklamlarında oynayan kızdın. Sınıfa girdiğin an fısıldaşmalar başlardı” diyorum. “Aslında jeanreklamlarından önce Kosmos’u çektik. Fakat siz çekimlerden yaklaşık 1-2 yıl sonra izleyebildiniz” şeklinde cevaplıyor. Ardından tam röportaja başlıyoruz derken bu sefer Emre ile Türkü yani iki Bodrumlu mandalinanın ve mavinin her tonunu bizden esirgemediği şehirden konuşmaya başlıyorlar. Laf lafı açarken araya da röportajı sıkıştırıyoruz. Sohbetin arasındaki mola gibi oluyor. Karşımda kendini çok iyi tanıyan ve ifade eden biri olunca cevaplar zincirleme isim tamlaması kıvamında akıp gidiyor. Ve en sonunda Türkü’yü sahnede izleyeceğimiz günü düşünerek ve de temennide bulunarak ayrılıyoruz. Bu arada sahne demişken sadece tiyatro algılanmasın, kendisi aynı zamanda çok da iyi şarkı söylediği için işin o boyutuna da vurgu yapıyor.



● Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji bölümü mezunusun. Oyunculuk nasıl girdi kanına?
Aslında çocukluğumdan beri hep yönetmen olmak istiyordum. Beş yaşındayken ailemin sahip olduğu Taksim’deki Veli Bar’dan kaçıp Atlas Sineması’nda almıştım soluğu ve Zülfü Livaneli’nin Sis filmine gitmiştim. Tabii anlamadığım için ilk yarısında çıktım. Ancak annemlere, “Ben yönetmen olmak istiyorum. Sinema çok güzel bir şey” dediğimi hatırlıyorum. O gün bugündür içimde hâlâ yönetmen olma isteği var. Yanlışlıkla oyuncu oldum (gülüyor).
 
● Ben seni tabii ilk jean reklamlarıyla tanıdım ama ondan önce galiba Annem dizisi oldu, değil mi?
Evet. Üniversitedeki ilk ya da ikinci yılımda Annem dizisinde oynadım. Aynı yılın yazında da Kosmos’u çektik. Tabii siz çekimler bittikten yaklaşık bir iki yıl sonra izlediğiniz için jean reklamı ondan önce gibi gözüküyor.
 
● Yönetmenlik isteğinden bahsettin. Bu konuda herhangi bir çaban var mı?
Tabii zaman geçtikçe zor olduğunu görüyorsun. Çok donanımlı olmak gerekiyor, hele de kendin yazıp çekeceksen. Özellikle çok teknik bilgi bilmeniz lâzım. Bu nedenle kendimi şu an eksik hissediyorum. Çok güzel bir film olmayacak belki ama bu konuda en azından çalışıyorum. Fotoğraf çekiyorum, gözümü geliştirmeye çalışıyorum. O yönetmen koltuğuna oturmayı çok istiyorum.
 
● Setteyken yönetmen ve görüntü yönetmenini izler misin, onlara teknik sorular sorar mısın?
Toprağın Çocukları filminde gece ışığı da yaptım, reflektör de tuttum oyunculara. Şaryo ve kamera da kullandım. Jimmy jib’cilerle konuşuyorum. Işık filtrelerinin nasıl olduğunu; neye göre mavi, neye göre turuncu hepsini sorup öğrenmeye çalışıyorum.
 
● Rol aldığın son iki dizide konuk oyuncu olarak yer aldın. Hikâyeye güzel çeşni katan karakterlerdi.
Konuk oyunculuk bence çok lezzetli bir şey zaten. Sete gidiyorsun ve bir sinema filmi kıvamında karakterini oynuyorsun, bir haftada her şey bitmiş oluyor. Genelde uzun soluklu işlerde rol aldım ama Maral’da yönetmen koltuğunda Deniz Koloş oturuyordu. Kendisi çok sevdiğim bir arkadaşım olduğu için “Gel, hadi çekelim” deyince karşı koyamadım tabii. Sonradan karakter çok sevildi ve bir yerine beş altı bölüm oynadım. Acı Aşk’ta da Çağatay Tosun faktörü etkili oldu. Çok severim onu. Her iki iş de son derece keyifliydi benim için.
 
● “Oyuncu rolün büyüklüğüne küçüklüğüne bakmaz” diyeceksin, biliyorum ama seni hiç başrolde görmedik. Teklif geliyor da sen mi değerlendirmiyorsun? Yoksa şu ana kadar hiç denk gelmedi mi?
Aslında son iki yıldır teklifler geliyor ama ya rol çok tatmin etmiyor ya da bir önceki işimle aynı karakter oluyor. Ben kendini, daha doğrusu rolünü tekrar etmeyi sevmeyen o küçük gruptanım. Hiç oynamadığım bir karakter geldiğinde o iş cezbediyor tabii beni. Farklı ve değişik bir rol, sağlam senaryo ve kendilerinden bir şeyler öğrenebileceğim sağlam bir cast. Bu üç etmen çok önemli. Hep beslenmek ve kendimi geliştirmek üzerine seçimlerim. Dizi yapayım ve para kazanayım derdim olmadı. Bu nedenle zaten kendimi tekrara kaçmıyorum. Oyuncu bir rolü başarılı oynadığı zaman hep aynı karakter geliyor. Oyuncunun hatası değil tabii bu. Ancak ben olabildiğince bu durumu kırmaya çalışıyorum.
 
● Bugünkü dizi piyasasını göz önünde bulundurduğunda bunu bir lüks olarak görmüyor musun?
Aslında bu, oyunculuğu neden yapmak istediğinle doğru orantılı. Ben oyunculuğu daha çok şey öğrenmek için yapmak istiyorum. Hedefinin ne olduğuna bağlı. Enerjimi yüksek tutmak, sıkılmamak ve dinamik kalabilmek için sürekli yeni şeyler öğrenmeyi amaçladım. Bu nedenle kendini tekrar etmeyeceğin rolü seçmek aslında bir lüks değil.
 
● En son Saklı filminde izledik seni. Yakın zamanda ufukta yeni bir proje var mı?
Yeni sezon için görüştüğümüz birkaç iş var ama kesinleşen bir şey yok henüz. Bir tane kısa film için anlaştım. Onun dışında görüşmeler devam ediyor.
 
● Rolünü tekrarlamamak dışında proje seçiminde nelere dikkat edersin? Mutlaka fikrine başvurduğun biriler var mı?
Önce Gaye Sökmen’e danışıyorum mutlaka. Ozan (Ertürk), benim her zaman dış gözümdür. Sert eleştirilerden asla çekinmez. Beni besler yorumlarıyla. Total yorum almak istediğimde anneme danışıyorum (gülüyor). O da arada “Hiç güzel kız oynamıyorsun” diye isyan ediyor. “Hep erkeksi rollerde oynuyorsun” diyor (gülüyor). Fakat benim hedefim iyi görünmek değil, rolü iyi göstermek. Ve bu amacımı gerçekleştirebileceğim işleri seçiyorum.
 
● Sosyoloji mezunu olmanın etkisi kendini karakter analizinde gösteriyor mu?
Göstermez mi! (Gülüyor). Karakteri kendim yazmışım gibi çözümlemeye çalışıyorum. Önce “Bu karakter bunu yapar mı?” sorusu beliriyor, ardından da “Bu kişi bunu nasıl ve niye yapar?” ortaya çıkıyor. Sosyoloji ve psikolojiyle doğru orantılı sorular soruyorum hep. Hepimiz konfor alanımız içinde yaşıyoruz. Ancak ara sıra oradan çıkıp başkalarıyla etkileşim kurmalı ve dışarı bakmalıyız. O zaman canlandırdığın rol de seni ciddi anlamda tatmin ediyor ve yaptığın işten keyif alıyorsun.
 
● Bugüne kadar rol aldığın projelerde seni en çok tatmin edenler hangileri?
Kosmos’un Neptün’ü ve Şubat’ın Yusuf’u. Oyuncu olup olmayacağım dahi bilmediğim bir dönemde Kosmos’da rol aldım. Kendimi sorguluyordum, coğrafya çok zordu.

 

● Tam da bu esnada Reha Erdem’e “Neden ben?” diye sormadın mi hiç?
Sormaz mıyım! (Gülüyor). Kendimi iyi ve de yeterli bir oyuncu gibi hissetmiyordum. Bizim mesleğimizde seni ileri taşıyan en önemli unsur kendindeki hataları en objektif haliyle görmektir. Reha Erdem beni Kosmos boyunca iyi bir oyuncu olabileceğime inandırdı. Bu duyguyu kalbime yerleştirdi. Ve bana o cesareti verdi. Şubat’a gelirsek, Yusuf karakterini çok sevdim. Bir kadın için erkeği oynamak her zaman irrite durabilecek bir durumdur. Her zaman o kimya oluşmaz. Bunu başarabilmek, altından kalktığımı görebilmek ve o inanılmaz kadronun içinde bulunabilmek çok keyifliydi. Düşünsene 30 kişilik ana cast var ve yarısı ya Altın Portakal, ya Altın Koza ya da her ikisine sahip. İnanılmaz bir şey bu. Rol değil, deyim yerindeyse hoca arkadaşlarım gördüm her birini. Şubat seti muazzam bir paylaşım alanıydı ve okuldu benim için.
 
● Karaktere istediğin gibi bürünemediğin bir iş oldu mu?
Neredeyse bütün işlerim diyebilirim. En nihayetinde her zaman daha iyisi vardır. Ancak illa proje adı istersen, Toprağın Çocukları ve Musallat’ı daha başka oynayabilirdim.
 
● İyi oyuncu kriteri nedir senin için?
Biri kötü oynayabilir ama sonraki işinde daha iyi olur. Çalıştığını ve ciddi çaba sarf ettiğini belli eder. İşte, benim için iyi oyuncu odur. Oyuncunun endişesinin oyunculuk olması gerekiyor. O zaman işinde iyi olursun ancak.
 
● Tabiri caizse malzemeni en iyi kullanan yönetmen kim?
Hep zor sorular soruyorsun (gülüyor). Reha Erdem dediğim gibi iyi bir oyuncu olduğuma inandırdı beni. Faruk Teber ise bana oyunculukla ilgili her şeyi öğretti. Deniz Koloş da içimdeki duyguyu çıkarmayı çok iyi biliyor. Onunla çalışırken kendimi çok rahat hissediyorum. Bu arada belirtmeden de geçmeyeyim; son dizisi Arkadaşlar İyidir bence çok iyi işti. Fakat maalesef memleketteki güzel işler genelde tutmuyor. Ben bir diziyi beğenirsem o kesinlikle bitiyor.
 
● Başka takip ettiğin diziler var mı?
Hayat Şarkısı’nı sıkı şekilde takip ediyorum. Seviyor Sevmiyor’u çok seviyorum. Özellikle Zeynep (Çamcı) ve Yiğit’in (Kirazcı) sahnelerinin hastasıyım. Ve Elçin (Sangu) için de Kiralık Aşk’ı izliyorum.
 
● Elçin Sangu’yla uzun yıllardır çok yakın arkadaşsınız aynı zamanda, değil mi?
Evet, Öyle Bir Geçer Zaman Ki’den beri tanıyoruz birbirimizi. Kardeş gibiyiz. Onunla birlikte tekrar oynamak çok isterim.
 
● Bugüne kadar rol aldığın yapımlarda en güzel paslaştığın partnerin kimdi?
Nadir Sarıbacak ve Sermet Yeşil. Her işimde ikisiyle oynayabilirim.
 
● Şu an nasıl bir proje teklif edilse ayaklarını yerden keser?
Yönetmen koltuğunda Ferzan Özpetek, Fatih Akın veya Nuri Bilge Ceylan’ın oturduğu bir sinema filminde rol almak. Uçarak oynarım (gülüyor).
 
● Böyle bir işte kimlerle rol almak istersin?
Serkan Keskin, Ali Atay, Elçin Sangu, Vahide Gördüm, Ahmet Mümtaz Taylan, Bülent Emin Yarar, Bülent Şakrak ve Demet Evgar. Aslında daha devam edebilirim bu listeye.
 
● Dizi ve sinema filmlerinin yanına bir tik atabiliriz. Tiyatro, oyunculuk hayallerinin neresinde?
Ciddi bir sahne korkum var; hatta bununla baş etmenin yollarını arıyorum şu sıralar. Şarkı da söylüyorum ve ya tiyatro yapmak ya da sahnede şarkı söylemek istiyorum. Bakalım, şu an oyuncu koçum Neslihan Arslan’la bu konuda çalışıyoruz. Korkumu yendiğim an beni sahnede görebilirsin.
 
● Oyunculuk kariyerinden konuştuk. Kamera ardındaki Türkü Turan’a gelirsek, nasıl biri var orada? Arkadaşların seni hangi özelliklerinle anlatır?
Birbiriyle çok yakın arkadaş veya sevgili olabilecek kişileri bir araya getirme konusunda oldukça başarılıyım. Büyük ihtimalle ilk olarak bu özelliğimi söylerler. Her zaman çok neşeliyimdir. Somurtup oturmak yerine geyik yapıp tüm gün gülebilirim.
 
● Hiç takıntıların var mıdır?
Hiçbir şeyi ters giyemem. Eğer kazağını ters giymiş biri yanımdaysa da orada duramam. Derleme toplama konusunda da takıntım var. Dağınık bir ortamda duramıyorum. Bir de adaletsizliğe hiç tahammülüm yok. Takıntılıyım o konuda. Sokakta hiç alakamın olmadığı bir olay yaşansın, hemen avukatlık yapmaya soyunur ve tabiri caizse başıma bela alırım.
 
● O zaman bugünün Türkiye’sinde her saniye şirazen kayıyordur senin, değil mi? Sosyal medyada toplumsal konularda sesini duyurur musun?
Sosyal medyada çok aktiftim. Yaklaşık 10 ay öncesine kadar Twitter’da tüm hislerimi yazıyordum. Sonra bunun moralimi bozduğunu ve beni üzdüğünü görmeye başladım. Günüm kötü geçiyordu. Çok içselleştiriyorum ve günlük hayatıma devam edemiyorum. Durum böyle olunca hem yazmayı hem de tepki göstermeyi bıraktım. Sosyal medyada bir şeyler yazmanın beni üzmekten başka hiçbir işe yaramadığını gördüm. Twitter’da duygularımızı 140 karaktere sığdırarak kendimizi tatmin ediyoruz ama aslında bu bize ket vuruyor. Instagram’da da böyle durumlarda siyah çerçeve veya bu tarz bir fotoğraf paylaşmayı sevmiyorum. Bana göre bu mecra, tamamen güzel fotoğrafları paylaşma yeri.
 
● Röportajdan önce Bodrum’a yerleşme hayallerinden bahsettin. Başka ülkede yaşama hayali kuranların sayısı her geçen gün artıyor. Sende bu tarz bir düşünce var mı?
Aydın, genç kuşağın hepsi gidelim diyor ama ben başka bir ülkede yaşamayı tahayyül edemiyorum. Bunu istemezdim herhalde. Sonuna kadar Türkiye’de olup iyi şeyler yaşamayı isterim. Bodrum’a yerleşme hayalleri de var ama bundan belki bir 20 yıl sonra.
 
● Kendini buhranda hissettiğinde bu atmosferden seni ne çekip çıkarır?
Ozan veya Michael Jackson. Depresyondaysam ve sabah kötü uyandıysam Michael Jackson enerjimi yükseltiyor ciddi anlamda. Güneşi gördüğümde de kendimi çok iyi hissediyorum.
 
● 20 değil de, önümüzdeki iki yılı düşünürsen nasıl hedeflere sahipsin?
Gezmek istediğim birkaç ülke var; Arjantin, Şili ve Maçu Piçu, bunların başında geliyor. Uzakdoğu’yu da çok merak ediyorum. Tokyo’da gece hayatı, Kyoto’da doğa yürüyüşü şeklinde bir tatile çıkmak isterdim. Süreçte mutlu ve huzurlu olacağım bir dizi seti hedefliyorum. Son olarak tabii ki iyi bir sinema filmiyle dünyayı gezmeyi çok isterim.
 

 
KISA KISA
 
Son zamanlarda seni en çok etkileyen film:
Er ist wieder da. “Hitler, bugünün dünyasında yaşasaydı neler olurdu?”. Bu soruyu direkt ana karaktere Hitler’i taşıyarak cevaplıyor. Bir de Doctor Strange’e hayran kaldım. Felsefesi, çekimler, oyunculuklar, konu… Tüm unsurlar harikaydı. Sinema salonunda izlerken heyecanlandım.
 
Hayal kırıklığına uğradığın film:
Suicide Squad
 
Takip ettiğin yabancı diziler:
The Night of, The Expanse, Westworld. Westworld’ü başta sevmedim ama sonlara doğru tutuldum resmen. Penny Dreadful’un hayranıyım. Eva Green’i izlemek, workshop’a katılmak gibi. Oyunculuk adına izlenmesi gereken efsane bir iş. Black Mirror’ı da izledim ama son sezonunu çok sevmedim. Biraz tekrara düşmüşler gibi geldi.
 
Playlist’inde “tekrar çal” seçeneğini tercih ettiğin şarkı:
Büyük Ev Abluka’nın Arayan Bulur ve Hayaletler adlı şarkıları. Tutulmuşçasına onları dinliyorum. Bence Türkiye’nin Pink Floyd’u onlar. Çok şairane buluyorum şarkı sözlerini. Bugün, “Ne yapmak ve nerede olmak istiyorsun?” diye sorsalar, “Büyük Ev Ablukada’nın bir elemanı olmak isterdim” derim. Çok seviyorum onları. Ayrıca Weeknd’in son albümünü de çok beğendim.
 
Yeni keşfettiğin müzisyen:
Kalben’i çok sevdim.
 
Başucu romanın:
Jostein Gaarder’in İskambil Kağıtlarının Esrarı adlı romanı. İlk defa lise yıllarında okumuştum ve dünyaya bakış açımı değiştirmişti. Toplamda belki yedi sekiz kere okumuşumdur. Büyüklere masallar tadında bir kitap. Ardında yatan fikir ve anlattığı konu mükemmel.
 
Okumayı bekleyen romanlar:
Neil Gaiman’ın okumadığım romanlarını tamamlamak isterim. Fantastik, bilimkurgu, kurt adamlar, vampirler… Hepsi ilgi alanıma giriyor.
 
Etkilendiğin tiyatro oyunları:
Personel, Bunu Ben de Yaparım, Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı, Cambazın Cenazesi.
 
Ufak bir yemek sofrası kurdun ve sana eşlik etmeleri için şu an yaşayan ya da hayatını kaybetmiş beş ünlü ismi seçeceksin.
Jostein Gaarder, Neil Gaiman, Jaret Leto, Michel Gondry, Fatih Akın ve Asghar Farhadi. Artık bu masaya beni de alırlar mı bilmiyorum (gülüyor).
 
Altını çizdiğin ve asla unutamadığın söz:
“Hepimiz aynı yıldızlara baktığımız ölçüde birbirimizden öyle uzaktık ki!” (Jostein Gaarder – İskambil Kağıtlarının Esrarı)
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER