Senaryo yazarlarının "Tanrı" olarak tanımladığı efsane Robert McKee, seminerlerini dünyanın hemen her yerinde vermeye devam ediyor. Seminerlerin saati 750 dolar ila 2000 dolar arasında değişiyor. 1941 doğumlu McKee kimdir bilmeyenler için hemen bir kısa künye geçelim. Robert McKee, 1984'ten beri 100 binin üzerinde öğrenciye ders veren, 60 Oscar ödülü öğrencisi olan ve senaristlerin kutsal kitabı olarak adlandırılan "Story/Öykü" kitabının yazarı.
McKee halen 20 th Century Fox, Disney, Paramount ve MTV gibi büyük yapım şirketlerine proje danışmanlığı yapıyor, dünyanın birçok ülkesinde senaryo seminerleri veriyor.
Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Boğaziçi Film Festivali bünyesinde İstanbul'a gelen McKee üç gün süren hızlandırılmış bir seminer verdi. Seminerde anlattıklarını okulda iki yılda ancak öğrettiğini söyleyen McKee, "kalbim sizinle" demeyi de unutmadı. Tüm dünyada en çok satanlar listesine giren kitabı "Story/Öykü" için yeni bir Türkçe baskı hazırlandığı müjdesini de verdi. Ayrıca yayına hazırladığı yeni kitabı Diyalog için Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi adlı romanından da alıntılar kullandığını belirtti.
Seminerin ilk gününü "Tv dizisi"ne ayıran McKee, "ders"e başlamadan yaklaşık 15 dakika süren bir dizi uyarıda bulundu. "Bana İstanbul'u nasıl bulduğumu sormayın ya da o çok şahane kariyerinizden anekdotlar anlatmayın. Dinlemeyi çok isterdim ama vaktim yok. Lütfen soru-cevap kısmında derste anlattıklarımla ilgili soru sorun" diyerek konuşmasına başlayan McKee, uyarılarını cep telefonu kullanımı ve fısıldaşmalar başlıklarıyla devam ettirdi. O kadar ki telefonuma not almaya alışkın olduğum ve en önde oturduğum için seminer boyunca "şimdi azar gelecek" diye korkudan akla karayı seçtim. Televizyona yazmanın temel gereklerinden birinin "diyalog" olduğunun önemle altını çizdi ve "Sinemada metaforlarla derdinizi anlatabilirsiniz ancak televizyonda bütün yük diyalogdadır. İyi diyalog yazmıyorsanız bir hiçsiniz" dedi. "Kaç kişi Story adlı kitabımı okudu" diye sorduğunda salondan kalkan el sayısını görünce de "Hollywood'da olsanız iş bulamazdınız üstelik kitabımı okumadığınız için de ayıplanırdınız" dedi. Daha sonra fasılalarla 10 saat sürecek maratona karakter yaratımının öneminden bahsederek başladı. McKee sabah 09:00'da başladığı semineri 18:30'da bitirdi. Seminerin ikinci gününü "Aksiyon/Suç" son gününü ise "Komedi"ye ayıran McKee cumartesi günü İstanbul'dan ayrılacak.
Hikaye yazımının Amerika'da radyo ile başladığını anlatan McKee daha sonra televizyonda showlarıyla hikaye yaratımının hızlandığını, dolayısıyla sektörün bel kemiğinin de yazarlar olduğundan bahsetti. "Show Runner" müessesesinin daima yazarlardan oluştuğunu, televizyonu yapımcıların değil yazarların domine ettiğini söyledi. 50'li yıllardan itibaren senaristlerin "Yazar Odası/ Writers Room" sistemini kullandığını anlatan McKee, "her yazar bir karakterden sorumludur. Böylece o karakterin gelişimini ve yolculuğunu iş edinir." diyerek sektör işleyişini özetledi. The Sopranos, Sex and The City ve Breaking Bad dizileri üzerinden örneklerle ilerleyen Mckee kişisel olarak 24, Ray Donovan, Vikings ve Fargo dizilerinin hayranı olduğunu söyledi. 24 dizisi Amerika'da yayınlanmaya başladığında önceleri hiç umursamadığını hatta küçümsediğini söyleyen yazar, seriyi oğlunun ısrarı üzerine izlemiş. Bir video dükkanından ilk sezonu kiralayan McKee, sezon finalini izledikten sonra gece yarısı kalan sezonları izlemek için çok büyük bir merak içine düştüğünü hatta videoları kapalı dükkandan çalmayı düşündüğünü, sabah olmasını bekleyemediğini anlattı. Böylece yeniliklere karşı direnç gösterdiğini de itiraf etmiş oldu. Zira yapay zeka konusundaki soruma da gergin bir ses tonuyla "no!" diye cevap verdiğinde içimden geçen his bu olmuştu.
Robert McKee ile salı günü düzenlenen basın toplantısı sonrasında konuştuk. Sormak istediğim her şeyi seminerlerinde anlatacağını tahmin ettiğim için sadece üç soru sordum. Robert McKee çarşamba sabahı seminerine başlarken, "Türkiye'de drama süreleri 90 dakika ila 2 saat arasındaymış ve yılda 39 bölüm yazıyormuşsunuz. Ancak ben size Amerikan ve İngiliz sistemini baz alarak anlatacağım, artık sizdeki sisteme göre anlattıklarımı yerelleştirirsiniz." uyarısında da bulundu.
● Türkiye’de
drama süreleri 140 dakika.
Gerçekten mi?
● Evet ve her hafta..
Yılda kaç bölüm?
● En az 39 bölüm.. Her hafta bu kadar uzun bölüm yazmak konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Senede 30 adet 90-120 dakikalık bölüm çekiyorsanız, geri kalan 22 haftada da çok ciddi hazırlık
yapıyor olmalısınız. Her hafta 120 dakika yazacağınız bir duruma kendinizi
sokamazsınız. Amerika’da hikayeler çok önceden belirlenmiş olur, böylelikle her
hafta hangi bölümde ne olacağını bilirsiniz. Çünkü asıl zaman alan yeni ve
orijinal fikirler bulmaktır; senaryoyu yazmak değil.
İş sadece hazırlıkla da bitmiyor. Bir yazar
odasına (writers room) yani belirli bir sistematikle, işbirliği içinde çalışan bir grup yazara
ihtiyacınız var. Tek bir yazar haftalar boyunca 90-120 dakikalık kaliteli bir
iş yazamaz. Bu yüzden her şeyi yöneten bir yazarınız olur, fikirleri bulan ve
bölümlere ayıran bir grup yazarınız daha olur. Böylelikle tek bir bölümü yazmak bir
hafta sürmez. Yazılması gereken 30 bölüm ve 10 yazar varsa, herkes sezon
boyunca üçer bölüm üstlenmiş olur. Böylece herkes haftada bir değil, ayda bir
bölüm yazmak durumunda kalır. Tabii bunlar ancak her şey önceden iyice
planlandıysa gerçekleşebilecek şeyler.
Önemli olan nasıl bir kalitenin peşinden
koştuğunuzdur. Eğer kaliteli bir iş çıkarmanın peşindeyseniz yılda 52 haftanın
39'u için bölüm yazamazsınız. Bunu yapacak birine tavsiyem, yapmamasıdır.
Çünkü ortaya boktan bir iş çıkması kaçınılmaz olur. 52 haftada 12 bölüm yazın.
O zaman kaliteli bir iş çıkarma şansınız olabilir. Kaliteli olması imkansız
uzunlukta ve sayıda senaryolar talep ederek kendinizi çok saçma bir duruma
sokuyorsunuz, çünkü en basitinden yeterince zaman olmuyor. Bu yüzden yapmayın
bunu.
● Dünya
hızla televizyona dönüyor. Bu durumda sinema sektörünün rekabet anlamında
yapması gerekenler nelerdir? Bu mücadeleden zaferle çıkabilir mi?
Yapabilecekleri bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Mümkün olduğunca dürüst ve içten senaryolar yazmayı ve filmler çekmeyi deneyebilirler. Bunu söylemek istemezdim ama; sinemanın yoluna devam edebileceğini
düşünmüyorum. Çünkü insanlardan filmi deneyimleyebilmeleri için belli bir
zamanda, belli bir yerde olmalarını talep ediyor. İnsanlar artık bunu yapmaya
devam etmeyecektir.
● Teknolojik
ilerlemeler sektörün teknik altyapısını değiştiriyor. Sizce hikaye anlatımı
da insandan bağımsızlaşacak mı? Yani yapay zeka, birgün hikaye anlatıcısının
yerini alacak mı?
Hayır. Mümkün değil. Size bir hikaye
anlatayım. Connecticut’ta bir evimiz var. Komşumuz IBM için çalışan bir
fizikçi. O ve iş arkadaşları düşünceyi temel alan yeni nesil bilgisayarları
geliştirmeye çalışıyorlar. Hikaye yaratmaya çalışmıyorlar, beyin işlevi
görebilen bir bilgisayar yaratmanın peşindeler. Yani üzerinde çalıştıkları makinanın yaratıcı olmasını
beklemiyorlar. Sadece düşünce kadar hızlı olmasını istiyorlar ve kaybolmuş
durumdalar, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Yapay zekanın yaratıcı olacağı fikri
asla gerçeğe dönüşmeyecek. Belki yüzlerce, binlerce yıl sonra... Bu yüzden
endişelenecek bir şey yok.