Derya
Baykal’ın Fulya’daki atölyesini minyatür Eminönü olarak betimleyebilirim.
Röportaj için gittiğimde bir sırada rengarenk, çeşit çeşit yünler; diğer yanda
ise Art Deco bir tabure ve rüya kapanı karşıladı beni. İşte, 12 yıldır
programına taşıdığı her yenilik bu atölyeden çıkıyor. Ve kendisi deyim
yerindeyse bunun için yaşıyor. Röportaja başlamadan önce yıllardır onunla
birlikte çalışan Sibel Hanım’la birlikte yeni bir yün çeşidinin nasıl
örüleceğine dair kafa patlatıyorlardı. Sohbetimizin tam ortasında Sibel
Hanım’ın heyecanla “Buldum, nasıl olacağını buldum” diyerek geldiği anki
sevinçleri tarif bile edilemez.
İşte, bu
heyecanla Derya Baykal, FOX TV ekranlarında ‘İşin Sırrı Derya’da’ demeye
başladı 6 Haziran itibariyle. Sabah kuşağı ona emanet artık. Biz de tabii önce
programın yeniliklerinden konuştuk, sonraysa oyunculuğa ve tiyatroya geçtik.
Söz yakın zamanda Ferhan Şensoy’dan Rasim Öztekin’e Ses Tiyatrosu’ndaki özel törenle
teslim edilen Kavuk’a geldiğinde ise Baykal pek çok kişi için bilinmeyen bir
bilgi paylaştı: “Ferhan kavuğunu devretti; ama 27 yıldır kavukiye bende
duruyor. Erol Abi (Günaydın) tek kişilik oyunumu izledikten bir gün sonra bana
vermişti. Ben de onu yetenekli bir kadın oyuncuya vermek istiyorum”. Aklındaki
adayı sır gibi saklasa da verdiği ufak detaylar yeni varis olarak Gülse Birsel
veya Gupse Özay’ı işaret ediyor. Bu sorunun cevabını alana kadar buyurun
RaniniTV’nin sorularını yanıtlayan Derya Baykal’ın röportajına!
Hafta içi her gün FoxTv ekranında bizlere nefes alacak delikler açıyor..
● Öncelikle yeni programınız ‘İşin Sırrı Derya’da’
hayırlı olsun. FOX TV’yle yollarınız nasıl kesişti?
Çok teşekkür
ederim. Öncelikle söylemeliyim ki FOX TV’ye geçtiğim için çok mutluyum. Program
bittikten sonra seyircimiz de sosyal medyada kampanya yaptı. Derya Baykal ismiyle
bir kanalın kapısını çaldığınızda da bunu başarmak o kadar kolay değil. Sezonun
çok ortasında olduğumuz için açıkçası karamsardım. Tabii arada Youtube kanalı
açıp haftanın iki günü çekim yaptık. Hiç boş durmadık. Böyle dönemlerde
durmamak, umutların kırıldığı anda daha çok yüklenmek ve hayata yürümek
gerekli. Bu sırada yolumuz tekrar Saner Ayar’la kesişti. Kendisi Show TV zamanı
genel müdürümdü. Program için onunla görüştüğümüzde arkamda durdu ve bana
inandı. Sonunda oldu da. Bir ay gibi bir hazırlık süreci oldu. 6 Haziran
Pazartesi de başladık. İsmail Küçükkaya’dan sonra ekranı biz devralıyoruz.
● Yıllarca ‘Derya’nın Dünyası’ adıyla program
yaptınız. Şimdiyse ‘İşin Sırrı Derya’da’ diyorsunuz.
‘Derya’nın
Dünyası’nın isim hakları benimdi. Fakat program onaylandığında ilk bölümde
söyleyeceğim prompter yazımı yazdım. Sonra da şarkı sözlerini hazırladım.
Şarkının gayet basit, ağır edebi dile sahip olmayan ve kadınları ifade eden
sözlere sahip olmasını istedim. Kanalla görüşüp sözleri okuduğumda herkes programın
adı ‘İşin Sırrı Derya’da’ olsun dedi. Yakalayıcı bir isim, benim de çok hoşuma
gitti.
● Aslında işin sırlarını, püf noktalarını anlatarak
kadınlara yeni kapılar açıyorsunuz.
Yakın
zamanda FOX Ana Haber’e de aynısını söyledim; aslında işin sırrı Derya’da
değil, sizde. Derya bir arkadaş, dost. İş sizde bitiyor. “Hayal gücünü aldınsa
yanına, yelkenler fora. Güneşi karşına, rüzgarı sırtına al; güzellikleri
yakala, şans senden yana. Dalgalar fırtınalar yıldırmasın seni, sen çabala,
tutun hayata, işin sırrı Derya’da”. Sözleri bu şekilde. Bu aslında kendime veya
yıllardır birlikte çalıştığım Sibel’e söylediğim sözler. Kişisel gelişim
kitaplarına bakın; “Sen dile, iste, olsun” der neredeyse hepsi. Bize her
birimizin çok önemli olduğunu söyler. Kimseye havadan para yağmıyor veya altın
tepside başarı sunulmuyor. Başarı tesadüf değil. Ben sadece bir simgeyim ve
onlara bir şeyler anlatan kadınım.
● Programın formatı aynı mı?
Ne gibi yenilikler olacak?
İzleyicimizin
her zaman bizden beklentisi el işi olmuştur. Tabii müzik, ünlü isimlerle
sohbetler yine olacak. Fakat sunduğumuz fikirleri ağırlıkta tutacağız. Zaten
sürekli böyle yenilikleri araştırıyorum. Şu önümdeki bardağı su içmek veya
kalemlik yapmak dışında nasıl değerlendirebileceğimi düşünüyorum. Beni hayatta
bu tür unsurlar heyecanlandırıyor. Zaten bu duygu olmazsa işinizi yapamazsınız.
Bir atölyemiz var; burada yeni şeyler üretiyoruz hep. Bu arada ilk RaniniTV’ye
söyleyeyim; yakında daha büyük bir yere taşınacağız. Kendime bir plato kurmayı
düşünüyorum. ‘İşin Sırrı Derya’da’ programında format aynı olmakla birlikte
tabii ki anlatımda yenilikler göreceksiniz.
● Eskiden programınıza aynanın karşısında klasik bir
oyundan sahneyi canlandırarak başlardınız. Programda da hep teatral bir
anlatımınız oldu. Bu devam edecek mi?
Bana hep
“Neden tiyatro yapmıyorsun?” diye soruyorlar. Ben her gün tiyatro yapıyorum.
Her program benim için ayrı bir prömiyer. Yine bu teatral anlatımım olacak
tabii. Bir yün parçasına bile söz yazıyor, beste yapıyorum büzgülü zıpzıp diye
(gülüyor). İzleyicinin ilgisini de bununla çekmeyi başarıyorum. Bazısına komik
gelebilir. Fakat benim seyircim buna alıştı artık. Ördüğümüz bir patiği ayağıma
geçirip saatlerce dans edebilirim. Mesela Okan Bayülgen bana bu nedenlerden
ötürü deli der (gülüyor). Fakat sevdiği için bunu diyor. Açıkçası başlangıçtan
bugüne çok şey kat ettik. 12 yıl önce TV8’de başladığımda evde tek başıma ahşap
boyayıp ertesi gün onu stüdyoya getirerek programda anlatırdım. 1975 yılından
beri de tiyatro sanatçısıyım. Bu formatla da aslında tek kişilik şov yapıyorum.
● Kendinizi programda gösterdiğiniz şeylere
adıyorsunuz gerçekten. El işi hobi olarak hep var mıydı?
Kesinlikle!
Çocukluğumdan beri en büyük ilgi alanım, hobimdi. Biz gençken satın alma
gücümüz olsa bile bu kadar çeşit olmadığı için kumaşlar alıp elbiseler
dikerdik. Şimdi de programımla izleyicilere “atmayın!” diyorum. Geçenlerde üç
erkek çocuğu olan bir izleyicimle karşılaştım. Eşinin kazaklarının kollarından
çocuklarına pantolon dikmiş. Atölyeme gelir gelmez nasıl yapmış olabilir diye
düşünerek oturup ben de yaptım. Yayında da gösterdik. Herkesin alım gücü mü
var? Hayır! Olsa da almıyor, ancak evini geçindiriyor. Etrafınıza bakın, size
en güzel malzemeyi doğa da veriyor. Çınarın yaprağı bile bizim için malzeme.
Sokaktan sopa toplayıp geldim geçenlerde ve rüya kapanı yaptım. İzleyicinin
bunu görmesini istiyorum. Hobileriyle özendikleri, istedikleri her şeyi düşük
maliyetle aynı güzellikte yapabilirler. Hatta kendi hayal güçleriyle daha
iyisini bile yaratabilirler.
● Bugün 30 yaş altı, beyaz yakalı olmak istemeyen pek
çok kişi de bu dediğiniz sayesinde kendi markasını yaratıyor. Siz de böyle
kişileri teşvik ediyorsunuz.
İnanın bu
harika bir hareket! Pek çok kadın taş boyayıp değişik motifler yaparak ondan
ekmeğini kazanıyor. Geçenlerde Bebek Şenliği’nde genç biriyle karşılaştım.
Bebek kıyafetleri yapmış, benim de iki erkek torunum var biliyorsunuz.
“Erkekler için pantolon yok mu?” dedim. O da parasının olmadığını ve olunca
ancak pantolon yapabileceğini söyledi. Muazzam bebek kıyafetleri yapmış. Ben de
ona destek olmak istedim, programda tanıtacağız kendisini. Bu gibi iyi
örnekleri de göstermek gerekiyor. Bizim kadınlarımız çok beceriklidir. İlla
para harcayıp almasına gerek yok, yapabilir her şeyi.
● Eskisi gibi temalarınız
olacak mı programda?
Evet,
Ramazan’da başladığımız için ilk olarak Ramazan teması olacak. Sonra deniz
konsepti yapacağız. Bir keresinde kayık bile getirmiştik stüdyoya. Baktığınızda
burada bile fikir var. Çocuğunun müsamere dekoru işte. Yeni yıl, içecek konsepti
olacak. Bende fikir bitmez (gülüyor). Zaten bir çocuklarımla torunlarımı bir de
bu fikirleri düşünürüm. İzleyicilerimin yorumlarına göre hareket ederim.
Onların düşünceleri çok önemli.
● Bu yönden aslında
interaktif bir program yapıyorsunuz.
Tabii ki;
beni yönlendiren onlar. “Derya Abla şöyle bir şey çıkmış, onu araştırır mısın?”
diyorlar. Öyle şeyler var ki mahalle aralarında moda olmuş, satılıyor. Onlar
sayesinde öğreniyorum ve hemen araştırıyoruz bunları. Birbiri içine kenetlenmiş
bir program.
● Okan Bayülgen’in size deli dediğini söylediniz.
Peki, bugüne kadar programda gösterdikleriniz arasında “Ne yapmışım ben böyle,
gerçekten iyice saçmalamışım” dediğiniz absürt bir şey var mı?
(Gülüyor).
Olmaz mı? Bir gün plajda kullanılabilecek soyunma kabini yaptık ve onun
arkasında mayomuzu giydik. Tabii üstümüzde pareomuz da var. Boş durur muyum?
Konsept tam olsun diye bir de çocuk havuzu aldırdım ve içini suyla doldurduk.
Biz kabinin ardında giyindikten sonra suyun içine daldık ve kafamızı kaldırmamızla
ekran dondu. Program böyle sona erdi. O sırada herhangi bir falso veya estetik
olmayan bir görüntü oluşmadı. Fakat sonra izleyince kendime “Deli misin sen?”
dedim (gülüyor). Bir başka programda da rahmetli Bolulu şefimiz Cemal Usta’yı
ağırladık. O dönem Mr. Muscle reklamına takmıştım. Cemal Usta’yla mizansen
yarattık. Kirli bir mutfak yarattık. Karbosil kadın oldum. Bulaşık süngerleri
ve bezlerden yelek yaptım. Cemal Usta “N’oldu bu mutfak böyle? Nasıl
temizleyeceğim? Yetiş Karbosil kadın” dediğinde ben mutfağı silerek yukarıdan aşağı
iniyorum vinçle. Deliyim yani ama bunu düşündüm, yazdım. Beyazıt Öztürk’le olan
program da çok eğlenceliydi. Seramik bölümü mezunu olduğu için seramik hamuru
aldırmıştım. Fakat bir türlü yapamadık ve Beyaz’ın deyimiyle o bölüm “Nasıl
seramik yapılmaz?” konulu programa dönmüştü (gülüyor).
● Daha pek çok ünlü konuk ağırladınız. Bu isimler
arasında özellikle el becerisi iyi olanlar kimler?
Cenk Eren
ile Rasim Öztekin şahane yemek yaparlar. Cihan Ünal’ın yapamayacağı şey yok. El
becerisi açısından çok iyi. Ezel Akay çok güzel yemek yapar. Zaten vaktinde New
York’da bir restoranda çalışmış. Bu program sayesinde dostlarımın bu
özelliklerini keşfetmek de inanılmaz mutluluk verici. Ben bu programla
heyecanlanıyorum işte.
● Bu yoğunluk arasında dizi
teklifleri de oluyordur herhalde.
Oluyor ama
çalışamıyoruz. Yakın zamanda çok istesem de kabul etmediğim bir iş oldu. ‘Baba
Candır’dan teklif geldi. Uraz’ın (Kaygılaroğlu) canlandırdığı Haluk
karakterinin annesini oynayacaktım. Fakat o dönem program olmak üzereydi. Rol
beni çok heyecanlandırmıştı, güzel bir karakterdi. Ancak burada bir düzenim var
artık. Benim rolüm de bu. Bunu interaktif bir tiyatro oyununa dönüştürmeyi
planlıyorum. Turneye çıkmayı istiyorum. Kafamda olgunlaşmış bir fikir bu.
Ferhan Şensoy da sağolsun “Ses Tiyatrosu her zaman sana açık, gel oyna” der.
● Sizin için tiyatronun
yarattığı heyecan daimi galiba, değil mi?
Evet.
Eşimden ayrılınca tiyatrodan da oldum. Bana kimse oynama demedi ama orada biraz
yaralıyım. O iyileşmedi henüz. Başka tiyatrolarda çalıştım ama Ses Tiyatrosu
çok özel benim için. Ferhan Şensoy’la oynamak da istisnai bir durum. Ondan çok
şey öğrendim.
● Peki, Ferhan Şensoy’un
fikirlerine başvurur musunuz?
Bugün bu
programın içinde, metinlerde, benim oyunculuğumda ondan çok şey var. O benim
ustam. Her zaman da söylerim senden çok şey öğrendim diye. Ben onunla
tanıştığımda iyi bir oyuncuydum evet, ama o farklı bir şey yapıyordu. Her
şeyimi ona sorarım. Program için şarkının sözlerini yazdığımda da ilk ona okudum.
Onun kafası çok başka çalışır, çok ileride bir kafadır. TV8’de program
yaptığımda da ilk konuğum oydu. Biliyorsunuzdur normalde hiçbir programa konuk
olmaz. Fakat o dönem ricamı kabul etti ve arkamda durdu. Ve çok uğurlu geldi
bana sağolsun.
● Kızlarınız Derya ve Ferhan da oyunculuk dışında el
becerisi konusunda oldukça yetenekliler. Onlarla fikir alışverişinde
bulunuyorsunuzdur herhalde.
Ferhan benim
için çok araştırma yapar. Benim İngilizcem çok yeterli olmadığı için yabancı
sitelerden gördüğü yeniliklerin tercümesini yapar. Beni çok besler, trendleri
paylaşır. Hem o hem de Derya yurtdışına gittiklerinde dergiler toplayıp
getirirler. Derya’ya aynı zamanda çok şey öğretiriz. Onun bölümünde kurdele
nakışı, tel örgüsü vb. şeyler vardı. Kolilerce malzeme taşımıştım ABD’ye.
Rahmetli annem onlara örgü de öğretmişti.
● Sizinle bir araya gelmişken kavuğu sormadan olmaz.
Gelenek gereği erkekten erkeğe geçiyor. Peki, bir kadına verilecek olsa sizce
bu kim olurdu?
Ferhan
kavuğu devretti; ama 27 yıldır kavuke bende duruyor. Erol Abi (Günaydın)
yıllar önce bana vermişti. Yıllardır kavuk ile kavuke yan yana duruyordu. Güvenlikli
bir evde oturduğum için kavuk bende durdu. Güzel kutular yaptım ona. Ara sıra
çıkarıp havalandırdım. İçinde bir sökük vardı, bozulmasın, orijinalliğini
korusun diye onu bile dikmedik. Aslında Ferhan yıllar önce de Rasim’e (Öztekin)
vermek istedi. Fakat o dönem Rasim bu sorumluluğu almak istemedi. Kim bilir
belki de gerçekten şimdi zamanı geldi. Erol Abi de tek kişilik oyunumdan sonra ertesi
gün vermişti bana kavukesini. Bence kavuke de kadınların elinde dolaşmalı.
Aklımda bir isim var fakat ismini söylemeyeceğim (gülüyor). Ancak yazan çizen
ve aynı zamanda iyi komedi oyuncusu olan birini düşündüğümü söyleyebilirim. Tabii
buna tek başıma karar veremem. Erol Abi’nin kızı Günfer Günaydın ve kardeşleri
de etkili olmalı bu kararda.
● Erol Günaydın’ın
hayatınızdaki yeri çok özel olmalı.
Erol Abi çok
kalenderdi, bambaşka biriydi o. Rahmetli eşi Güneş Abla’yı da onu da çok
severdim. Kavuke’yi bile bana bir törenle değil, bir çiçek gibi sundu.
Yanında bir not da vardı onu üstüne iliştirdim ve hiç bozmadım. Kızlarına çok
düşkündü. Birbirini çok seven bir aileydi. Karı koca nurlar içinde buluştular.
Büyük kızım Ferhan doğduğunda da hastaneye ilk onlar geldi. Ay ben neler
anlatıyorum böyle (gülüyor). Ne güzel bir sohbet oldu.
● Peki, Kavuk’un Rasim
Öztekin’e verilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Rasim’in de
iyi taşıyacağına inanıyorum. Ferhan’la ikisi Kavuklu ile Pişekar gibi birlikte
nice oyunlar oynadılar. Törenin başında da Ferhan bu durumu izah etti. Başka
adayları da vardı belki kafasında ama ben de Rasim’in almasına çok mutlu oldum.
Onun tiyatro yapmasını istiyor. Belki bu olay Rasim’i sahneye tekrar döndürür.
Kendisinin bir de Galatasaray geçmişi var. Yarın öbür gün o camia bunun
arkasında durur diye düşünüyorum. Tabii bunlar benim kendi görüşlerim. Yani
gelecekte de Kavuk emin bir yere gider. Ferhan da verip rahatladı. Büyük bir
sorumluluk aslında.
● Söz konusu RaniniTV olunca televizyonda takip
ettiğiniz işleri, beğendiğiniz isimleri sormadan olmaz.
Hayran
olduğum genç yetenekler çok. Dizilerden gidersek tabii ki oğlum Mert Baykal’ın yönettiği
‘Muhteşem Yüzyıl Kösem’i izliyorum. Çok zor bir iş yapıyorlar. Gerek
oyunculuklar gerekse prodüksiyon açısından oldukça güç. Tabii işin içinde
olduğunuz zaman açıkçası bir şeyleri kolay eleştiremiyorum. Hiçbir diziye
olumsuz eleştiri yapamam. Çünkü çok emek var, zamana karşı yarışıyorlar. Devam
edecek olursak ‘Hayat Şarkısı’ çok güzel. Pek çoğu arkadaşım zaten. ‘Kördüğüm’ü
çok beğeniyorum. ‘O Hayat Benim’ çok iyi ve şimdi Oya Başar’la daha da güzel
oldu.
Oyunculardan
ise aklıma ilk gelenler Mehmet Aslantuğ, Nejat İşler ve Erdal Beşikçioğlu. Gülse
Birsel’i çok beğeniyor ve takdir ediyorum. Gupse Özay çok tatlı. Tabii ki Demet
Akbağ var; çok disiplinli ve yetenekli. Ata Demirer ve Şahan Gökbakar’ı çok
beğeniyorum. Kadınlardan zor sayıyorum, neden? (gülüyor). Halbuki çok isim var.
Aaa Nurgül Yeşilçay’ı çok beğenirim. Keza Fahriye Evcen de aynı şekilde. ‘Çalıkuşu’nda
Besime’yi oynayan Elif İskender de çok yetenekli ve donanımlı biri.