Ahu Yağtu ile
röportaj talebimi menajerlik ajansına ilettiğimde “Bir yandan
Paramparça
çekimleri, diğer yandan da AU Vintage çekimleri ilerliyor. E tabii en
nihayetinde aynı zamanda da o bir anne... Mail yoluyla yapsak olur mu?”
cevabını almıştım. Herhalde biz gazetecilerin en sevmediği sorudur. Çünkü
bir röportajı mail yoluyla yapıyorsanız karşınızdaki oyuncunun uzun bir süre sonra geri
döneceğini ve kısa cevaplar vereceğini bilirsiniz. Fakat Yağtu’ya soruları
gönderdikten sadece bir gün sonra dönüş aldım. Ve cevaplarını
gördüğümde sanki elektronik ortamda değil de karşılıklı oturup sohbet etmişiz
gibi hissettim.
Ünlü oyuncuyu ilk
olarak ‘Kampüsistan’da izlemiş ve ’29-30’ dizisinde izlediğimde görsel hafızama
kaydetmiştim (kanımca bu ekranlardan oldukça sessiz sedasız geçip giden,
orijinal bir işti). Ardından ‘Kavak Yelleri’, ‘Komiser Nevzat’ ve ‘Aşk ve Ceza’
geldi. Ve şimdi ‘Paramparça’nın Candan’ı olarak ekranda arzı endam ediyor. Tutkuları
uğruna her şeyi göze alan güçlü ama bir o kadar da içinde kabuk bağlayan
yaraların gün yüzüne çıktığı bir kadın Candan. Yağtu da bu kadına aşırılığa
kaçmadan oldukça doğal ve yalın bir şekilde hayat veriyor. Fiziksel duruluğunu performansına
entegre eden Yağtu’nun, Candan’ı yorumlayışını ve insanın en özgür alanı olarak
tanımladığı oyunculuk macerasını kendisinden dinleyin bir de.
● Oyunculuk kanınıza nasıl girdi?
Modelliğe çok
erken yaşlarda başladım ve beş altı yıl geçtikten sonra oyunculuğa ilgi duymaya
başladım. Modellik ve oyunculuğun birbirine yakın meslekler olduğunu
düşünüyorum. Kendimi rahatça ifade edebildiğim, özgür bir alanın olduğunu
keşfetmemle birlikte ilgim pekişti ve hemen kurslara başladım.
● Peki, bu serüvene başladığınızda sektörden
oyunculuğunuzla ilgili ilk yorumu kimden aldınız?
Çok yakın makyör
bir arkadaşım vardı. Ondan o zamanlar oynadığım dizideki bir sahnemi izlemesini
istemiştim. Sahne benim için çok önemliydi ve onun gözünden nasıl göründüğümü
çok merak ediyordum. Sahneyi izledikten sonra hüsrana uğramıştı. “Bence berbat
oynuyorsun, sen bu oyunculuk sevdasından vazgeç. Şarkıcılık da yapabilirsin”
demişti. O zaman bu eleştiriye çok üzülmüştüm ama sahneyi hatırladıkça şimdi
ikimiz de çok gülüyoruz. Gerçekten çok yapmacık olmuştu ve o da beni sert bir
dille eleştirmekten kendini alıkoyamamıştı.
● İzleyici gözüyle bugüne kadarki tüm
projelerinizdeki oyunculuğunuzu kısaca özetlemenizi istesem…
Kademeli bir
şekilde gelişen bir süreçten bahsedebiliriz. Ben elbette bu konuda izleyici
adına bir görüş bildiremem ama kendi hissiyatım olarak geçen 15 yıl içinde epey
gelişme kaydettiğimi söyleyebilirim. O zamanlar bir projenin 3-5 bölüm
yayınlanması bile mucizeyken, şimdi kalıcı projelerde yer aldıkça oyuncu ve
karakter açısından ilerleme kaydetmemenin olanaksız olduğunu düşünüyorum.
● Bugünkü Ahu Yağtu geçmişe dönecek olsa kendisine
hangi projede rol almamasını söylerdi?
Öyle bir şey
yapmazdım çünkü yer aldığım projelerin (ne kadar kısa süreli olursa olsun)
hepsinin bana katkısının çok olduğunu düşünüyorum.
● Oyunculuğun hayata bakış açınız, bireysel
duruşunuz açısından size ne gibi artıları oldu?
Oyunculuğun
kişisel gelişim için en önemli araç ve amaçlardan biri olduğunu düşünüyorum.
Sonsuz bir merak duygusuyla gözlem yapmayı bu kadar zevkli hale dönüştüren
başka bir meslek hayal edemiyorum. Ayrıca kendinizi keşfetmenizi; zaaflarınızı,
huylarınızı ve meziyetlerinizi tanımanızı sağlayan, kendinizle başa
çıkabilmenin yollarını en açık şekilde size sunan, empati duygunuzu ve kendi
algı boyutunuzdaki farkındalığı her yönde geliştiren bir alan olduğu için
kişisel gelişimime katkısının çok büyük olduğunu gözlemliyorum.
● Gelelim ‘Paramparça’ya; normalde birkaç bölüm
konuk oyuncu olarak katılmışken bir anda ana karakterlerden birine dönüştünüz. Konuk
oyunculukla sınırlı kalınmayacağını duyduğunuzda neler hissettiniz? ‘Paramparça’ya gireceğim bir gecede belli
oldu. Benim için çok hızlı bir başlangıçtı. Candan karakterinin bazı
özelliklerini gerçekten çok sevdim ve karakteri devam ettirmeye karar
verdiklerini öğrenince çok mutlu oldum.
● Candan aslında çok güçlü bir kadın. Ancak âşık
olduğu an ortaya içine hapsettiği yaraları çıkıyor. Bu güçlü kadın nasıl bir
anda sendeliyor?
Candan karakteri
her ne kadar sert, hırslı, kararlı ve kuvvetli görünse de bazı zaafları ve
çıkarları olduğu için arada sendeleyebiliyor ki aşk çok güçlü bir duygu olduğu
için de işin içine hırs, kıskançlık, kaybetme korkusu ve rekabet girince
karakter sinir krizleri geçirip olmayacak tavırlar sergileyebiliyor. Bunların
hepsini çok tutkulu ve âşık bir kadın olduğu için yapıyor.
● Sizce aşk dünya üzerindeki her kadının bir yerde
kendiyle olan davasını veya kapamaya çalıştığı yaraları gün yüzüne çıkaran bir
kavram mı? Siz ne düşünüyorsunuz?
Bazı bastırılmış
duyguları ortaya çıkardığını söyleyebiliriz, bu özgürlük de olabilir, çeşitli
kompleksler de... Durum kişiden kişiye göre değişir, genelleme yapamıyorum bu
konuda.
● Candan karakterinin kostümünü iki yıldır
giyiyorsunuz. Peki, bu aşamada karakterinizde sizi en çok heyecanlandıran unsur
nedir?
Karşısındaki
karakterlerle zekice oynadığı oyunlar ve tutkuları beni heyecanlandırıyor.
● Bu sezon Barış Falay’la karşı karşıyasınız. Bana
göre kendisi Türkiye’nin en iyi yıllanan jönlerinden. Onunla birlikte çalışmak
oyunculuğunuzu besliyor mu?
Ben de sizinle
aynı fikirdeyim. Çıkardığı işi her zaman çok takdir etmişimdir. Onunla birlikte
oynamak benim için çok verimli oldu inanın. Kendi sınırlarını zorlamayı seven
bir oyuncu olduğu için beraber oynadığımız bazı tansiyonlu sahnelerde çok güzel
yönlendirmeler yaptık. Benim kafamda olanın tam tersini yapalım dediğinde
ortaya bambaşka bir ritim ve ilişki biçimi çıktığını gördük ve çok sevdik o
yakaladığımız yeri. Sahne deşifrelerini çok güzel çözmüş ve rahat olması beni
de çok rahatlattı.
● Bir sonraki bölümü sizden yazmanızı
istediler. Ve sahnede Yıldırım, Candan ve Harun karşı karşıya. Nasıl bir sahne
yazardınız?
Onu ustalarına
bırakalım bence (gülüyor).
● Filmografinize baktığımızda 2007 yılından sonra
dörder yıllık aralar olmuş. Bu, bilinçli bir tercih miydi?
Evet, o dönemde
hem istediğim gibi bir proje gelmediği için hem de eğitime ağırlık vermek
istediğim için bu aralıklarda İstanbul’da ve New York’ta uzun dönemli
workshoplara katıldım.
● Günümüzde artık ismin önemi kalmadığını görüyoruz.
Ve genelde sizin gibi ara veren pek yok. Bu dörder yıllık molaların meyvelerini
gördüğünüzü söyleyebilir misiniz?
Kesinlikle, ben
yaptığım işleri sindirerek yapmayı seviyorum. Biraz zaman ve sabır istiyor ama
sonucu her zaman verimli oluyor. Bu manada konuşacak olursak, tümü olmasa
sadece popülariteden dolayı veya artık ekran yüzü olmuş başrol oynayan
insanları projelerde çok sık görüyoruz ve maalesef üstlerine reyting gibi büyük
bir sorumluluk yükleniyor. Bu altından kalkması kolay olmayan bir mesele. Ben
de geçtiğimiz yıllarda ‘Komiser Nevzat’ adlı projede başrol oynadım fakat
mesele başrol ya da yan rol oynamak değil, mesele öncelikle proje tasarımı,
senaryo, yönetmen, casting ve ekip. Yani hepsi bir zincir ve o zinciri
koparmadan ayakta tutmak hakikaten büyük bir emek ve profesyonellik gerektiriyor.
● ‘Paramparça’dan sonra sırada oyunculuk anlamında
ne olmasını istersiniz?
Sinema filminde
oynamak isterim.
● Oyunculuğunuzu nasıl geliştiriyorsunuz?
Şu sıralar
izleyerek ve gözlemleyerek kendimi geliştirmeye çalışıyorum, ayrıca bolca hayal
kuruyorum.
● Oyuncu olarak en büyük korkunuz nedir?
Korku insanı
kısıtlayan bir kavramdır. Oyunculuk ise tam tersi insanın en özgür alanıdır
bence. Oyunculukta korkunun yeri olmadığını düşünüyorum.
● ‘Paramparça’ya paralel olarak bir de AU Vintage’ı
yürütüyorsunuz. Bir web sitesiyken showroom’a taşındı ve ardından Youtube
kanalı geldi. Vintage sevdası var mıydı hep sizde?
Evet,
küçüklüğümden gelen merak tutkuya, sonra da mesleğe dönüştü. 2006’dan bu yana
zevkle sürdürdüğüm bir hobi diyebiliriz. Bebek’teki showroomla birlikte
sitedeki trafiğimiz de hız kazandı. Ya da tam tersi oldu da diyebilirim. Sitede
görüp beğenilen ürünleri yakından tanımak için yeni bir fırsat oluştu.
Müşterilerimiz yaptığımız seçkiye inanamıyor, çünkü dünyanın her yerinden en
iyi markalar ve vintage ürünleri toplayıp sunuyoruz.
AU Vintage sitesi ve YouTube kanalından bütün bu ürünleri ve farklı içerikleri görebilirsiniz.
● Youtube kanalı için tüm içerikleri siz mi
hazırlıyorsunuz? Neye göre belirleniyor?
Evet, içerikleri
biz belirliyoruz. Mevsim, youtube gündemi, izleyici yorumları, aranan anahtar
kelimeler içeriğimiz için yardımcı unsurlar oluyor.
● İstanbul’da vintage butikler giderek artıyor. Bir
yanda gardırobundan kıyafetleri çıkarıp vintage olarak satanlar var, diğer
yanda ise dünyanın dört bir yanındaki vintage pazarlarını, fuarlarını gezip
topladıklarını satanlar.
Vintage
butiklerin artması hoş bir şey demek ki talep var. Bu işi amatörce yapanlar da
var elbette, konu kime nasıl hitap etmek istediğinizle ve olaya ne kadar
profesyonellikle yaklaştığınızla alakalı. Ben sadece Türkiye değil tüm dünyaya
ürünlerimizi ulaştırmak istediğim için bu siteyi kurdum. Nitekim hedeflerimiz
doğrultusunda ilerliyoruz. Sitenin İngilizce versiyonu tamamlandığında bu
hedefimize bir adım daha yaklaşmış olacağız, nihai hedef de buydu zaten.
● Zamanda yolculuk yapma şansınız olsa hangi dönemde
ve nerede yaşardınız? Neden?
Şimdi ve burada
olmayı tercih ederdim.
● Giyim tarzınızla da çok beğeniliyorsunuz. Peki,
sizin üzerinizde sıklıkla görebileceğimiz ve asla göremeyeceğimiz parçalar
neler?
Sıklıkla skinny jean
ve sneaker giyerim, takımlardan ise uzak dururum.
● Sosyal medyada ve internet sitelerinde kendinizle
ilgili yorumları okuyorsunuzdur. En sık karşılaştığınız ama size ‘’Bu tamamen
yanlış’’ deme şansı tanınmayan bilgi nedir?
Açıkçası bu tip yorumlarla
pek ilgilenmiyorum. Instagram’ı daha sık kullandığım için eğer orada çok absürt
bir şey yazılmışsa engelliyorum yazan kişiyi.
● Üçüncü meslek olarak da annelik var. Anneliğinizle
Türkiye’de övgüyle söz edilen isimlerdensiniz. Peki, siz nasıl bir ailede
büyüdünüz?
Teşekkür ederim
ama ben anneliği bir meslek olarak görmüyorum. Annelik çok içgüdüsel ve tamamen
doğanızdan gelen bir olay. Ben ayrı anne babanın çocuğu olarak büyüdüm, böyle
olmasına rağmen ailenin kutsallığına, sevgisine hep inanarak ve değer vererek
geçirdim çocukluğumu.
BONUS | Miray Akovalıgil’in sorusu:
Oyunculuk ve modaya ilgisi olmasaydı hangi mesleği
yapıyor olurdu? Neden?
Anaokulu
öğretmeni ya da hemşire olurdum (gülüyor). Çocukları sevdiğim için, insanlara
yardımcı olmaktan hoşlandığım için.
Sizden bir sonraki röportaj yapacağım oyuncu için
bir soru rica ediyorum.
Sizi en çok nasıl
bir karakteri oynamak zorlardı? Niye?