Azize: ''Biz, kötüler kadar cesur olmadığımız için dünya böyle bir yer!''
Düşünürüz, üzülürüz ve geçer. İrdelemeyiz çoğu zaman geride kalan hayatların hikayesini Çoğu zaman o isimleri bile hatırlamayız. Yaşadığımız acı gitgide sıradanlaşırken hayatımıza hiçbir şey olmamış gibi devam ederiz. Geride kalan bir çocuğun hayatı, elde kalanlarsa geçici oyuncak zaferleridir. Bu böyledir ve ne yazık ki böyle de gider. 

O çocuksun sen Azize. Senden bu kadar etkilenmemin nedeni sokakta görsem başımı eğip geçeceğim kadar bizden olman. Sen, üzülüp sorgulamadan kanalı değiştirdiğim o hayatlardan birisin ve ben bir şekilde yüzleştim bu akşam seninle. Doğum gününde babanı kaybetmek, annene veda etmek ve saat dokuza hapsolmak nasıldır diye düşündüm izlerken. Sarstın ruhumda es geçtiğim bir yerleri. Hayatına devam etmeye çalışırken inadını çok iyi bildiğin Azrail'in senden kardeşini de nasıl aldığını gösterdin. Uzun vadede inşa ettiğin özgüvenine hayran oldum en başında. Ben, seninle tanıştığıma çok memnun oldum.  

Her yakın çekimde, her Azize ile göz göze geldiğimde hissettim hikayesini, ruhunu. Soğuk, kendine güvenen ve her şeye kafa tutabilecek güçteki karakteriyle Azize hiç de eğreti durmuyordu ekranda. O kendine güvendikçe ben de ona güvendim ve bölüm sonunda da ''hadi kızım kurtarırsın sen kendini'' diyerek yudumladım ıhlamurumu. Bundan sonra da ayrılmaya pek niyetim yok hikayesinden. Sıyrılmış geldi gözüme. Hande Erçel bu defa apayrı soluklandırmış karakterini. Dolu dolu kucaklamış Azize'yi. Sorumluluğunu bu kez daha farklı taşıyıp daha derin anlamış. Karşımıza sunduğu yalnızca yazılmış ve çekilmiş bir karakter değildi. Sokakta görsem gösterebileceğim kadar gerçekti, tanıdıktı bana. Canlandırırken yaşayan Hande Erçel'e minnetimi fısıldıyorum. O zaten hisseder. 

  
''Biz kötüler kadar cesur olmadığımız için dünya böyle bir yer.'' 

Buğra Gülsoy ile farklı farklı karakterlerle çok kez tanıştım. Hep izlemeyi çok sevdim, çok keyif aldım ama Azize'yi anlamaya başladığımda da ''Ya nasıl olacak ki?'' diye de düşündüm. Bir yanılgı da buradan kopmuş, çok geçmeden anladım. Kartal Alpan ile vakit geçirdiğim her sahnede daha fazlasını istedim. Biraz daha tanımak, kendi içerisinde gelecek bölümlerin spoilerini taşıyan replikleri hemen çözmek gibi bir istekti bu. ''Mafya dünyasında istemeye istemeye yer alan'' şeklinde bir tanıtımı yayınlandığında Twitter'da, yanında promosyon olarak mutlaka bir adet manken sevgilisi bulunuyordur diye düşünürken Asya Gündoğan ile bizi tanıştıran Kartal Alpan onunla ilgili düşüncelerimi başka yönde şekillendirdi, daha sonra konuşuruz burayı.

Asya gibi bir karakteri hiç gördüm mü bilmiyorum ama müthiş sevdim. Tarzıyla, ağırlığıyla ve Kartal ile yarattığı elektriği ile işin seyrine başka bir yön verdi Asya. Gücü ve gelecek kaos ortamı heyecanlandıran başka bir noktaydı. Mafya liderlerinin arasında söz hakkı bulunan ve ilk görüşte Balkan gibi bir adamı ''dokunma, cıs!'' tribine sokan bir hatun. Bambaşka bir aurası, kendi çapında da hatırı sayılır bir egosu var. Söz konusu Kartal olduğunda gözleri gülecek raddeye gelebilen buz devrinden geldiğine kalıbımı basacağım bir karakter. Yaşayıp göreceğim seni Asya, bendeki izlenimin şimdilik orta şekerli. 



Balkan demiştim, gelin size hikayesini anladığım kadarıyla bir de ben anlatayım. Bir babamız var. İskender Alpan. Evlatlarının kaderine yön veren ve bir sahnede anladığım kadarıyla kötü baba kurbanı kötü babamız. İki bilet sunuyor oğulları Balkan ve Kartal'a. Bir elinde cehennemin anahtarını diğerinde de koca bir imparatorluğun tahtını tutuyor. Küçük oğlumuz Kartal her ne kadar cehenneme yöneldiyse de onun için biçilen kaftan çoktan belli. İmparatorluğun tahtı yanında aile koruma paketiyle birlikte zaten tanımlanmış oğlumuza. Diğerine ise kader kurbanı olmak kalmış. Mış mı acaba? Çok psikopat karakter izlemişimdir. Yerlisi yabancısı fark etmez. Psikopat kendi içindeki iyiliği öldürüp psikopatlığını tamamlar. Bu tabumu seninle yıktım Balkan. Sen içinde iyilik barındıramayacak kadar kötülüğün hakkını veren şeytanın Türkiye şubesi olan bir psikopatsın. Bir oyun yazmak istesem, karakterlerimiz olsa ve kötü adam özellikleri nedir diye düşünüyor olsam seni yazardım. Şiddet, taciz, tecavüz, cinayet maşallah dört dörtlük tanımlanmış sana.  


''Çocuklar babalarını neden sever bilmem. Ama bir evlat babasından neden nefret eder iyi bilirim.''

Büyük bir malikane ile devam etti yolculuğumuz. Alışılmış şekilde büyük, korkutucu ve mahşerin kırk atlısı ile korunan kendi çapında yavru bir saray, içinde birbirinden soğuk, görende ''hadi canım?'' tarzı hisler uyandırıp ''ya bi gidin işinize'' ile son bulan karakterler.

Yıldız Alpan, Balkan Alpan'a ruhundan kelepçelenmiş, hikayenin kendi çapındaki en büyük derbederlerinden biri. En azından bendeki izlenimi bu. O da apayrı bir hikaye taşıyor cebinde. ''Seni önüme attılar, kimsede değerin yok'' tarzında bir cümle geçti bölümde. Balkan'dan duyuyor bunu gördüğü fiziksel şiddetin ardından morluklarını kapatırken. Yüzü ifadesiz,  cümleleri kan donduracak kadar soğuk. Duygusal şiddetten ruhu çürümüş gibi bir izlenim veriyor bana ilk tanıştığımızda. Sonrasında karakteri daha iyi tanımaya başlıyorum. Üstüne düşündükçe başka bir çıkmaz sokakla karşılaşıyorum. Babası ile ilişkisi, çocukları üzerinden aldığı imalar, Tuna Alpan'ın ona karşı tavrı tutumu derken işin içinden çıkamıyorum. Bunun da sözünü vereyim şimdiden, Yıldız'ın hikayesini anladığımda bir de kendi çerçevemden anlatacağım. Dinledikleriniz pek hoşunuza gitmeyecek gibi görünüyor, hadi bakalım. Hayırlısı.. 

''Bahane verme kocana'' cümlen ile tanıdım seni Tuna Alpan. Harika dedim, en başında irite eden bir karakterimiz oldu. Gözümüz aydın. Alpanların bel kemiği de Tuna anladığım kadarıyla. Her türlü faciayı soğuk kanlılıkla karşılayıp en normal seviyedeymişçesine cilalayıp parlatıyor.Ve Tuna'ya da Selen Öztürk can veriyor.  Bir başkasıyla tanısaydım ne hissederdim bilmiyorum ama şu an içten içe hem acıyor hem de etkileniyorum. Sen her mafya grubunda olması gereken bir hatunsun Tuna, buna derin tecrübelerim sonucunda karar veriyorum, çaktırma. Aileden biri yaşadığı yoğun heyecan ve duyguyu kaldıramayıp oraya buraya haykırarak ağlıyorken attığı zarif tokatıyla sahneye çıkıp bir de üstüne ''Ağlanacak bir sebebin olsun diye vurdum'' diyen saygıdeğer ablamız Tuna, ''Alpan senin soyadın! Ona göre davran insan içinde.'' diyerek kendine getiriyor hanım kızımızı. Ve benim açımdan karakterini dolu dolu kayıtlara geçiriyor hafızamda. 



Hapishane önünde çekilen sahne her açıdan çok etkileyiciydi, Çekim açısı, gerilimin yavaş yavaş tırmanması, sahneyi yaşayan oyuncular... Her şey benim için çok yolundaydı. Ta ki yumrukla ölüyü dirilttiğimiz o kutsal ana kadar. Azize, konusuyla ve karakterleriyle kendi çapında hatırı sayılır statüye sahip olacak bir iş. Twitter'da bölüm sonrası yorumlara, izleyen arkadaşlarımın, aile fertlerimin yorumlarına da baktım ve buna dayanarak bu cümleyi kuruyorum. Böyle bir işte seyircinin mantığıyla bu kadar alay edecek türden bir klişeye yer yok. Sonra çok üzülürüz. 

Bir de belirtmeliyim ki Azize hakikaten çok korkunç tema müziklerine sahip. Sıkıntıdan çatlayacağım bazı sahneler olduysa bunun tek sebebi kendini sürekli tekrar eden  ve asla duyguyu yansıtamayan o müziklerdir. Yol yakınken bu hatadan dönülmesi de hikayenin selameti açısından önemle rica olunur. 

Azize; yazan, çeken, hayat veren ve bu işte emeği olan herkese ayrı ayrı teşekkürler. 

Haftaya görüşmek üzere, 
İrem. 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER