Sait, Nazım, Turgut, Orhan ve Aziz… Hepsinin adı
şair yada yazarlardan geliyor. Zaten hevesle beklediğim proje, hikayesine dair
verdiği ilk bilgiyle tavlıyor beni. Dizi başlıyor; kardeşlerin tatlılığı bir
yana, daha ikinci bölümde Nazım Hikmet’ten, Cemal Süreya’dan, Behçet Aysan’dan
alıntılarla kalbimi on ikiden vuruyor. Onur Ünlü ne yapsa bir şekilde
seviyorum, Serkan Keskin’i ayıla bayıla izliyorum, Nadir Sarıbacak zaten
başımın tacı derken, benim payıma her hafta onlar için bu satırları yazmak
düşüyor. Çünkü Müslüm Baba’nın da şarkıda dediği gibi: Deli gibi sevmek
ruhumuzda var.

Ben de şuraya bir mutlu aile tablosu koymak isterdim ama, Fahriye işte...
Peşin peşin söyleyeyim: Fahriye’yi hiç sevmedim. Sait’le
aralarında neler geçtiğini mümkünse objektif bir ağızdan dinlemeden karar
vermeyeyim diyordum ama yok, inatla sevdirmedi kendini. Ansızın ortaya çıkıp, “Ben
ölmedim. Kızımı alıp gidiyorum. Nedenini sormayın.” deyip gidebilme hakkını
kendinde nasıl gördü? Kendisi iki kere evlenmişken Sait’in evlilik kararına
karışma yetkisini ona kim verdi? Sait, bunca yılın ardından, kavga ederken
bile, cümlelerinin sonuna istemsizce “Fahriye’m” koyarken nasıl bu kadar
bencilce davranabildi? Eğer bütün bunların altında bana boyun eğdirecek,
laflarımı bir bir ağzıma tıkacak bir fedakarlık yatmıyorsa Fahriye’yi sevmem
pek mümkün görünmüyor. Diyeceksiniz ki Sait sevdasından ölüyor, senin sevmemen
kimin umurunda? Kimsenin. Ama en azından safımı belli edeyim. Viva Balıkçı
Sait!

Sait'e öyle bakma Kudret, anlayacaklar!
Esas kızımız Fahriye, elbette sadece Sait’in
yüreğini yakmıyor. Aşk dörtgenimizin üçüncü köşesinde Kudret var. Yıllar onun
da aşkını eskitmemiş, içindeki yangın hiç sönmemiş. Yine de “sempatik üçüncü
şahıs” kategorisinde. Hatta o kadar sempatik ki, Sait’in yanında Kudret’i
izlemek, Fahriye’yi izlemekten çok daha zevkli. Husumetleri dostluklarından
büyük olmayan, birbirlerini hem seven hem döven iki güzel adam… Serkan Keskin
ve Serdar Orçin’in enerjisi de eklenince tadından yenmez bir ikili olmuşlar. Şu
an için bu aşk üçgeninden tek beklentim, Sait ve Kudret’in bu tatlı sert
ilişkisinin klişelere kurban gidip bozulmaması. Hani Kudret komple dark side’a
geçer, Sait’e dünyayı dar eder falan, aman diyeyim.

Kasayı düzeltmekle esas kadın olunmuyor Canan, at
fava.
Bir de Canan’ımız var tabi. Bir seviyorum bir
sevmiyorum, tam karar veremedim ama Fahriye bu şekilde devam ederse seveceğim
gibi. Ha Sait Canan’ı seçsin ister miyim? Hayır. Sait’in kalbinde Fahriye’nin
aşkıyla örülmüş bir duvar var ve Fahriye bu aşkı hak etse de etmese de o duvar
yıkılmayacak. Canan’ın bu aşk dörtgeninden en az hasarla kurtulmasını
diliyorum.

"Bir kitap düştü yere.../ Kapandı bir pencere.../ Ayrıldılar..."
Cemal Süreya okuyan güzel yürekli imam Turgut’u,
şaşkınların şaşkını Orhan’ı ve her daim belalı Aziz’i de unutmadım. Her biri
ayrı eğlenceli, ayrı güzel ama ille de Nazım diyor içimdeki Nadir Sarıbacak
delisi. Biliyorum, o da bir gün aşka düşecek ve burada uzun uzun yazacağım ne
kadar güzel sevdiğini.
Sevmek demişken, Turgut’la Orhan’ın bu ümitsiz aşk
üçgenini nasıl yapalım? Kalbi kırılacak olan kardeş Orhan, onu
kestirebiliyorum. Ama Turgut&Şevval ikilisi ne kadar tatlı olsa da, aşkları
Orhan’ın kırılan kalbine değer mi, ona emin olamıyorum. Bu kalbin kırıkları,
Orhan’ın klarnetine nefes olarak yansıyacaksa belki kabul edebilirim. O klarnet
çalınacak sayın Osman Sonant, oradan çıkış yok!
Son olarak dizinin süresine değinmek istiyorum. 120
dakikaya devam mı yoksa ilk bölümler olduğu için mi böyle, gerçekten merak
ediyorum. Şu an için şahsi bir sıkıntım yok ama bir noktadan sonra bu kadar
uzun bölüm hem seyirciyi hem de yazanı yorar diye düşünüyorum. Set ekibinden
bahsetmiyorum bile. Yerli dizilerin uzunluğuna dair sosyal mesajlar vermeye
başlamadan yazımı sonlandırıyor, emeği geçen herkesin yüreğine sağlık diyorum.
Not: Kendi Nazım’ı azarlarken, polisler onu çekiştirmeye
başlayınca azarı bırakıp “Bacağı acır, bırak.” diye müdahale eden Sait gibi bir abim olsun
istiyorum, çok mu?
*Nazım Hikmet’in Bir Ayrılış Hikayesi şiirinden…
Videosunu şuraya bırakıyorum. Arada açar dinleriz.