Kendime kaçak, sana tutsak...
Hayat farklı farklı yüzlerle çıkar karşımıza. Bazen yüzümüze gülerken bazen yüzümüze bile bakmaz. Bazen bize sonsuz kredi açarken bazen biz ne yaparsak yapalım hiç umurunda olmaz. Bazen verdikleriyle bizi dört köşe yaparken bazen böler, un ufak eder. Bazen mutluluktan diyar diyar dolaştırırken bazen kör kuyulara atar. Bazen bize uçalım diye kanat takar bazen bizim kanatlarımızı teker teker kırar. Bazen her şey tıkırında giderken bazen yolunda giden ne varsa bozguna uğrar. İşte bu ikisi arasında dengeyi kurmak, insanı insan yapar. Uçtuğunda ya da dipsiz kuyulara düştüğünde, onun ne kadar insan olduğunu durduğu yer belirler.
 
Ufak Tefek Cinayetler, insanlığın tüm bu aşamalarını ışıltılı bir dünyanın içinde sunuyor bize. Haksızlığa uğrayanlarla bu haksızlığı yapanları, olanlara ses çıkarmayanlarla bütün bunlardan habersiz olanları, tekrar bir araya getirerek yeniden açıyor kartlarını. Değişenleri, değişmeyenleri, hiç değişmeyecek olanları tekrar test ediyor. Kimine yeni fırsatlar sunarken kiminin elindekileri alıyor. Kiminin cesaretini sınarken kiminin kendinden bile gizlediklerini ifşa ediyor. Kim sınıfta kalıyor kim geçiyor bir türlü karar veremediğimiz anların içinde, maç sürekli el değiştiriyor. Tam Edip vurdu gol oldu derken, top birden Merve’ye geçiyor. Skor ne eşitleniyor, ne de kazanan ve kaybeden belli oluyor.
 
Bu Merve adresimi nerden buldu acaba?
 
Merve yine olanca haşmetiyle sahnedeydi. Hamle üstüne hamle yaptı. Geçmiş yakasına yapışacak gibi oldu, araya Oya’nın girmesiyle yayında olan kayıt dondu. Sonra Merve birer birer izleri ortadan kaldırmaya çalıştı. Başarılı da oldu. Ne kadar kötü biri olursa olsun Merve’nin en büyük kozu cesaret. Hiç korkmadan yürüyebiliyor olayların üzerine. Bütün bunları çıkarları için yapıyor, evet ama cesaret edemediklerimizin arkasında yatan da çıkarlarımız değil mi? O bunu göstere göstere yapıyor, evet ama bizim göstermeye cesaretimiz olmadan yaptıklarımız da başka türlü bir yanlış değil mi?
 
Edip ise ava giderken resmen avlandı. Oysa elindeki koz çok işe yarar sanmıştı ama oynayamadan, Merve onun elinden aldı. Kendine bile inkâr ettiği duygularını Merve çat diye yüzüne vurdu. Ne diyeceğini bilemedi, şaşırdı. Kaçmak istedi kaçamadı. Bunun karşılığında Merve ile anlaşma yapmak zorunda kaldı. Aslında kiminle dans ettiğini o zaman daha iyi anladı Edip. Merve’nin bu kadar ileri gidebileceğini belki de hiç düşünmemişti. Ya Edip hoca, sen Sarmaşık’ta oturmadığın için bilmiyorsun tabii. Zehirli buralar. Ortam şahane fakat insanları genelde bir dümen peşinde, sen boğazı seyredip sakince kahveni yudumlarken buranın sakinleri daha çok entrika derdinde. Sadece bu da değil, buranın halkı o kadar hızlı saf değiştirebiliyor ki, inanamazsın. Satış oldukça revaçta buralarda. Bu gibi durumları kimse yadırgamıyor bu yüzden. Mesela Pelin, namı-ı diğer doğal ikinci adam. Hem Merve’nin dibinden ayrılmıyor hem de onu çok rahat ekarte edebiliyor. Taylan’la tam yanardöner bir çiftler aslında. Olmazsa olmazları, kim güçlüyse onun yanında yer almak. Devrin adamı kimse onun etrafında dolanmak. Bu düşüncesini de çok rahat itiraf edebiliyor Pelin, saklamıyor yani. O kadar olağan bir durum ki bu yaptığı onun için, Oya bile kızamıyor. Tanık oldukları onu şaşırtsa da gülüp geçiyor. O kadar pişkinler ki ne dese yerini bulamayacak biliyor. Yalnız Edip’in Merve’ye “Kahve yok” ve “Kapıyı kapa” demesi çok iyiydi. Yaşadığı şok içinde kısmen de olsa tavır koyabildi Merve’ye.
 
Tatlım ben güler yüzlü yılanım…
 
Merve biliyoruz ki güçlü görünmek için her yolu mubah sayan biri. Tahtı için yapmayacağı plan, atmayacağı adım yok. Kendisi başlı başına bir saray. Oya’nın yönetimde adının öne geçmesinden rahatsızlık duyuyor ve hemen atağa geçiyor. Krallığını yaşatmak için yaptığı tüm planları, kusursuz her daim tık tık işliyor. Ters gidenleri de kendi yöntemleriyle çözüyor ama gözünden de hiçbir şey kaçmıyor Merve’nin. Hayatın ona tanıdığı kredilerin bittiğini hissetmeye başlayan Merve, adını koyamadığı tüm bu değişikleri fark edip, Serhan’ın peşine düşüyor. Hayatında bir kadın olma ihtimaliyle her bir köşeye göz gezdiriyor. Ayrıntıları atlamadan, parçaları birleştirmeye çalışan Merve, burnu bu kadar iyi koku almasına rağmen yine de hiç Oya’dan şüphelenmiyor. Eşiyle baş başa zaman geçirmediğini fark edince akşam yemeği planı yapıyor. E Merve sen de haklısın tabii. İşin o kadar çok ki eşinle birlikte olamaman normal. Bu kadar takibi yapmak kolay değil. Sorumluluklarını düşününce sana hak vermemek elbette elde değil.
 
Serhan serseri mayın gibi ortalardaydı yine bu hafta. Ne gidebiliyor ne de kalabiliyor. Çünkü gitse hayatın hesabına uymuyor, kalsa içindeki fırtına dinmiyor. Elini uzatsa Oya tutmuyor, uzatmasa duyguları rahat bırakmıyor. Bir yandan Oya’yı anlamaya çalışıyor, diğer yandan kendine söz geçirmek için uğraşıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de Rıza’nın ihanetiyle elleri kelepçeleniyor. Sahi bu adam suçlu olarak tespit mi edildi de, elleri kelepçelenip götürüldü. Diziye dram eklemek için yapılan bu hareket çok abartıydı. Gerçi biz, o anın içinde en az oradakiler kadar şaşkın olduğumuz için üzerinde durmadık ama saçmaydı gerçekten. O değil de, Merve’nin tekne acayip su aldı o gece. Yenilmemek için bin takla atan Merve çok büyük bir hezimet yaşadı krallığının içinde. Şimdi ne olur buranın sonu bilmiyorum, fakat işleri hakkında sorun olma ihtimalinde bile yıkılan Merve, bu kadar olayın yaşandığı bir durumda hiçbir şey olmamış gibi durmaz bence. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER