Hayat farklı farklı yüzlerle çıkar karşımıza. Bazen yüzümüze
gülerken bazen yüzümüze bile bakmaz. Bazen bize sonsuz kredi açarken bazen biz
ne yaparsak yapalım hiç umurunda olmaz. Bazen verdikleriyle bizi dört köşe yaparken
bazen böler, un ufak eder. Bazen mutluluktan diyar diyar dolaştırırken bazen
kör kuyulara atar. Bazen bize uçalım diye kanat takar bazen bizim kanatlarımızı
teker teker kırar. Bazen her şey tıkırında giderken bazen yolunda giden ne
varsa bozguna uğrar. İşte bu ikisi arasında dengeyi kurmak, insanı insan yapar.
Uçtuğunda ya da dipsiz kuyulara düştüğünde, onun ne kadar insan olduğunu durduğu
yer belirler.
Ufak Tefek Cinayetler,
insanlığın tüm bu aşamalarını ışıltılı bir dünyanın içinde sunuyor bize.
Haksızlığa uğrayanlarla bu haksızlığı yapanları, olanlara ses çıkarmayanlarla
bütün bunlardan habersiz olanları, tekrar bir araya getirerek yeniden açıyor
kartlarını. Değişenleri, değişmeyenleri, hiç değişmeyecek olanları tekrar test
ediyor. Kimine yeni fırsatlar sunarken kiminin elindekileri alıyor. Kiminin
cesaretini sınarken kiminin kendinden bile gizlediklerini ifşa ediyor. Kim
sınıfta kalıyor kim geçiyor bir türlü karar veremediğimiz anların içinde, maç
sürekli el değiştiriyor. Tam Edip vurdu gol oldu derken, top birden Merve’ye
geçiyor. Skor ne eşitleniyor, ne de kazanan ve kaybeden belli oluyor.

Bu Merve adresimi nerden buldu acaba?
Merve yine olanca haşmetiyle sahnedeydi. Hamle üstüne hamle
yaptı. Geçmiş yakasına yapışacak gibi oldu, araya Oya’nın girmesiyle yayında
olan kayıt dondu. Sonra Merve birer birer izleri ortadan kaldırmaya çalıştı.
Başarılı da oldu. Ne kadar kötü biri olursa olsun Merve’nin en büyük kozu
cesaret. Hiç korkmadan yürüyebiliyor olayların üzerine. Bütün bunları çıkarları
için yapıyor, evet ama cesaret edemediklerimizin arkasında yatan da
çıkarlarımız değil mi? O bunu göstere göstere yapıyor, evet ama bizim
göstermeye cesaretimiz olmadan yaptıklarımız da başka türlü bir yanlış değil
mi?
Edip ise ava giderken resmen avlandı. Oysa elindeki koz çok
işe yarar sanmıştı ama oynayamadan, Merve onun elinden aldı. Kendine bile inkâr
ettiği duygularını Merve çat diye yüzüne vurdu. Ne diyeceğini bilemedi,
şaşırdı. Kaçmak istedi kaçamadı. Bunun karşılığında Merve ile anlaşma yapmak
zorunda kaldı. Aslında kiminle dans ettiğini o zaman daha iyi anladı Edip.
Merve’nin bu kadar ileri gidebileceğini belki de hiç düşünmemişti. Ya Edip
hoca, sen Sarmaşık’ta oturmadığın için bilmiyorsun tabii. Zehirli buralar. Ortam
şahane fakat insanları genelde bir dümen peşinde, sen boğazı seyredip sakince kahveni
yudumlarken buranın sakinleri daha çok entrika derdinde. Sadece bu da değil,
buranın halkı o kadar hızlı saf değiştirebiliyor ki, inanamazsın. Satış oldukça
revaçta buralarda. Bu gibi durumları
kimse yadırgamıyor bu yüzden. Mesela Pelin, namı-ı diğer doğal ikinci adam. Hem
Merve’nin dibinden ayrılmıyor hem de onu çok rahat ekarte edebiliyor. Taylan’la
tam yanardöner bir çiftler aslında. Olmazsa olmazları, kim güçlüyse onun
yanında yer almak. Devrin adamı kimse onun etrafında dolanmak. Bu düşüncesini
de çok rahat itiraf edebiliyor Pelin, saklamıyor yani. O kadar olağan bir durum
ki bu yaptığı onun için, Oya bile kızamıyor. Tanık oldukları onu şaşırtsa da
gülüp geçiyor. O kadar pişkinler ki ne dese yerini bulamayacak biliyor. Yalnız
Edip’in Merve’ye “Kahve yok” ve “Kapıyı kapa” demesi çok iyiydi. Yaşadığı şok
içinde kısmen de olsa tavır koyabildi Merve’ye.

Tatlım ben güler yüzlü yılanım…
Merve biliyoruz ki güçlü görünmek için her yolu mubah sayan
biri. Tahtı için yapmayacağı plan, atmayacağı adım yok. Kendisi başlı başına
bir saray. Oya’nın yönetimde adının öne geçmesinden rahatsızlık duyuyor ve
hemen atağa geçiyor. Krallığını yaşatmak için yaptığı tüm planları, kusursuz
her daim tık tık işliyor. Ters gidenleri de kendi yöntemleriyle çözüyor ama
gözünden de hiçbir şey kaçmıyor Merve’nin. Hayatın ona tanıdığı kredilerin
bittiğini hissetmeye başlayan Merve, adını koyamadığı tüm bu değişikleri fark
edip, Serhan’ın peşine düşüyor. Hayatında bir kadın olma ihtimaliyle her bir
köşeye göz gezdiriyor. Ayrıntıları atlamadan, parçaları birleştirmeye çalışan
Merve, burnu bu kadar iyi koku almasına rağmen yine de hiç Oya’dan şüphelenmiyor.
Eşiyle baş başa zaman geçirmediğini fark edince akşam yemeği planı yapıyor. E
Merve sen de haklısın tabii. İşin o kadar çok ki eşinle birlikte olamaman
normal. Bu kadar takibi yapmak kolay değil. Sorumluluklarını düşününce sana hak
vermemek elbette elde değil.
Serhan serseri mayın gibi ortalardaydı yine bu hafta. Ne
gidebiliyor ne de kalabiliyor. Çünkü gitse hayatın hesabına uymuyor, kalsa
içindeki fırtına dinmiyor. Elini uzatsa Oya tutmuyor, uzatmasa duyguları rahat
bırakmıyor. Bir yandan Oya’yı anlamaya çalışıyor, diğer yandan kendine söz
geçirmek için uğraşıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de Rıza’nın ihanetiyle
elleri kelepçeleniyor. Sahi bu adam suçlu olarak tespit mi edildi de, elleri
kelepçelenip götürüldü. Diziye dram eklemek için yapılan bu hareket çok
abartıydı. Gerçi biz, o anın içinde en az oradakiler kadar şaşkın olduğumuz
için üzerinde durmadık ama saçmaydı gerçekten. O değil de, Merve’nin tekne
acayip su aldı o gece. Yenilmemek için bin takla atan Merve çok büyük bir
hezimet yaşadı krallığının içinde. Şimdi ne olur buranın sonu bilmiyorum, fakat
işleri hakkında sorun olma ihtimalinde bile yıkılan Merve, bu kadar olayın
yaşandığı bir durumda hiçbir şey olmamış gibi durmaz bence.
Yazı devam ediyor..