Savaşçı’nın
yedinci bölümüne, yediğim yüzyılın ters köşesiyle başladık. Hatırlayacak
olursanız geçtiğimiz hafta Uzman Çavuş Turgut ve kardeşinin de içinde
bulunduğu, yemin törenin ardından dışarıya çıkan Mehmetçik’e karşı yapılan
saldırıyı izlemiştik. Ne yalan söyleyeyim Turgut’un hikayesinin o bomba ile
bittiğini düşünmüştüm. Terör örgütü tarafından gerçekleşen bu kötü saldırıda on
iki Mehmetçik’in şehit olduğunu öğrendik. Oturup Turgut şehit olmadı, sevinecek
değilim herhalde. Ama hikâyenin gelişinden güzel bir ters köşe yedim.
Saldırı sahnesinin tamamını izledik. Uzun süre
etkisinden çıkamayacağımız etkileyici bir sahneydi. Sahnenin kendisi kadar
devamı da insanın (gücüne göre) gözlerinden yaşları süzen ya da boğazını
düğümleyen cinstendi. Turgut’un kardeşinin şehit cenazesinde aklımdan o kadar
çok şey geçti ki… Cümle haline getirebildiklerim buraya bıraktım. Buraya bırakamadığımı
ise zamana bıraktım. Hesabın döneceği güne.
Hesabın döneceği günü kim belirleyecek? Bana kalırsa
bu hikâyede Kılıç Timi! Zira artık ortada taşan bardak kalmadı. Mehmetçiklerin
olduğu otobüse yapılan saldırı, askere gidecek olan Mehmetçiklere otogarda
yapılan saldırı, bizim sadece yedi bölümde izlediğimiz Serdar ve Kağan’a
yapılanlar… Çok pardon da bu topraklar eli silahlı adamlardan korksaydı, ooo! Baran’ın,
Akın’ın ya da onların piyonlarının yaptığı kara propagandayı kim yer Allah aşkına?
Yüzbaşı Bozok’un da dediği gibi: Acımak yok! Çünkü acırsak, acınacak hale
geliriz!
Baktığımda hangisi daha çok diye düşünüyorum: Şehirdeki
“iyi giyimlilerle” mi savaşmak, dağdakilerle mi? Aslında bu sorunun cevabını
ilerleyen bölümlerde Kağan’dan alabiliriz. Zira Baran’a burun buruna gelen ve
zaman ilerledikçe ortalığı yakıp kavuracağını düşündüğüm kişi ta kendisi. Ama Aslı
ile Baran’ı aynı masada görmesi hiç iyi olmadı, hiç!
Aslı demişken… Neden bağrıma basamadım bu kızı,
anlamadım gitti. Yıldızımız barışık da kavuşamıyor. Aslı sevmediğim bir
karakter, diyemeyeceğim. Ama aşkımdan da bayılmıyorum. Sürekli bir şey yapsa da
Aslı’yı da dimdik, Yüzbaşı Bozok’un ya da en sivil haliyle Kağan’ın yanında
görsem diye bekliyorum. Babasına “Ben Kağan’a aşığım!" demesini bu durumun
dışında tutuyorum. Çünkü Aslı ile Akın Bey(!) arasında henüz altı tam
doldurulamayan bir baba-kız ilişkisi var. Akın, maddi destek sağlayınca
kendisini baba olarak görenlerden. Peki ama bu soğukluk neden? Tabii bu Akın Bey'i Aslı ile ilgili kısmı. Bir de
içinde bulunduğu örgüt tarafı var ki, Akın’ın sonunu hangisi getirecek çok
merak ediyorum.
Yazı devam ediyor...