Tabii ki seni unutmadım Azize…
Yıldız Vasilli’ye niye gitti bilmiyoruz. Gerçi ben buradan pek bir şey çıkacağına ihtimal vermiyorum. Senaryo gereği küçük bir şaşırtma olacağını düşünüyorum zira daha önce de Leon’u onun ihbar ettiğini zannedelim istemişlerdi. Ters köşelere doymayan bir dizimiz var sonuçta. Olsun senaryo kısır döngü olmasın da varsın ters köşeler yapsın bize. Hem bizim de hoşumuza gidiyor ki final efsane bir ters köşeydi bu hafta hepimize. Hele ki içinde Mirliva’nın olması, ne diyelim valla çok sürpriz oldu. Hem dizimizin istisnasız dört ayaküstüne düşen kadrolu kedisi Tevfik’e hem de ondan bıkan biz seyircilere.
 
İnsan bazen öyle bir şey yaşar ki içinde mutlulukta hüzünde birbiriyle yarıştadır. İki duyguyu da alabildiğine uç yaşar insan bu anın içinde. İkisi de baskındır, ikisi de iç içe. Azize aylardır içinde bulunduğu yangını söndürecek gerçeği, başka bir yangının tam da ortasında öğrendi. Oysa bu an için neleri vermezdi. Çünkü hasbelkader duydukları onun kaderini değiştirecek türdendi. İçini kemiren şüpheyle yaşadığı her gün onun için ölümden beterdi. Öğrenmek için yalvardığı gerçek, kıyametin ortasında buldu onu. Onlarca insanın kalleşçe hayattan koparıldığı bir anda o yeniden hayat buldu. Ne mi oldu?
 
Sevdiği adamın ne vatanından ne de ondan vazgeçmediğini, tam tersine hem vatanını hem de onu çok sevdiğini öğreniyordu Azize şimdi. Vatanına ihanet ettiğini zannettiği bu adamın vatanı için her şeyini feda ettiğini anlıyordu. Aslında kendinden ve ailesinden bu vatanın kurtuluşu için vazgeçtiğini fark ediyordu. Bugüne kadar anlayamadığı birçok şeyi şimdi idrak ediyordu. Cevdet’in nasıl bir yükün altında olduğunu anladıkça o yükün altında o da eziliyordu. Bir yandan eşine kavuşmanın şaşkınlığı içindeyken diğer yanda yaşananların ortasında dağılıyordu. Şimdi aynı görev başka bir şekli ile onun boynundaydı. Zordu, çetindi, neredeyse imkansızdı. Ama mademki bu bir haklı davaydı, vatanın kurtuluşu buna bağlıydı elbette o da vardı. Kızları ölüme mahkum olmuşken son ana kadar susmanın dehşetini anlatan Cevdet’i şimdi çok daha iyi anlıyordu.
 
Sana bırak Azize’yi öldüreyim demiştim. 
 
Bu haftanın en kritik insanı Salih’ti. Geçen hafta onun peşine düşen Azize ölümden kıl payı kurtulmuştu, tabii buna kurtulmak denirse. Bu hafta da çocuğun tehlikede olduğunu bilmesine rağmen tıpkı Eşref paşanın pusulası gibi özensiz davrandığı için kızdırdı bizi. Nasıl korumak bu, nasıl gizlemek Allah aşkına dedirtti hepimize. Onu daha sonra ki gibi kapısı olan bir odaya yatırmak varken, olur olmaz hastaneye damlayan Tevfik’e yine yem yaptı diye düşündük ekran karşısında. Yine sitemler ettirdi bir sürü bize, dayısının öldüğünü bile bile nasıl inanır bu gelen adam diye. Ama pusuda ki adam Tevfik’ti ve de o da biliyordu ki çok ama çok tehlikeliydi. Hem evde hem de hastane de şüphe çekmeden sürdürmesi gerekiyordu rolünü. İçi kan ağlasa da, adamın yalanlarından midesi bulansa da hiç açık vermemeliydi Azize ki öyle de yaptı. Haftalardır bizi kanser eden alık hallerinden çok daha aklı başında adımlar attı. Böylece bize kendini bu hafta iyiden iyi affettirdi.
 
Charles ise hem oyun kuran hem de maskesiyle oyunun bozulan kısımlarını arkadan toplayan kişi olarak yine sahalardaydı. Emperyalist asla kötülüğü terk etmiyor işte, bir türlü doymak bilmiyor. Amacı insanı insana kırdırmak. Amacı bozgun çıkarmak. Amacı yutabilmek için bölüp parçalamak. Amacı insanı sermaye yapmak. Amacı kendi refahı için dünyayı diğer insanlara yaşanılmaz kılmak. Ama kendi yüzünü asla açık etmeden ve de herkese kendini ahlaklı göstermeyi ihmal etmeden. Hem yüzsüz hem de küçücük bir çocuğu elma şekeriyle zehirleyecek kadar izsiz.
 
Oyun bitti düzenbaz Tevfik…
 
Tabii oyun kuranlar kadar oyunbozanlar da aynı sahalardaydı. Cevdet yanında Yakup’la kendinden gizlenen bilgilerin izini sürdü. Çok çetin zamanların çok çetin işleriyle düşman onların ensesinde onlarsa düşmanın tepesindeydi. Düşman öne geçse de onlar yine de hep bir adım öndeydi. En güzeli de şüphesiz Tevfik’e kurdukları oyundu. Sıra elbette Charles’a da gelecekti. Sonuçta o da insandı, ne kadar kurnaz olursa olsun bir gün açık verecekti ve de kendi kötülüğünde, kendi acımasızlığında boğulacaktı.
 
Şimdilik onun için her şey yolundaydı. Henüz onun için çanlar çalmamıştı ama maşası için vakit daralmıştı. Yaptığı plan tutmuştu, Salih’i avlamıştı. Ama insan işte ava giderken avlanabiliyordu. Her şey kendi elinde zannetmekteydi çünkü insan, devranın döneceğini hiç hesap etmemekteydi.  Yaşananların bir sınav ve değişmeye muktedir olduğunu fark etmemekteydi. O kadar akıl yoksunuydu ki, mazlumların ahını alarak bu dünyada ilelebet kalabileceği gafletine düşmekteydi. Adaletsizliğinin ona döneceğini hiç mi hiç idrak etmemekteydi. Sonucunu hiç düşünmeden kötülüğe devam etmekteydi. Oysa sıra şimdi ona gelmişti. Kaçacak yeri ve inkar edecek zamanı yoktu. Senaryo hazırlayan şimdi senaryonun parçası olmuştu. Ahlak yoksunuydu ve herkes onun bu yönünü açıkça görmekteydi ama o utanmazdı, düzenbazdı ve uslanmazdı.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER