Vatan, aile, Beşiktaş, aşk!
Bu cümleyi yazının başına mı yoksa sonunda mı söylesem bilemedim. Ama madem başladım devamını getireyim. Savaşçı dizisini izlediğim ilk bölümden itibaren seyir keyfi yüksek, teknik olarak başarılı, hikaye olarak gerçek ile kurgu arasındaki ince çizgide iyi işler çıkaracağı ile ilgili çok büyük beklentilerim vardı. İlk üç bölüm bu söylediklerim konusunda beni yanıltmamakla birlikte, arada bir ortada top çevirme havası sezmiştim. Ama dördüncü bölümle birlikte işin rengi değişti. Beşinci bölümde ise Savaşçı çıtayı beklentimin katbekat üzerinde bir seyir keyfi yaşattı. Helal olsun, umarım hep böyle devam eder diyorum, başka da bir şey demiyorum. (Nazar boncuğu) İzlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. (Ama bu demek değildir ki uzun dizi sürelerinden memnunum.)

*

Aslında bölümün nasıl derin ve heyecanlı olacağını fragmanlardan anlamıştık. Yüzbaşı Bozok terör örgütünün elinden bir şekilde kurtulacağını da biliyorduk. Ama nasıl? E, dile kolay: Özel Kuvvetlerin en kıymetlisi (KIYMETLİSİ) Yüzbaşı Kağan Bozok terör örgütünün elinde. Ancak bu durumu onlara ne faydası var! Koca bir hiç! Boşuna demiyorlar düşmanın da akıllısı lazım, diye. Nerede görülmüş piyonun, piyon haliyle şahı devirdiği. Kendini emir zanneden adam ne yapacaktı? Hemen araya bir şaka sıkıştırayım: Emir, Turgut Çavuş’un çenesinden ve küfürlerinden nasıl havale geçirmedi, hayret?! Şaka bir yana Yüzbaşı Bozok’un varlığı ile güç verdiği, söylediğine göre, üç haftadır esir tutulan Turgut Çavuş da Yüzbaşı Bozok sayesinde özgürlüğüne kavuştu. Ona şalgamla yaptığı banyo için sıhhatler, kebaplar için afiyet olsun temennilerimizi gönderiyoruz. Allah’ına kurban senin. ^^ Neyse, sulandırmadan devam edeyim. Acaba emir havaya kaldırdığı kılıcı, Yüzbaşı Bozok’un boynuna indirebileceğini mi düşündü? Ama iyi ki Albay Kopuz be kardeşim! Bizim yıldızlılara bir şey olur mu sandınız? Onu sahada, Bozuk’u kendi elleriyle kurtardığını izlemek çok iyiydi. Hangi çılgın bu millete -kaldı ki Kılıç Timi’nden herhangi birine zincir vuracakmış, şaşarım.

Açık konuşmak gerekirse Albay Kopuz’un bu tatlı sert hali hoşuma gidiyor. Kılıç Timi’nin hem komutanı hem de babası olması insana tuhaf bir rahatlık veriyor. Sanki Albay Kopuz’un nefesi her an Kılıç Timi’nin her bir bireyinin boynunda. Bazen nasihat bazen güven vermek için. Bazen de onu düştüğü zor durumdan çekip almak için. Tam bu noktada arada dile getirdiğimiz mantık-ikilemi tekrar aklıma geliyor. Nasıl gelmesin? Bazen, cidden gözü karartıp risk almadan başarabileceğimizi mi sanıyoruz acaba? Hayal gücüne gel! Kılıç Timi’nde herkes barut fıçısı gibiyken birinin hem sakin hem akıllı hem de cesaretli davranması gerekiyordu ki bu isim Albay Kopuz’dan başkası olamazdı. Evet, görev, verilen emirler vs. Ama demek ki neymiş: Bazen gözü karartıp inisiyatif kullanmak gerekiyormuş.


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER